Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Torun yarası ve babaanne
11 Temmuz 2016 - 10:07
Serkan Özarslan'ın yönettiği 'Babaannem', Meral Çetinkaya'nın ustaların ustası yorumuyla güçleniyor
Çok güzel torun yarası sarar babaanneler... Çocukluk yaralarını, ilk gençliktekileri. Ah keşke orta yaşlarımıza da yetişseler ama işte hayat... Yaşadıkları onca seneden süzdükleri tecrübeleri şifa kaynağıdır. Bir de en az anne baba kadar koşulsuz severler, sevgileriyle iyileştirirler. Anlayışlıdırlar, bir başka güzeldir şefkatleri, yaşlarıyla büyüyen merhametleri...Bu arada anneannelerin hakkı saklı tabii.
 
Bu yara sarmada mahir kadınların en etkileyicilerinden birine geçtiğimiz hafta vizyona giren Serkan Özarslan'ın yazıp yönettiği 'Babaannem'de rastladım: Zehra Hanım. Meral Çetinkaya'nın ustaların ustası yorumuyla. 20'li yaşlarındaki Mehmet'in babaannesi o. Annesiyle babasını aynı kazada kaybediyor Mehmet. Yarasının kabuk bağlamasına fırsat bile bulamıyor; her ikisinin de dolandırıcı olduğunu öğreniyor. Öyle çok güçlü bir çocuk değil. Yaşadığı travmanın ağırlığına dayanamayıp intihara teşebbüs ediyor. Hastanedeki yatağında yatarken, başında bekleyen babaannesi Zehra, torununun açık yarasını iyileştirmek için söz veriyor.
 
Babaanne-torun hastane sürecinin ardından, babaannenin babadan kalma evine taşınıyorlar, İzmir'den uzakta, gözden ırak bir İstanbul mahallesine. İlk günler epey zor geçiyor. Mehmet'in iyileşmeye niyeti de takaati de yok gibi. Sessizce izliyor, gözlerinde insanın gözlerini yaşartan şefkatiyle hiç üstüne gitmiyor babaanne. Zira o hepimizden iyi biliyor. Zamanın doğal ilaçlarına izin vermek lazım. Bazen sadece 'yaralı'nın yanında olmak, onunla birlikte susmak lazım.
 
Mehmet küçük adımlar atmaya başlıyor hayata doğru. Babaannesinin tavsiyesiyle bir internet kafede işe giriyor. Mahallenin antikacısı ve kağıt toplayıcısıyla temkinli dostluklar kuruyor. Zaman yeteneğini konuşturmaya başlıyor. İnternet kafedeki iş deneyimi, patronun üçkağıtçı tutumları yüzünden fazla sürmüyor. Hele bir gün annesiyle babasının yaptıklarını yüzüne vurunca sevimsiz patron, ipler fena halde kopuyor. Tam da yeni yeni hayata tutunmaya başlamışken, geri adım atmıyor Mehmet. Babaannesi dağ gibi yanında. Olur böyle şeyler diyor. Başka bir iş baksan diyor. Sıcacık çayını koyuyor, sıcacık gülümsüyor. Eli hep Mehmet'in üzerinde. Ama asla ağırlık yapmıyor. 
Mahallenin antikacısı Adnan Bey'le sohbet ederken bir gün, geri dönüşümlü kağıtlar ilgisini çekiyor Mehmet'in. Ve kısa sürede mahallenin kağıt toplayıcısıyla birlikte işe çıkmaya başlıyor. Belli ki bilgisayar eğitimi almış Mehmet, ama babaannesi "Oğlum senin ne işin var kağıt toplayıcılığında?" demiyor. O biliyor ki, bazı yaraların iyileşme süreci, hiç olmadık yerlerden de geçer. Kaldı ki Mehmet mutlu olduktan sonra ne önemi var titrlerin, şunun bunun? Yine sonuna kadar destekliyor. Yüzünden gülümsemesi eksik olmuyor. Mehmet iyileşmesin de ne yapsın?
 
Kağıt toplayıcılığı sırasında gerçekten de mutlu oluyor Mehmet. Onu bu mutluluğa hazırlayan sorular ediniyor. İnsan da kağıtlar gibi geri dönüşebilir mi? Bambaşka bir insan olarak ortaya çıkabilir mi? Biz de "tecrübeli kağıt" dedikleri kıvama gelebilir miyiz? Yepyeni bir hayat mümkün mü? O soradursun, babaanneciği hep yakınında, yanı başında. Anne babasından alacaklı bir çocuk Mehmet ama babaanne bütün hesapları kapatacak kadar zengin. Zenginliği kalbinin güzelliğinde, sınırsız sevgisinde ve inancında. Torununu iyileştirmeye duyduğu büyük inançta. Nitekim bunun meyvelerini de topluyor yaşlı bedeniyle, titreyen elleriyle. O nasıl bir tattır ki, gençleşiyor gözümüzün önünde.
 
Bu şahane babaanne rolünü bu kadar devleştiren Meral Çetinkaya'nın muhteşem oyunculuğu şüphesiz. Filmdeki ufak tefek pürüzleri saymazsak, iyi bir senaryosu olduğunu teslim etmek gerek. Hele sürpriz finali hem sağlam çarpıyor hem buruyor insanı. Edebiyat dünyasından iki isim oyunculuklarıyla göz dolduruyor. Tuna Kiremitçi antikacı Adnan rolünde gerçekten müthiş bir iş çıkarıyor. Sayım Çınar internet kafenin patronunu öyle iyi oynuyor ki, adamdan ciddi ciddi nefret ediyoruz.
 
Velhasıl babaannelerin çok iyi yara sardığının incelikli örneği olan bu filmi kaçırmayın derim.