Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Unutursak fısıldayacak birileri olmalı

Unutursak fısıldayacak birileri olmalı

03 Kasım 2014 - 09:11
“Unutursam Fısılda”nın kat kat açılan bir yapısı var. O katlar içinde beni en çok etkileyen ise abla-kardeş boyutu oldu filmin
Güzel, sıcacık bir ‘hayallerinin peşinden git’ filmi Çağan Irmak’ın bu hafta gösterime giren “Unutursam Fısılda”sı. Küçük bir kasabada yaşayan Hatice’nin kaymakamın oğlu Tarık’a âşık olup, onunla birlikte şarkı söylemek için İstanbul’a kaçışının, Ayperi oluşunun hikayesi… Bunun o kadar kolay olmadığının, cesaret istediğinin de hikayesi… Ama bir kere yazmaya başlanınca, hayatı nasıl güzelleştirdiğini, ona nasıl anlam kattığını ve sona gelindiğinde pişmanlık duymamanın verdiği huzuru da anlatıyor ki, bunlar filmi iki misli kuvvetli kılıyor. Öyle toz pembe bir hikaye değil. ‘70’lerin müzik dünyasında bir yerlere gelebilmek için çok uğraşıyor Ayperi… Bir de geride bıraktıkları var, vicdanını sızlatan ablası Hanife, inme inen baskıcı babası, hiçbir iz bırakmadan yaşayıp giden annesi… Zamanla evliliğinde ortaya çıkan sorunlar, çıktığı kadar, indiği şöhret basamakları, magazin basınının can yakan haberleri… Ama o ne yapmak istediğini bilen, buna tutkuyla bağlı, ‘yine olsa yine yaparım’ diyen kararlı insanlara özgü kudretle, önüne çıkan her zorluğu, bu da hayattandır, üstesinden gelinmelidir diyerek aşıyor. Hayat onu yarım asır kadar sonra kendisinden ölesiye nefret eden ablasının yanına, baba ocağına dönmek zorunda bıraktığında da tavrı değişmiyor.  Ayperi aynı umutlu delişmen Ayperi, Hanife aynı umutsuz katı Hanife… İlkini Hümeyra, ikincisini Işıl Yücesoy’un canlandırdığını düşünürsek, iyi yazılmış şiir gibi bir ikili… İki muhteşem performans. Diğer oyunculuklar için de aynı yorum geçerli. Film için de evet bu bir Çağan Irmak filmi diyoruz yine. Ona özgü bir içtenlik, naiflik, gerçeklik, hüzün, mizah toplamında imzasını belirleyen ustalık…
 
Başta da dediğim gibi bir hayallerinin peşinden git filmi “Unutursam Fısılda”… Ama sadece bu kadar değil… Kat kat açılan bir yapısı var. O katlar içinde beni en çok etkileyen ise abla-kardeş boyutu oldu filmin. Yıllarca küs kalıp, sonunda çetin bir hesaplaşmaya giren iki kızkardeş… Biriktirilmiş onca öfkeye, kırgınlığa, hayalkırıklığına rağmen içlerinde bir yerlerde saklı kalan o bağ… Dört tane kızkardeşi olan biri olarak, hayli fikir sahibi olduğum bir bağ o… Renkli, eğlenceli, bol kavga gürültülü… Ama en çok da korumacı, güven veren bir bağ… Zaten 20’li yaşlardan itibaren, aradaki yaş farkları hızla kapanıyor, kimin abla kimin kardeş olduğunun önemi kalmıyor. Herkes birbirine destek, herkes birbirinin arkasında… İyi günlerin mutluluğunu çoğaltan, kötü günlerin mutsuzluğunu azaltan mucizevi bir bağ… Ve biliyorsunuz ki, günün birinde unuttuğunuz bir şeyler olursa onlar mutlaka fısıldayacaktır kulağınıza… Bazen kendine duyduğu güveni unutur insan, ne kadar değerli olduğunu, hayatta neleri başardığını… Birilerinin onu ne çok kırdığını, birilerinin de ne çok sevdiğini… Hayat kurtaracak bir çocukluk anısını, ilk aşkını, ilk kez düşüp ayağa kalkma anını, cesaretini, o an söylemesi gereken bir sözü…
 
Benim kulağım kardeşlerimin fısıltılarıyla doludur… Unutmama hiç izin vermediler. Aslında biz birbirimizin unutmasına hiç izin vermedik; bir fısıltıyla yanı başımızda olduk hep. Film bana bunun kıymetini bir kez daha fark ettirdi. Bütün kızkardeşler böyle değildir dememek lazım, “Unutursam Fısılda”yı izlemeden… Hatice ve Hanife’yle tanışmadan.
 
Velhasıl çok kıymetli bir ilişki türü, insanın bir ömür aklından çıkaramayacağı bu filmle taçlandırılıyor. Aslında sadece kızkardeşler değil, insanın hayatında unutursa fısıldayacak birileri olmalı… Bu bazen bir arkadaş da olabilir, eş, anne, baba, sevgili, abi… Hatta bazen de bir yönetmen. Teşekkürler Çağan Irmak…