Taksi şoförleri için hediye kitap
Araba kullanmayı hiç sevmedim. Yol ve yön bilgimin yetersizliği, park yeri ve park etme sorunları, bakımı, benzini derken hiç kapanmayan bir masraf kapısı olması… 5 yıl dayanabildim. O süreçte o beni değil, ben onu taşıdım sanki. İş yerimin eve 10 dakikalık mesafeye taşınmasıyla birlikte, ilk iş kendisini sattım. 10 yıl önceydi. “Bütün taksiler benim, şehrin istediğim yerine sorunsuzca gidebilirim” dediğimi hatırlıyorum. O günlerde onlarla ilgili en büyük sorun şehre yağmur yağdığında taksi bulamamaktı. Bir de değişim saati diye yolcuyu almayan şoförler. Bunlara da katlanabiliyordum doğrusu. Fakat her geçen yıl, taksilerle yaşadığım sorunlar artmaya başladı. Taksi dediğime bakmayın. Taksi şoförlerini kast ediyorum. Pandemiyle birlikte taksi bulamamak en büyük korkum hâline geldi. Koronavirüs korkusuyla toplu taşımaya cesaret edemeyenler, taksiye talebi artırdı. Taksi sayısının yetersizliğini de ekleyince taksiler bulunmaz Hint kumaşı haline geldi.
Taksiye binmem gerektiğinde içimi bir sıkıntı kaplıyor. Ya bulamazsam? Çoğunlukla bulamıyorum zaten. Yol üstünde taksi bekleyenler, birbirlerinin önüne geçmek için sürekli yer değiştiriyor. Sıranın size gelme ihtimali çok düşük. Bu nedenle yarım saat 40 dakika bekleyip eve döndüğüm çok oldu. Ola ki bir tane bulmuşsam, öncesinde mutlaka en kabasından bir “Nereye?” sorusuyla karşılaşıyorum. Gideceğim yeri söylediğimde navigasyondan bakıp 50 dakika sürüyor ben o trafiğe girmem diyenlerle de... “Taksi lüks tüketim olmalı. Taksimetre ücretleri artırılmalı. Nasıl durumu iyi olanlar çocuklarını özel okullara gönderiyorsa, taksiye de onlar binmeli” diyenine bile rastladım.
Katarsis duygusu
Beni pas geçip Arap müşteriye kapıları açanlar malum. “Niye bizi değil de onları tercih ediyorsunuz?” dediğimde “Onlarda para çok abla. Senin 20 TL verdiğin yere 150 TL veriyorlar” cevabını alıyorum. Burada bir açgözlülük kadar akşam plaka sahibine verilmesi gereken parayı denkleştirme zorunluluğu da var. Hem de İstanbul trafiğinde. Kendi memleketimde bir başka ülkenin vatandaşına tercih edilme travmasıyla başa çıkmak epey çaba istiyor. Artık gidebildiğim yere kadar metroyla gidip, kalan yolu yürümeye gayret ediyorum. Ama metronun olmadığı semtler var ve ben o yolu yürüyerek alacak kadar idmanlı değilim.
Hâl böyle olunca, geçtiğimiz hafta Ayşe Kulin’in Everest Yayınları’ndan çıkan “Taksiii” adlı kitabını görünce, okumakta olduğum kitapları bir yana bırakıp, “Taksiii”nin kapısını açtım. Bir solukta okudum. “Taksi sürücüleri tarafından sık hırpalanmış bir taksici mağduruyum” diye tanımlıyor kendisini Kulin. 90’lı yıllardan bugüne taksi bulma derdinden, taksi şoförüyle iletişim zorluklarına uzanan, türünde ‘ilk’ olma özelliği taşıyan nefis bir kitap yazmış. Her şeyden önce müthiş bir katarsis duygusu yaşattı bana. Taksi sahnesinde hikâyesini anlatan Ayşe Kulin, beni ifade etmekte zorlandığım duygularımla buluşturdu, arınmama yardımcı oldu. Taksicilerle yaşadıklarını cennet taamı tadındaki Türkçesi ve o benzersiz mizah duygusuyla son derece eğlenceli bir şekilde aktarsa da, dinlediklerimiz çok dramatik aslında. Eşiyle birlikte 70’li, 80’li yaşlarda yağmurlu karlı havalarda yollarda perperişan oluşlarını okurken içim sızladı ne yalan söyleyeyim.
Uzattığı paranın sahte olduğu yalanını uydurup, el çabukluğuyla parayı sahtesiyle değiştirerek kendisine uzatan şoförler. Seyahat dönüşü yorgun argın yakaladığı taksiye, daha müşteri inmeden binmesi, esasen atmaca gibi atlaması. Gitmek istediği yere götürmek istemeyenlere iki kat ücret teklif edişi. Eşiyle birlikte, gecenin bir vakti yolun ortasında indirilmek istenmeleri. “İlahi adalet kazıkladığınız müşterilerin cezasını kesecektir” dediği taksicinin başına bir şey gelir endişesiyle sabaha kadar uyumaması. En fenası tarifsiz güzellikteki zarafetinin türlü çeşit taksici kabalıklarıyla sınanması.
Özetle şahane bir kitap daha yazmış Ayşe Kulin. Taksi şoförleri için ders kitabı niteliğinde. Okuyup da etkilenmemeleri, kendileriyle yüzleşmemeleri mümkün değil. Neler yaşadığımızı görmeleri konusunda büyük bir farkındalık yaratma gücüne sahip. İsterim ki, alın okuyun ve bir taksi şoförüne hediye edin “Taksiii”yi. İyi bir kitap nelere kadirdir bilirsiniz.
İyi pazarlar dilerim.