Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Okuru alt üst eden şahane bir kitap!
Okuru alt üst eden şahane bir kitap!
10 Ekim 2022 - 11:10.
Çağdaş sanatın en aykırı ismi, kısacık ömründe kendi efsanesini kendi elleriyle yaratan Jean Michel Basquiat, 22 Aralık 1960’ta, New York, Brooklyn’de doğdu. Haitili bir baba ile Puerto Rica asıllı annenin çok kültürlü evlerinde. İlk dikkat çekişi, alteregosu da diyebileceğimiz “SAMO” (‘same old shit’ – ‘aynı eski b.k’) imzasıyla yaptığı grafitilerle oldu. 1980’de sokaklara ait olmadığına karar verdiğinde bu imzayı bıraktı. İki yıl sonra Kassel’deki (Almanya) Documenta’da, etkinliğin gelmiş geçmiş en genç sanatçısı unvanını kazandı. Dönemin sanat camiasında siyahi sanatçıların yok sayılması kırılgan kimliğinin en önemli mücadele alanıydı. Dışavurumcu sanatında bunun kavgasını verdi. Uluslararası kabul görmüş ilk AfroAmerikan ressam oldu. Ne yazık ki 12 Ağustos 1988’de, Great Jones Sokağı’ndaki stüdyosunda aşırı doz uyuşturucudan öldü. Basquiat’nın biyografilerinin özel hayat bölümünün en dikkat çekici ismi 1982’de ikisi de şöhret basamaklarını tırmanmaya başladıkları sırada tanıştığı Madonna oldu hep. Oysa hayatının aşkı, esin perisi, “Venüs” adını taktığı Filistin asıllı Suzanne Mallouk’tu.
Geçtiğimiz hafta Siren Yayınları’ndan Jean Michel – Suzanne aşkını anlatan nefis bir kitap çıktı: Avi Pardo çevirisiyle “Dul Bayan Basquiat – Bir Aşk Hikâyesi”. Kitabı yazan Suzanne’ın en yakın arkadaşı Jennifer Clement. Yazarın anlatılarına Suzanne’ın cümleleri eşlik ediyor. Kitabı okuduktan sonra, Basquiat’nın karanlık, çocuksu, her hâliyle bir dehadan çıktığı belli olan resimlerinin arka planı netleşiyor.
İkisi de 20 yaşındayken tanışıyorlar, Suzanne’ın barmenlik yaptığı kapkaranlık bir barda. Tanışmalarının hemen sonrasında Suzanne’ın dairesine yerleşiyor Jean Michel. Bozuk bir radyo ve bir kutu dolusu boya kalemi ile. Tablolarına Suzanne’ın S’sini ekliyor. Çatısı üçgen kendisi dörtgen basit bir ev tablosu, içinde S harfi olan. Anlamı “Suzanne sen benim evimsin”.
İlk satışını Blondie grubundan Deborah Harry’ye yapıyor. 200 dolar alıyor tablo karşılığında. Parayı Suzanne ile birlikte gittiği lüks restoranda harcayıp 50 dolar da bahşiş bırakıyor. Bu paraya tamahsızlık hâli, ticari başarılarının ardından gelen büyük paraları harcama şekline de yansıyor. Limuzinlerle fakir mahallelerde gezip insanlara camdan dolarlar dağıtmalar, boya içinde kalan Armani kıyafetlerle resim yapmalar…
Sık sık Suzanne’ı kokain satın almaya gönderiyor. Bağımlı aşkının biricik öznesi Suzanne’ı. Hiçbir zaman uyuşturucuyu bırakmıyor Basquiat. Ara verdiği bile olmuyor. Suzanne’ı da bu girdabın içine çekiyor. Kadınlar da bir diğer bağımlılığı. Asla Suzanne’a sadık kalmıyor ama ondan ayrılma fikrine de tahammülü yok. Aralarda haftalarca ortadan kayboluyor, Suzanne’ı beyaz Arap bir pisliksin sen diye aşağılıyor ama kendisini Suzanne’ın kapısında buluyor her defasında. Suzanne da bu zor ilişkiye ve adama rağmen onu terk edemiyor. İki bağımlı kişiliğin aşkı. Her bağımlı aşk gibi hazin. Gündüzler fazla aydınlık diye tüm pencerelerini siyah kâğıtlarla kaplayan bir adam, masanın altında kendine açtığı yaşama alanında onun resim yapışını izleyen bir kadın…
Basquiat, uyuşturucunun beraberinde getirdiği sanrılardan nefes alamaz hâlde. Paranoyaları o kadar güçlü ki fazla ünlü ve siyah olduğu için Klu Klux Klan’ın onu öldüreceğinden korkuyor. Zaman zaman da CIA’in… Bir an sevecen ve nazikken bir anda aşırı soğuk ve öfkeli olabiliyor. Duygu geçişleri çok hızlı. Ayrılık dönemlerinden birinde Madonna giriyor hayatına. Bir gece bir barda Madonna’nın saçlarına yapışıyor Suzanne, erkek arkadaşımla birliktesin diye. Bu anın resmini yapıyor Basquiat. Ama bu ilişki fazla uzun sürmüyor. Kazanan (!) Venüs oluyor. Bir diğer rakip de Andy Warhol. Suzanne Warhol’un Basquiat’ya âşık olduğunu, kendisini çok kıskandığını söylüyor. Bir küs bir barışık giden Suzanne – Jean Michel aşkında, Basquiat’nın katlanmakta zorlandığı, her defasında uyuşturucuya sığındığı varoluş sancısına paralel, Suzanne’ın bir kadın olarak bu bağımlı aşktan aldığı yaraların derinliğini görebiliyoruz.
Basquiat aşırı doz eroinden evinde ölü bulunuyor. Soluk almaya çalışırmış gibi vantilatöre doğru eğilmiş hâlde. Kendi kusmuğunda boğulduğuna karar veriliyor. Peki Suzanne? 28 yaşına dek barlarda, restoranlarda garsonluk yapan Suzanne, Basquiat’nın ölümünden sonra NewYork sanat dünyasından ve onun yaşam tarzından uzaklaşıyor. Koleje ve ardından tıp fakültesine devam ediyor. Her ikisini de birincilikle bitiriyor. Şu an 62 yaşında New York’ta bağımlılık psikiyatristi ve psikoterapisti olarak çalışıyor. Uzmanlık alanı ise sanatçı tedavisi.
Özetle, bağımlı aşkın bütün karanlık notalarına basan, ortaya çıkan dramatik besteyle okuru altüst eden şahane bir kitap “Dul Bayan Basquiat”. Aynı zamanda efsanevi bir sanatçının ruhundaki tarifsiz içsel acının dökümü. Okumanızı çok isterim.