Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Tehlikeli ilişkiler
19 Mart 2018 - 10:03
Erkek taifesinin en tehlikeli modellerinden biri, yüksek egolu, narsistik yaralanmaya açık olanlar hiç kuşkusuz. Genelde işlerinde başarılıdırlar.
Aşırı kontrolcü olurlar. Etkileyici tiplerdir. Bir kadını kendisine nasıl hayran bırakacaklarını bilirler. Ama ortak yaşam ilişkisini yürütemeyecek kadar bencil bir yapıları vardır. Kadına kendini prenses gibi hissettirip ardından onu değersizleştirirler. Büyük bölümü anneleriyle göbek bağını kesememiştir, yaşı kaç olursa olsun. Kadının canını acıtmada üstlerine yoktur. Bu modelin sinemadaki en başarılı örneklerinden birini, geçtiğimiz hafta vizyona giren ‘Phantom Thread’de Daniel Day Lewis’in canlandırdığı Reynolds Woodcock karakterinde izledim. Reynolds, 1950’li yıllar Londra’sının en ünlü terzilerinden... Yakışıklı, karizmatik, zarif... Bir ölçü alması var ki bu kadar teatralini daha önce hiç görmemiştim. Birlikte olacağı kadınları, ona ilham periliği ve modellik yapacak zarafette olanlardan seçiyor. Onlarla hiçbir insani ilişki kurmadığı için, bir süre sonra sıkılıyor.
Bu kadınlara yol verme görevi ise, modaevini birlikte yürüttüğü, gölge anne olan ablası Cyril’e kalıyor.
 
Derken günün birinde bir lokantada, garson Alma (Vicky Krieps) ile karşılaşıyor. Su damlası kadar narin, bir o kadar doğal ve özgüvenli. Reynolds o sudaki aksiyle o kadar meşgul ki, bu kadının diğerlerinden farklı olduğunu göremiyor. Aynı taktiklerle onu da etkiliyor. Kendisine âşık bir kadın daha yaratıyor. Onun bedeninde birbirinden güzel elbiseler tasarlayıp dikiyor. Alma başlangıçta bu durumdan memnun. Birbirinden şık kıyafetler içinde peri kızları gibi salınıp duruyor. Ama zamanla, Reynolds, ona da diğer kadınlara davrandığı gibi davranmaya başlayınca durum değişiyor.
 
Kadın taifesinin en tehlikeli modellerinden birine gelince,
o da hiç kuşkusuz, erkeğin kodlarını çözen ve sonuçlar doğrultusunda onu manipüle edenler. Erkeğin zayıf noktalarına yaptıkları kazıdan çıkanları kullanarak, kendine bağımlı bir sevgili yaratmada olağanüstü mahirdirler. Tıpkı Alma gibi...
 
Masal dünyasındaki rolünün sona ermekte olduğunu fark eden genç kadın, diğerleri gibi kaderine razı olmuyor. Öncelikle tavrını koyuyor. Ama haşa! Reynolds’ın egosuna yastıklık yapmamak da ne demek? Kavga, gürültü, hakaret... O zarif adam kaba bir kurbağa oluveriyor birden. Al çantanı, çık git değil mi? Ama hayır. Alma istediğini bir şekilde elde eden kadınlardan. Artık söz konusu olan bir iktidar mücadelesi... Alma derhal Reynolds’la ilgili bilgilerini derleyip toplayıp, özellikle annesine olan düşkünlüğünü de kullanarak bir plan yapıyor. 
 
Sonuç, bağımlılık eksenine yerleştirilmiş, bağlılıkla uzaktan yakından ilgisi olmayan, psikolojik açıdan sorunlu bir tasarım ilişki... Günümüzde bunlardan o kadar çok var ki... Ama yönetmen Paul Thomas Anderson, bu modeli öyle çarpıcı ayrıntılarla, insan ruhunun dehlizlerine yaptığı zorlu yolculuğun nefes kesen ritminde, unutulmaz planlarla, göz alan kostümler ve klasik müzik eşliğinde beyaz perdeye taşıyor ki iki saat boyunca nefesini tutup izlemek kalıyor seyirciye. ‘Phantom Thread’, insan olma hallerine dair, psikolojik altyapısı çok derin bir film. Kadını, erkeği, aslında insanı anlama çabamızda, ruh hallerinin karmaşasına hayret edeceğimiz türden. Dinamikleriyle fazlaca oynanmış ilişkilerin hezeyanını anlatan
görkemli bir örnek.