Olmasa da olurmuş
Prodüktörlüğü Sude Bilge Demir tarafından yapılan albümde on üç Cem Karaca şarkısı ve bir de Cem Karaca anısına yazılmış müzikli şiir var. Şarkıların bir kısmı zamanında Cem Karaca’nın kaleminden çıkmış, bazıları ise başkaları tarafından yazılıp üstat tarafından seslendirilmiş. Fark etmez. Sonuçta her şeyden önce her söylediği şarkı onun hayat hikâyesinin bir parçası olmuş ya da en azından onun sesinde bizi hikâyesine inandırmış şarkılar. Hâl böyle olunca başka kim söylese aynı etkiyi veremeyeceği başından belli. Zaten bu önyargıyı kırmak da neredeyse imkânsız.
Bu bir yana, bir şarkıyı “cover” yapmakla, bir saygı albümünde seslendirmek arasında ciddi bir fark var. Bir şarkı yazarına saygı göstermek için şarkısını söylüyorsunuz ama şarkının sözlerinde, melodisinde değişiklik yapıyorsunuz. Belki de hayatta olsa asla kabul etmeyeceği değişiklikler… Her şeyden önce buna hakkınız yok. Sözgelimi bu albümde Fırat Tanış, o cânım “Sevda Kuşun Kanadında”yı Emirhan Cengiz’in düzenlemesiyle zaten yeterince sönük bir biçimde seslendirmemiş gibi bir de “aşk ne ustam” sözü “dedim ustam” olmuş. Niye ve ne hakla?
“Çok Yorgunum”un adı “Yorgunum Kaptan” olmuş mesela. “Bindik Bir Alamete Gedeyoz Kıyamete”de, kartonette bile sözler doğru şekilde yazılmış olmasına karşın “gidiyoruz” diye söylüyor Kök. Cem Karaca da bilmez miydi öyle söylemeyi?
Şarkı ve şarkıcı eşleşmesi anlamında şahsen beklentimi yüksek tuttuğum “Sen de Başını Alıp Gitme”nin Sıla yorumu maalesef ki albümün çıtasını düşüren işlerin başında geliyor. Hadi “Ne olur” yerine ısrarla “N’olur” demesini sineye çektik diyelim ama alkışı duymuş, ihaneti görmüş, ekmeğini bölmüş de yemiş o onurlu kadın ya da adam bu derece ezilir miydi bu şarkıyı söylerken? Sezen Aksu’nun “Git”i olsa anlardım ama bu şarkı öyle bir şarkı değil ki.
Şehirli bohem melankolisini bol bol anlatsın kendi şarkılarında, onu severiz yine ama konser kulisinde bile “bodyguard”larla oturan Teoman mümkünse “Tamirci Çırağı”nı söylemesin mesela artık.
Cem Karaca şarkıları denilince şahsen ilk onda bile aklıma gelmeyecek, Cem Karaca’dan değil Barış Akarsu’dan popüler olmuş “Islak Islak” albümün ticari kaygısını açık eden işlerden sadece biri. Ayrıca Mehmet Erdem’in albümlerini sever ve dinlerim ama bu şarkının onun için doğru bir şarkı olduğunu asla söyleyemem. Aynı şekilde Can Bonomo da kıymetlidir benim için ama “Namus Belası”nı seslendirirken sözlerin ne anlattığını tam olarak anladığından şüpheliyim. Hiç de öyle oyuncaklı, eğlenceli bir şarkı değil zira.
“Memlekette şarkıcı, grup kıtlığı mı var, neden Şevket Çoruh?” diye soracak gibi olduğumda albümdeki en iyi yeniden yorumlardan biri olduğunu fark edip susarım.
Halil Sezai’nin “Oh Be”si memlekete döndüğü için kendisine “dönek” diyenlere meydan okuyan ve tam tabiriyle “döndüm ulan size ne” diyen Cem Karaca’nın “Oh Be”si değil; araya sıkıştırılmış Sansar Salvo’nun dramatik “rap”ine rağmen değil. “Reggae” ritminde bir şarkı bulduk, suyunu çıkaralım versiyonu. Ara “intro”daki Halil Sezai doğaçlamasının başka açıklaması olamaz.
Bunlar ve bunlara benzer pek çok sebep var bu yazının ilk paragrafını bana yazdıran. Hepsi buraya sığmaz. İyi şeyler de yok mu? Elbette var ama bütünü kurtaracak kadar değil. Sözün özü; olmasa da olurmuş denilecek bir Cem Karaca saygı albümü daha var elimizde çünkü bundan önceki de bundan daha iyi değildi maalesef.
Bir de şu var ki, ta o zamanlar yazılmış, söylenmiş Cem Karaca şarkılarıyla bugünlere dair neler neler anlatabilmek mümkündü. Zaten onu yapamıyorsa bir Cem Karaca saygı albümü, Cem Karaca’dan geriye ne kalır ki? Kapaktaki gibi bir illüstrasyon mu sadece?