Ari Barokas ozan geleneğinin izinde
2013 yılından beri Duman’dan ne yeni bir albüm geldi ne de yeni bir şarkı. Buna karşın Duman üyelerinden Kaan Tangöze’den sonra Ari Barokas da 2022 yılında (ilk albümünün canlı kayıtlarından oluşan 2021 çıkışlı albümü saymazsak) ikinci solo albümünü yayımladı. Kaan Tangöze yılın başında tamamı Âşık Mahzuni Şerif bestelerinden oluşan bir albümle dinleyici karşısına çıkarken, Ari Barokas’ın yılın son günlerinde yayımlanan albümü de neredeyse tamamen ozan geleneğinin izlerini sürüyor. Pasaj Müzik etiketiyle yayımlanan albümün adının “Bu Toprak Senin” olması boşuna değil.
Anadolu-pop diye özetlediğimiz çok türevli, çok katmanlı müzik türünün en verimli, en parlak döneminin 1965 Altın Mikrofon Yarışması’yla başlayıp 1980’e dek sürdüğünü söyleyebiliriz. Öncesi ve sonrası da var elbette, nitekim bu aralar da çok revaçta. Eskileri bir yana koyarsak, bu türde yapılan yeni çalışmaların ne kadarı yeni ve yaratıcı, ne kadarı eskilerin replikası, o konu çok tartışmalı. Ben kendi adıma yeni nesil Anadolu-pop akımında ’60 ve ‘70’lerin heyecan vericiliğine pek az rastlıyorum. Ari Barokas’ın yeni albümünü ise rahatlıkla bu genellemenin dışında tutabilirim.
Âşık Veysel, Mahzuni Şerif, Nesimi Çimen derken Fikret Kızılok, Özdemir Erdoğan, Tayfun Karatekin ve Dramalı Hasan. Bir ondan bir de bundan olsun diye değil de her biri bir bütünü oluştursun diye bir araya getirilmiş ya da bir araya getirildikten sonra kaynaşıp bir bütünü oluşturmuş melodiler, ezgiler, makamlar, sözler… Hepsinin üzerine düzenlemelerinden icralarına ve solist yorumuna dek kendi imzasını atmış, kendi tadını, kokusunu bırakmış bir müzisyen. İddiasız ve sade ama bir o kadar da parlak ve gösterişli.
Müzikte “rap” moda. Sokağın çocukları polisle “çatışma”larını küfür kıyamet, anlata anlata bitiremiyor. Laf kalabalığı doğal refleks. Sosyal medya her konuda fikir beyanından geçilmiyor. Televizyonlarda her gece bir sürü bıyıklı adam ağız dolusu konuşuyor. Kimse “Öyle iki cümle edeyim ki üçüncüye gerek kalmasın, hatta bin cümleye bedel olsun,” demiyor. Âşıklardan, ozanlardan, söylencelerden, destanlardan, şiirlerden, şarkılardan, bu toprakların kadim saz ve söz geleneğinden elimizde kalan bu. Ari Barokas o geleneğin peşinde düşüyor bu albümle. Sentezlemeden, su katmadan, kuş kondurmadan.
Dramalı Hasan Hasgüler’in, sözleri Hüseyin Talat’a ait, taş plak devrinde Seyyan Hanım tarafından plak yapılmış ama Dramalı Hasan’ın TRT kaydı sayesinde yakın zamanda tekrar keşfedilmiş kantosu “Felekten Saadet Çalınmaz” albümün bütünündeki en farklı şarkı. Bu esprili kanto Barokas’ın sesi ve söyleyişindeki nüanslarla tadına doyulmaz bir neşe veriyor dinleyene. Yaşamı çok kısa sürmüş, geriye çok az eser bırakabilmiş, bu yüzden de ismi bugünlere ulaşamamış Tayfun Karatekin’in daha önce Zuhal Olcay tarafından seslendirilen “İki Çift Laf”ı albümün hazinelerinden biri.
Yıllar önce, Duman’ın daha ilk şarkılarını duyduğumda bir Özdemir Erdoğan kokusu almış ve bunu en çok da Kaan Tangöze’nin vokalinde hissetmiştim. Bu albümde Ari Barokas’tan Özdemir Erdoğan’ın “Kadehler” şarkısını dinlemek, yıllar sonra o sezgimi doğruladı adeta. Kendisinden bağımsız olarak şarkılarına meftun olduğum bir isimdir Özdemir Erdoğan. Orijinal bir melodi zenginliği ve daha önce söylenmemiş sözleri vardır. Ne çare o denli kendine hastır ki sesi ve müziği, şarkılarını yeniden söylemelerin pek tatsız olma ihtimali yüksektir. Ama burada öyle olmamış. Erdoğan’ın nispeten az bilinir şarkısının keşfe çıkarılmış olması da cabası.
Ari Barokas Fikret Kızılok’un Ahmet Arif’ten bestelediği “İki Parça Can”ı almış Ege’ye götürmüş ve iki yakanın tam ortasına bırakıvermiş. Bir buzukisi eksik. Eski bir şarkıya illa ki yeni bir kuş kondurulacaksa, böyle kondurulmalı işte, tadına tat katarak.
Neşet Ertaş’ın “Yolcu”su benim albümde en sevdiklerimden oldu. Ritim yürüyüşü, eski usul koro vokalleri ve Ari Barokas’ın sözlerin anlattığını sesiyle, vurgularıyla anlatan yorumu dört dörtlük. Bu türkünün pek çok ritmik Neşet Ertaş türküsü gibi elektro-sazla göbek attıracak bir Ankara havası olmadığını idrak edenlere selam gönderir gibi.
Albümün ismi bir parça hamasi gibi görünse de başından sonuna dinleyince kendiliğinden kuruyorsunuz o cümleyi. Evet, bu toprak bizim. Bu toprağın bize sunduğu kültürel zenginlik, kadim saz ve söz geleneği de bizim. Şu sıralar Amerikan gettolarından, ıslak ve soğuk ‘indie’ mırıldanmalarından ilham devşirenler bu albümü dinler mi, dinledikten sonra dönüp bir aynaya bakar mı, orasını bilemem.