Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Mutluluk stresine girmeden mutlu olmak

Mutluluk stresine girmeden mutlu olmak

12 Ocak 2014 - 10:01 | İllüstrasyon: Turgut Demir
Çizimlerini Turgut Demir’in yaptığı, Wilhelm Schmid'in yazdığı 92 sayfalık ‘Mutsuz Olmak’,Tanıl Bora’nın lezzeti tarifsiz Türkçe çevirisiyle su gibi akıp gidiyor.
Özellikle son 20 yıldır ağır bir ‘mutluluk’ dayatması içindeyiz. Mutluluk vaat eden yüzlerce kitap yayımlandı. Bu kitapların verdiği reçetelerdeki olumlu düşünce antrenmanları, evrene mesaj göndermeler derken, en son meleklerle samimiyeti ilerletip onlardan mutluluğu artıracak ricalarda bulunulmaya başlandı. Çok mutlu olmak istiyoruz, her defasında daha çok, kesintisiz. Mutsuzluktan ödümüz kopuyor. Mutlu olmayı istemekte sorun yok. Ama bunu sürekli bir beklenti halinde tutmak stres yaratıyor.
 
İşte bu stresli bombardımanın tam ortasına bomba gibi bir kitap düştü: ‘Mutsuz Olmak’. Bu hafta, İletişim Yayınları’ndan çıkan kitabın yazarı Wilhelm Schmid. 1953 doğumlu Alman yazar, Berlin, Paris ve Tübingen’de felsefe eğitimi almış. Erfurt Üniversitesi’nde felsefe hocalığına devam ediyor.
 
Çizimlerini Turgut Demir’in yaptığı 92 sayfalık ‘Mutsuz Olmak’,Tanıl Bora’nın lezzeti tarifsiz Türkçe çevirisiyle su gibi akıp gidiyor. 
 
Schmid mutsuzluk anlarından bitip tükenmek bilmeyen mutluluk arayışlarına kaçmak yerine, mutsuzluğu yaşamak, anlamlandırmak gerektiğini söylüyor. Kendimize, “Ben ne yaptım, neyi  yanlış yaptım? Benim için önemli olan nedir? Hangi insanlara itimat edebilirim? Bitip gittiğinde bu hayattan geriye ne kalacak? Aktaracağım ne var?” gibi sorular sorabilmek için bu anların çok önemli olduğunu vurguluyor. Bu soruları en çok da mutsuzluk anlarında sormaz mıyız gerçekten de? Verdiğimiz cevaplar değil midir yeni bir yapılanmanın harcı? Kaldı ki, hayatımızda hoşnutsuzluğa, mutsuzluğa yer açarsak, yenilenmeye zaman yaratmış oluruz ve bu zaman içinde de mutluluk dinlenip toparlanabilir yazara göre.
 
Ne yapalım, oturup uzun uzun acı mı çekelim? Hayır. Öyle dibe çöküp orada yatıya kalmaktan söz etmiyor. Yazarın önerisi acıları anlamlandırma biçimimizi değiştirmek. Onun hazzı hissedilebilir kılan bir zıtlık deneyimi olduğunu düşünmek misal... Acıyı tanımadan hazzın ne olduğunu bilemeyeceğimizin farkına varmak. En yoğun mutluluk anlarının, acının dindiği anlar olduğunu hatırlamak. Böyle düşününce, niye korkalım ki mutsuzluktan?
 
Öte yandan mutlu olmak için kasmayın diyor. Yani aslında mutluluğun sırrı biraz da mutsuzluktan geçiyor yazara göre, mutsuzluk anlarını iyi değerlendirmekten... Aman ben iyi düşüneyim iyi olsun şiarının insana vereceği enerjiyi tabii ki inkar etmiyor ama eklemeden de geçmiyor: “Her şeyin iyi olacağına dair sonsuz bir umuda kendini kaptırmak yerine, meseleleri açıkça ortaya koyup soğukkanlılıkla çözüm aramalı.”
 
Tek boyuta; pozitife ya da negatife odaklanarak hayatın çok boyutluluğunun hakkını nasıl vereceksiniz? “Yaşam sanatı” diyor Schmid, “Hayatın her iki yanıyla da geçinebilmeyi gerektirir; sadece pozitif olanla, hoş ve haz dolu olanla değil, negatif olanla, nahoş ve acı verici olanla da baş edebilmeyi...”
 
Hayatlarımızdaki Sisyphos gerçeği malum. Hepimiz kayaları tepeye çıkarıp, sonra yeniden yeniden denemiyor muyuz? Ve bu denemeler, mutsuzluğun içinden çıkarılmış çeşitli iyileşmeler sağlayacak gayretler değil mi esasen? Bu düşünce insana ‘daima yapacak bir şey vardır’ umudunu vermez mi? Peki bu mutluluk sağlar mı? Yazar son noktayı koyuyor: “Muhtemelen, tam da mutsuz olmayı insan olmanın bir imkânı olarak kabullenirseniz, evet.”
 
Velhasıl konuya ters köşeden bakıp, mutsuzluğu yeniden tarif ederek gerçek mutluluğun anahtarını veriyor kitap. Mutluluk stresine girmeden mutlu olmak! Daha ne olsun?