Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Yolu açık olsun
21 Mart 2016 - 11:03 | Belçim Bilgin ve Bora Akkuş, Ozan Açıktan'ın yönettiği "Annemin Yarası"nda.
‘Annemin Yarası’, her şeyden önce bir savaş filmi. Savaşın açtığı yaraların kabuklarını kaldırma cesaretinin... Sonra aşk filmi
Bir yol ayrımında tanışıyoruz 18’indeki Salih’le. Çıktığı yetimhanenin kapısının önünde. Elinde trompeti güzel günler vadeden bir geleceğe doğru da yürüyebilir, geçmişinin karaltılarla dolu tekinsizliğine doğru da... O ikinciyi seçiyor. Kayıp ailesini bulmayı. Bunun bedeli ağır bir yüzleşme olsa bile... Ve film başlıyor. Ozan Açıktan’ın yönettiği ‘Annemin Yarası’. Sonrasında Salih nereye biz oraya. Birlikte gülüyoruz, birlikte hüzünleniyoruz, birlikte umut edip birlikte hayal kırıklığına uğruyoruz.
 
İlk durağı ayakkabıcı Mirsad’ın evi oluyor. Karısı Nerma, oğlu Vedat ve annesiyle birlikte yaşıyor. Camdan bir mutlulukları var sanki. Her an düşüp kırılabilir. O yüzden kutu kutu antidepresan alıyor Nerma, düşmemek, kırılmamak için. Karı koca birbirlerine sıkı sıkı sarılarak üstesinden gelmiş, 20 yıl önce yaşadıkları savaşın yarattığı travmanın. Ama işte, bir ‘ama’ var aralarında. Salih Mirsad’ın annesinden öğrendikleriyle o ‘ama’nın arasından geçip gidiyor. Avucunda ailesini bulmasına yarayacak bir tutam bilgiyle.
 
İkinci durağı bir çiftlik oluyor. Borislav ve Marija’nın iki kişilik rengârenk dünyasının orta yerinde buluyor kendini. Çiftlikte çalışmak üzere işe alınıyor. Birbirlerine deli gibi âşık, tutkulu, deli dolu bu çiftin yanında güzel günler vaadine kanmak istiyor. Kısa sürede kendisi için bir yuvaya dönüşen bu yerde, annesiyle babasının yerine koyacağı çiftle birlikte yaşamak... Ama ne mümkün. Bir kere yüzleşme kararı aldı mı insan, devamı geliyor. Sırlar ufak ufak ışıyor, zaten de rivayete göre trompet birkaç gün çalınmazsa sahibini terk ediyor. Ve film sürpriz finaliyle sona eriyor.
 
‘Annemin Yarası’, her şeyden önce bir savaş filmi. Savaşın açtığı yaraların kabuklarını kaldırma cesaretinin... Sonra aşk filmi... Mirsad’la Nerma’nın, Borislav ile Marija’nın... Sessiz sakin akan küçük bir dere... Köpürerek, gürültü yaparak, coşkulu bir şekilde akan çağlayan... Sevme biçimleri farklı ama dağlar kadar büyük boyları... Ve sonra bir psikoloji filmi... İlaçlarla gerçekleri baskılamanın sağladığı geçici iyilik halinin... O ilaçları bırakmanın verdiği acıyı göğüslemenin... Bitene kadar düşmeyen temposu adamakıllı bir macera filmi... Bir yaşama sevinci filmi sonra... Bir baba oğul çatışması... Velhasıl, çok yönlü okumalara açık, dertleri arasına naif ilmekler atıp sunan, bağırıp çağırmayan, hiçbir şeyi gözümüze sokmayan kararında bir film. Bunda yönetmenin payı büyük kuşkusuz. Serbest vezin bir şiir gibi işlemiş hikâyeyi filmin dokusuna. Her dizesinde başka bir heyecan. Bitmesin istiyoruz izlerken.
 
Oyunculuklara gelince... Borislav karakterinde Ozan Güven kendine hayran bırakıyor. Rol falan yapmıyor da Borislav’ın kendisiymiş gibi duruyor. Karısı Marija’da Meryem Uzerli, Hürrem Sultan’dan akıllarda kalan tüm hallerinden kurtulmuş yepyeni pırıl pırıl bir oyunculuk sergiliyor. Mirsad rolündeki Okan Yalabık’ın büyük oyunculuğunu tarif etmek zor. Karısı Nerma’daki Belçim Bilgin’in ilaçlar öncesi ve sonrası dönemleri insanın içini sızlatıyor. Ve Salih'te izlediğimiz Bora Akkaş... Hani o nereye biz oraya dedim ya... Öyle bir çekim gücü var, gözlerinizi üstünden ayıramıyorsunuz. 
 
Velhasıl, ‘Annemin Yarası’ için yazıp çizenlerin çoğunun dediği gibi, uzun zamandır izlediğim en güzel Türk filmi. 
 
Yolu açık olsun.