Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Usta işi öyküler
Usta işi öyküler
27 Ocak 2015 - 01:01Kitapta Karakaşlı’nın 2002 ile 2014 yılları arasında yazdığı toplam on iki öykü yer alıyor. İstanbul’u da konuşturuyor yazar, bir ‘masa’yı da... Kürt sorununa da ses veriyor, Varlık Vergisi’nin mezalimine uğrayan Sevaçya ve Yeram’ın aşkına da
Öykünün burçlarını koruyan kalemlerden biridir Karin Karakaşlı. Roman, şiir, çocuk kitabı, deneme, inceleme gibi edebiyatın pek çok alanında eser vermesine rağmen benim bir okur olarak ‘öykü’yü emanet ettiğim yazarlardandır. Sesi güzel, tadı leziz, kokusu muazzam bir Türkçedir onun öykülerinde karşımıza çıkan. Değişime açık kurgusu nefes aldırır, en netameli temalara. Konularında hep bir insan sıcağı vardır, satırlardan akıp okurun avucuna dökülen. Velhasıl iyi gelir okuyana onun öyküleri, üzse de, buruklaştırsa da, iyi gelir. Tıpkı Can Yayınları’ndan çıkan yeni öykü kitabı “Yetersiz Bakiye”dekiler gibi.
Berlin’den İstanbul’a
Radikal Kitap’tan Efnan Atmaca’ya verdiği röportajda kitabının adını şöyle açıklıyor yazar: “Kitap adı bana kendini hep fısıldar. Bugüne kadar düşünerek bulduğum bir ad hiç olmadı. Geçen haftalarda vapura binerken turnike geçişinde İstanbulkart’ın içindeki tutar yetmeyince, geçit vermeyen demiri böğrüme yedim ve mekanik bir kadın sesi ‘Yetersiz bakiye’ dedi. Günlük hayat içinde böyle uyarılarla, kurallarla karşılaştığımız daha pek çok an var. Bağlamı dışına çıkarıldığında her biri çok farklı anlamlara gelebiliyor. Benim öykülerde hep kalakalan, sağ kalan, artakalan birileri vardı. Ve hayat onlara bir şekilde kendilerini hep yetersiz hissettirmişti. Düzenle uyuşamadıkları her durum onlara kendi zayıflıkları, hataları olarak yaşatıldı.”
Tam da anlattığı gibi kitaptaki karakterleri... Bir yandan onların dünyalarına dahil olup, bir yandan da kendi ‘yetersiz bakiye’ hallerimizi gözden geçiriyoruz. Hayatın insana yaşattığı harcanmış, eksiltilmiş, bitirilmiş bakiye hallerini... Mahcup eden, borçlu hissettiren...
Kitapta Karakaşlı’nın 2002 ile 2014 yılları arasında yazdığı toplam on iki öykü yer alıyor. Bütün heceleri karmakarışık olmuş bir İstanbul da var içlerinde, Berlin de, Zeugma da... İstanbul’u da konuşturuyor yazar, bir ‘masa’yı da... Kürt sorununa da ses veriyor, Varlık Vergisi’nin mezalimine uğrayan Sevaçya ve Yeram’ın aşkına da... Hrant Dink’le tanışmalarını, sokakların bir açık hava hapishanesine dönüşmesini ve canının canını alışlarının hikâyesini anlatıyor sonra: “Gazetenin kapısına yığılmış, sana emeğimize küfrediyorlardı. Başka birinden bahseder gibiydiler. Yıllardır sözün en onurlusunu arayan sana, doğana aykırı bir yafta giydirmenin peşindeydiler. Boyun da nasıl uzun, cüssen de nasıl iri... Sığmıyorsun böyle küçüklüklere. Güzelim yazından cımbızladıkları cümleyi ucubeye çevirip de saldırıyorlar sana, Türklüğe hakaret ettin diye. Sana ve kurduğun dünyaya. Dahil olduğum dünyaya. Her Allah’ın günü en temiz sözlerle yeni baştan kurduğumuz, yoktan var ettiğimiz bakir dünyaya. Sıkıntılı, utangaç yüz halin hep gözümün önünde. ‘Esnafa da ayıp oldu, huzursuz ettik herkesi’...”
Kelimelerle tarifi zor
Böylesi derin bir acıyı, mesafesini koruyup bu kadar incelikle ve bu kadar yoğun anlatabilmek kolay değil. Ama işte üstesinden gelecek yetkin bir kalem yazınca işler değişiyor. Bir de “Sabiha” adlı bir öykü var ki kitapta, kelimelerle tarifi zor. Sabiha Gökçen’e yazılmış bir mektup, onun sözlerinden alıntılar ve bir anne-kız hikâyesiyle harmanlanan öykü, son dönemlerde okuduğum en dokunaklı, en başarılı öykülerden biri.
Velhasıl Karin Karakaşlı’nın “Kalanlara, sağ kalanlara, artakalanlara, kalakalanlara” ithaf ettiği “Yetersiz Bakiye”, öyküde beklentisi yüksek olanları mutlu edecek, sözcüklerin kanaviçe gibi işlendiği, yaşaran ve gülümseyen gözlerle okunacak usta işi bir kitap.