Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Yavuz Hakan Tok | Serkan Ferat’ın “Ev”ine ziyaret…

Serkan Ferat’ın “Ev”ine ziyaret…

16 Ocak 2023 - 11:01
.

“Müzik yapmak ve paylaşmak için hiçbir motivasyonum kalmadı sayenizde. Yıllardır yazıp çiziyorum. Onlarca şarkı yayımlamışım bu zamana kadar. Bir albüm çıkarıyorsun ve iki kişi dışında onca dost, arkadaş, takipçi arasında kimse çıkıp da küçük bir ‘Tebrikler, yolu açık olsun, başarılar,’ demiyor, yüreklendirmiyor. Çok mu şey bekliyorum arkadaşlar bunca yıl sonra?”

Böyle başlayan ve bu minvalde devam eden bir yazı paylaştı Serkan Ferat geçtiğimiz günlerde. Daha geçen yazıda benzer bir şekilde veryansın eden Çağın Bodur’dan bahsetmiştim. Serkan çerçeveyi biraz daha genişleterek eşi dostu da dâhil etmiş. Galiba zaman zaman hepimiz yaşıyoruz Serkan’ın yaşadığına benzer ruh hallerini çünkü hepimiz artık fotoğrafla, videoyla, sesle, şu veya bu şekilde içerik üretiyoruz ama içeriklerimizin gördüğü ilgi ya da beğeni genellikle harcadığımız emekle doğru orantılı olmuyor. Müzik özelinde durum çok daha vahim çünkü müzisyenler için müzik bir yaşam sebebi, bir varoluş biçimi; sosyal medyaya sunulan bir içerik değil. Haliyle müzisyen varlığının görülmesini, duyulmasını istiyor, her şeyden çok bununla hayatta kalıyor. Yeri geliyor alkışı ekmek parasına yeğliyor, yeri geliyor sadece müzikte istediğini yapabilmek uğruna başka yaşamsal ihtiyaçlarından vazgeçiyor.

Kuşkusuz Serkan Ferat’ın isyanını bastırmak için sarılmadım kaleme. Çünkü ta Kreş zamanından beri bilir ve severim Serkan’ın yaptığı işleri, birden fazla kez hakkında kalem oynatmışlığım da vardır. Kaldı ki bu yazı da muhtemelen bir avuç insana ulaşacak ve o bir avuç insanın kaçı açıp albümü dinleyecek, orası bilinmez. Maalesef bu zamanda milyonlara erişmeyi beklemeden milyonlara erişecekmiş gibi özenle işimizi yapmaktan fazlası gelmiyor elimizden. Hele fazla tıklanmalar, “like”lanmalar, izlenmeler için gerekli hileleri öğrenmektense işimizi namusuyla yapmayı tercih ediyorsak.

Serkan Ferat’ın Kreş sonrası, 2015 yılında başladığı solo kariyerinin ikinci albümü “Ev”, geçtiğimiz günlerde yayımlandı. 2000 yılında piyasaya sürülen ilk albüm “Çıkmamış Bir Albüm’ün Demo’su” adından da anlaşıldığı üzere demo kayıtlardan oluşuyordu. Bu albümü sosyal medyada tanıtırken ise “düşük bütçeli oda müziği” tabirini kullanmış Serkan. Çünkü bu da “self-made” ve dahi “home-made” bir albüm.

Albümde on bir şarkı ve bir farklı versiyon var. Şarkıların büyük kısmı son iki yıllık süreçte Serkan’ın YouTube kanalında yayınladığı, takip edenlerin bildiği şarkılar. Zaten o videolarda da şarkıların kaydedildiği evi, odayı görebiliyorsunuz. Yani albümün adı boşuna “Ev” değil, albüm süresince Serkan’ın evine, tek başına müzik ürettiği odasına konuk oluyor ve adeta sadece size özel verilen bir arkadaş konseri dinliyorsunuz.

Tabii Serkan Ferat müziği “size özel arkadaş konseri” tabirinin akla getirdiği türden şeker şurup, minnoş şeyler anlatmıyor çoğu zaman. “Alışıyoruz” gibi, “Mirasyediler” gibi, “Dost Çelmesi” gibi şarkılarda bazen açık, bazen örtülü bir biçimde rahatsız ediyor dinleyeni Serkan. Düşünmeye, durmaya, kafa yormaya zorluyor. Başka bir deyişle günün birinde yurt dışında yaşamaya karar verip pılını pırtısını toplayıp gitmiş ama doğup büyüdüğü coğrafyayla ilişkisini kesmemiş bir müzisyenin derdini döküyor şarkılara. Bunu yer yer cayırtılı gitar tonlarıyla, yer yer “loop”larla ve hatta bildik ‘80’ler taverna klavyelerinin tınılarıyla ve sağlam melodik örgülerle yapıyor. Buna karşın müzik tarihinin bir yerlerinde “indie”nin doğuşuyla tadı da gazı da kaçırılmış eski usül ya da “old school” rock müziğin yörüngesinden ayrılmıyor. Özellikle de ses rengi ve şarkı söyleme biçimi (ki ben çok severim) o ihtişamın bütün renklerini taşıyor.

İlk kez Kreş’in 2007 çıkışlı ilk albümünde dinlediğimiz “Kişisel Bir İntihar”, bu albümün sürprizi. Albümün sonunda yer alan “I Have No Idea” tamamen doğaçlamaya dayanan bir performans kaydı. “14 Mart Türküsü” ve “Dost Çelmesi” gibi kimi şarkılarsa videoların altında yazan açıklamalardan anladığımız kadarıyla yazıldıkları gün kayda alınmış şarkılar. Albümün tamamı böyle makyajsız kayıtlardan oluşuyorsa da acemi, olmamış ya da eksik bir şey gelmiyor kulağınıza.

Gönül isterdi ki eskisi gibi büyük stüdyolarda, kelli ferli enstrümanistlerin eşliğiyle cayır cayır bir rock albümü olsun bu albüm. Olmaması için hiçbir sebep yok. Günün şartları hariç. Zaten dinleyicinin de öyle büyük prodüksiyonlu işlere ilgisi yok artık. Ben sadece o ihtişamlı zamanları görmüş (ya da dinlemiş) biri olarak hayal kuruyorum işte.

Son paragraf da Serkan Ferat’a: Yalnız değilsin Serkan. Hepimiz şu veya bu şekilde sosyal medyanın kerameti kendinden menkul algoritmaları ve reklam çarkları arasında yaptıklarımızı duyurmaya, göstermeye çalışıyoruz. Ne var ki kolay kolay hiçbir şey zamanında fark edilmiyor, keşfedilmeler, beğenilmeler uzun zamanlara yayılıyor, bazen de öne çıkmanın imkansızlığına ikna oluyoruz ama üretmekten vazgeçmemek, yola devam etmek lazım. Bazen bir kişiye bile değse yaptığın şey, bir tek kuşu bile ürkütse attığın taş, amacına ulaşıyor insan çünkü.