Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Mevlut'la yürümek
29 Aralık 2014 - 10:12
'Kafamda Bir Tuhaflık'ı okuyan, üzerine sohbet ettiğim herkeste aynı şaşkınlığı görüyorum: “Orhan Pamuk’un sınıfından değil bu insanlar. Ama sanki bütün hayatı onların arasında geçmiş gibi yazmış”
Orhan Pamuk’un yeni romanı ‘Kafamda Bir Tuhaflık’ı okuduğum 466 sayfa boyunca bozacı Mevlut İstanbul’un sokaklarını kafasının içini arşınlar gibi yürüyüp kenti/kendini ‘anlamaya’ çalışırken, peşi sıra takip ettim onu. Gözümle okuyarak, uzaktan izlemek yerine onunla basbayağı yola koyuldum. Romanın daha ilk sayfalardan okuru çekip içine katan güçlü havasından, suyundan oldu zahir, başka türlü bir okuma yapamadım. Yol boyunca Mevlut, İstanbul’un 1969-2012 yılları arasındaki dönüşümünü anlatırken, tek göz odalı gecekondusuna konuk oldum, karısı Rayiha evi süpürürken kalkan tozu gözlerimle gördüm, girip çıktığı türlü çeşit işte teşrik-i mesaide bulundum. Gençliğinde, yanlış kızı kaçırdığında ben ondan daha fazla üzüldüm. Bir türlü tutunamadığı halde, iyimserliğini hiç kaybetmiyordu, baktım bu iyimserlik bana da bulaşmış, tadını çıkardım.
 
Geniş bir aile romanı
 
Mevlut’un merkezde olduğu geniş bir aileydi romandaki. İlk sayfada yer alan ve kim kiminle evlenmiş, kaç çocuğu olmuş sorularına yanıt veren soyağacına sadece bir kez baktım zira her biri öyle sağlam çizilmiş karakterlerdi ki ne aralarındaki bağları karıştırmak mümkündü ne onları bir daha unutabilmek. Mevlut’un babası Mustafa Karataş’ı, amcası Hasan’ı, amca çocukları Bozkurt ve Süleyman’ı, baldızı Vediha’yı, kızları Fevziye ve Fatma’yı tanıdım, güzel gözlü Samiha’yı... Hikâyesine eşlik eden herkesi... Çok yakınım birinden söz eder gibi uzun uzun anlatabilirim onları artık. Edebiyat tarihinin ‘benzersiz karakterler’ galerisine dahil olan ‘Kafamda Bir Tuhaflık’ın yoksul insanlarını...
 
Günlere bölerek okudum
 
Kitabı okuyan, üzerine sohbet ettiğim herkeste aynı şaşkınlığı görüyorum: “Orhan Pamuk’un sınıfından değil bu insanlar. Ama sanki bütün hayatı onların arasında geçmiş gibi yazmış”. Aslında verdiği röportajlarda konuya açıklık getirdi yazar. Romanda anlattığına yakın kişilerle ilgili araştırmalar, röportajlar yaptığını, sohbet ettiğini söyledi. Pamuk’un çok çalışkan bir yazar olduğunu teslim etmek gerek. Bir gazeteci kadar soru sorma sanatına hakim olduğunu da... Ama röportaj malzemesinden, ne kadar zengin olursa olsun, iyi bir roman çıkarmak için gazeteci olmak yetmez, iyi bir romancı olmak gerekir. İyi bir romancı olmak için de yazarın yazdığı karakteri giyinip bizzat karakterin kendisi anlatıyormuş gibi hikâyeyi anlatabilmesi... Karakterlerin sahicilikleri de buradan gelir zaten, boşu boşuna takılmadım peşine Mevlut’un.
 
Velhasıl, 2014’te okuduğum romanlar içinde en iyisiydi ‘Kafamda Bir Tuhaflık’. Günlere bölerek, azar azar, bitmesinden korka korka okudum. Geceleri sokaktan bozacının geçmesini bekledim. O gelmeyince bir türlü, bir pastaneye girip, Mevlut’un pek hoşuna gitmeyeceğini bile bile boza aldım. Romanın aslında çok da bayıldığımı söyleyemeyeceğim bozada nasıl bir lezzet illüzyonu yarattığını hayretler içinde kalarak deneyimledim. Orhan Pamuk’un kaleminin gücüne bir kez daha saygı duydum.