Türk-ü caz: Pınar Dönmez - "Hayata Evet"
Müzik yolculuğuna Türkiye’de, konservatuarda klasik gitar eğitimi alarak başlayan Pınar Dönmez, çocuk yaşlardan beri ideali olan şarkıcılık eğitimini almak için lise sonrasında Hollanda’ya gitmiş. Bir yandan caz şarkıcılığı eğitimi alırken, bir yandan da müziğin her türüne açmış kapılarını. Hollanda’daki konservatuardan mezun olurken arkadaşlarıyla verdiği konserde ise kendi bestelerini de seslendirmiş. Burada özetlediğim biyografisinin tamamına şöyle bir göz attığınızda, müziğe adanmış bir ömrün tüm izlerini görebiliyorsunuz zaten. Bu ülkede müzik icra etmek isteyenleri bekleyen türlü zorlukları, engelleri, kısıtlamaları aşabilmiş, buna karşın yurt dışında aldığı eğitimin ona kazandırdıklarını yine bu ülkenin müziğine geri döndürebilmiş, üstelik bunu da çok genç yaşında yapabilmiş, parmakla gösterilecek müzisyenlerden biri Pınar Dönmez. Dönmez’in ilk albümü “Hayata Evet”, geçtiğimiz aylarda Arpej Yapım etiketiyle yayımlandı.
Albümde on beş şarkı var. Bunların dördü Dönmez’in kendi şarkıları. Diğerleri ise çeşitli yörelerden bildik türkülerin caz düzenlemeleri/yorumları. “Bildik” kelimesinin altını özellikle çizmek lazım. Son dönemde yayımlanan kaç albüm hakkında bunu yazdım bilmiyorum ama bu tarz çalışmalarda hep aynı türkülerle yola çıkılması işin bütün esprisini başından gölgeliyor. Bu albümde de aynı sorun var. “Beyaz Giyme Toz Olur”dan “Gesi Bağları”na, “Çökertme”den “Kızılcıklar Oldu mu?”ya, artık şekilden şekle sokulmaktan bir hal olmuş türkülerden ne kadar uğraşılsa farklı, özgün bir yorum/icra çıkarmak çok zor. Evet Pınar Dönmez’in Hollandalı caz müzisyenleriyle birlikte bu türkülerden çıkardığı müzikal tavır belki Hollanda ve benzeri Avrupa ülkelerinde “world music” klasmanında ilgi çekebilir ama Türkiye’de pazarlanacak bir albüm için bu derece donanımlı bir müzisyenin belki de daha yaratıcı fikirler peşinde koşması gerekiyor.
Bu çekinceyi bir kenara koyarsak, düzenlemeler ve enstrüman icraları etnik caz ve pop caz standartları içerisinde alabildiğine iyi. Dönmez’in şarkıcılık performansı ise eğitimli bir şarkıcının parlaklığı ve kusursuzluğunda tınlıyor. Bir örnek vereyim: “Bir of çeksem karşı ki dağlar yıkılır,” diyen kadın o kadar sakin ve duru ki, ne derdinin karşı dağları yıkacağına, ne yüreğine hançer sokulduğuna inanmanız mümkün değil. Oysa cazın özündeki acı bizim türkülerin içinden geçen acıyla yoldaştır. Bu kadar steril değildir caz; olmamalıdır da. Şunu da kabul etmek lazım ki Türkçe caz söylemek iki ucu keskin bıçak... Bir yanda Türkçe’nin sertliği ve keskinliğinin kelimeleri kolay eğip bükmeye izin vermemesi; yani caz solistinin doğaçlamalarına ha deyince gelmemesi, bir yanda müzik cümlelerinin hakkını verirken prozodinin ucunu kaçırmak gibi bir handikap… Nitekim Türkçe caz söylediği halde bu dengeyi kurabilmiş çok az caz solistimiz var halihazırda. Rahmetli Nükhet Ruacan bunlardan biriydi mesela ki Pınar Dönmez de bir dönem Ruacan’dan ders almış.
Zeynep Tonguç tarafından yapılan ve bir parça “retro” hissi veren albüm kartoneti, bu tarz albümlerde alışageldiğimiz “cool” ve artistik tasarımlardan değil; aksine renkli ve yüksek enerjili. Sibel Dönmez imzalı fotoğraflar da öyle. Bu durum ilk bakışta bir kafa karışıklığı da yaratmıyor değil.
Özenli, incelikli ve temiz bir işçilikle kotarılmış bu albüm, Pınar Dönmez’in bundan sonra hem yurt dışında hem de yurt içinde kazanacağı müzikal başarıların bir habercisi olabilir. Özellikle caz sevenlerdenseniz, edinmekte fayda var.