Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Uzaktan sevmek
10 Ekim 2016 - 12:10
Yasemin Özcan'ın .artsümer'de açılan sergisi 'Saadet Çıkmazı', hak, hukuk, adalet, eşitlik kavramlarını sorgulatıyor
"Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli" der Yaşar Güvenir, Zeki Müren'in unutulmaz bestelerinden birinde. Hasretine alışmıştır zira, gel dese de gidemeyeceğini düşünür. Ve ilginçtir, şarkı "Sensiz saadet neymiş, tatmadım bilemem ki" diye başlar. Bir 'mutluluk' tarifidir bu ama güftenin sahibi 'saadet' kelimesini seçmiştir. Bu kelimenin doğasında uzaklık vardır biraz, biraz imkânsızlık ve evet bir parça da mutsuzluk. Hüzünlü ama büyük mutlulukları anlatmaya mutluluk kelimesinin gücü yetmez sanki. Bu paye 'saadet'indir.
 
Şarkıların yanı sıra, romanlarda, şiirlerde, siyah beyaz Türk filmlerinde rastladığımız bu kelime, bu kez bir serginin adı ve içeriğiyle karşımızda. Yasemin Özcan'ın Karaköy'deki .artsümer'de açılan sergisi ‘Saadet Çıkmazı’. Aslında her şey sanatçının son dört yıldır etrafında gezindiği birtakım kelimelerle başlamış: Adalet, hak, hukuk, eşitlik, toplumsal cinsiyet, kadın olmak... Bu kavramlar onu önce 'çıkmaz' sözcüğüne taşımış.  Ardından da 'saadet'e...  “Mutluluk daha mümkün durumları hatırlatırken saadet uzak bir ihtimali çağrıştırdığı için” diyor.  Uzak bir ihtimal de olsa her çıkmazdan bir çıkış olacağına inanan sanatçı, eserlerini de bu tema etrafında toplamış.
 
Serginin çıkış noktası olan iş, bir fotoğraf. Sanatçı bir tatil dönüşü eviyesinde bir filizle karşılaşıyor. Karpuz, kavun ya da kabak çekirdeğinden yeşermiş. Onca kirli suyun içinde yeşermesindeki umuttan hareketle ‘Umut Ya da Işık Stresi’ adını vermiş işine. Bir çıkmazdan boy veren saadet... Bir illüzyonmuş gibi duruyor. Fotoğraf değil de resimmiş gibi. İmkânsızmış da imkânlı olsa ne iyi olurmuş gibi.
 
Bir diğer iş ‘Eldiven Teki’. Duvara asılmış yeşil bir eldiven. Kök boya kullanılmış yününde. Yaşı 90. Özcan'ın anneannesinin halası örmüş bunu.  Her yanından saçaklar sarkıyor.  Sanatçı güzel sanatlarda okurken kışlıklar çıktığı bir sırada bulmuş eldiveni. Ama teki olmadığı için kullanamamış. Yıllar sonra yengesi diğer tekinin kendisinde olduğunu söylemiş. Anlaşılmış ki anneanne adalet duygusuyla eldivenin birini kızına birini oğluna vermiş. Özcan'ın sergide tartıştığı meselelerden birine denk düştüğü için de galeride yerini almış: "Adalet aynı zamanda eşitlik midir? Eşitlik her zaman adalet midir?" Anneannenin bir kültürel mirası ikiye bölmesi adaletli bir tutum belki… Ama bir taraftan da iki aile de kullanamamış eldiveni. Özellikle o güzel sanatlar öğrencisi neşeli genç kız...
 
Galerinin ortasında, yerde elde boyanıp dokunmuş iki yün halı dikkat çekiyor.  Biri aslan diğeri ceylan formunda... İşin adı ‘Aslanlarla Ceylanların Kucağında’. "Kırsalda kök salan dağa taşa kutsiyet atfeden inanç biçimleri şehre göçle nasıl dönüşecekler?" sorusu getirmiş bu işi.  Bir sorusu daha var: "Hacı Bektaş-ı Veli türbesindeki 700-800 yıllık dut ağacını şehre taşımayacağımıza göre kutsiyeti nerede arayacağız?" Bu sorulara paralel Hacı Bektaş-ı Veli geleneğine ait dizeler girmiş devreye: "Sevgi muhabbet kaynar yanan ocağımızda/ Bülbüller şevke gelir, gül açar bağımızda/ Hırslar, kinler yok olur aşkla meydanımızda/ Aslanlarla ceylanlar dosttur kucağımızda". Sanatçı bu işiyle ilgili "İçimizde hangi noktalarda aslanlaşıyor hangi noktalarda ceylanlaşıyoruz? Ya da ceylan olduğumuzdan çok mu eminiz soruları bir arada durmaya, yaşamaya, bakmaya değer sorular," diyor. Mitlerde evliyaların insanı sınamak için ceylan formuna girdiği bilgisinden yola çıkarak biz de kendimize sormalıyız Özcan'a göre: Bir av gördüğümüzde avcılaşıyor muyuz?
 
Toplamda sekiz çalışma yer alıyor sergide. Her biri diğerinden incelikli, her birinin hikâyesi hayatımızın içindeki saadet çıkmazlarını sorgulatıyor. Hak, hukuk, adalet, eşitlik… Uzaktan sevmek aşkların en güzeli olmamalı diye düşünüyor insan sergiyi gezince. Saadet kelimesinin içindeki ‘uzak ihtimal’ harfleri soluyor.