Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Masal güzeli
07 Ekim 2013 - 10:10 | Oyunda Melek Kobra’yı Yeşim Koçak canlandırıyor.
Tiyatro Boyalı Kuş, bu sezon Cumhuriyet dönemi sanatçılarından bir sıradışı kadın Melek Kobra'nın, çevresinin verdiği isimle “masal güzeli"nin hikayesini sahneye taşıyor
Ünlü operet bestecisi Muhlis Sabahattin Ezgi’nin Seniye Hanım’la yaptığı ilk evliliğinden dünyaya gelir Melek; 1915 yılında, İstanbul’da. 1930’da Cumhuriyet gazetesinin düzenlediği güzellik yarışmasında finale kalır ama dereceye giremez. Bir yıl sonra babasının kurduğu Muhlis Sabahattin’in Çocukları Topluluğu’yla birlikte “Perde Arkası” operetinde ilk sahne deneyimini yaşar. “Büyük üstadın sanatkar kerimesi” olarak sunulur izleyiciye. 1933’de ilk sinema filminde rol alır: “Söz Bir Allah Bir”. Yine o yıl çekilen, müziklerini Muhlis Sabahattin’in yaptığı “Milyon Avcıları”ndaki rol arkadaşlarından biri de dublaj sanatçısı Ferdi Tayfur’dur. Hayatının sonuna dek aşk ve nefret dolu bir tutkuyla seveceği Tayfur ile üç yıl kadar sürecek bir evlilik yapar.

1935’te “Ayşe Opereti”nde görürüz onu. En sevdiği rol de burada oynadığı Ayşe olur. 1936’da Darülbedayi oyuncuları arasına girer Melek. Bir yıl sona 20 Mart 1937’de “Kral Lear”de, kralın ortanca kızı Regan rolünde sahnedeyken ağzından kan gelir. Verem olduğu anlaşılır. Önce Ezgi, ardından Tayfur olan soyadı artık Kobra’dır. Melek Kobra...

Tedavisine iyi gelir umuduyla Çamlıca’da bir eve taşınır. Kirasını ve masraflarını o sıralar birlikte olduğu bir iş adamı öder. 1938’de Cerrahpaşa Hastanesi Hariciye Bölümü’ne yatar. Art arda iki ameliyat geçirir. Bir süre de Yakacık Sanatoryumu’nda tedavi görür. 1939’da nefes darlığı ve ona bağlı kalp yetmezliğinden henüz 25 yaşındayken ölür.

Tiyatro Boyalı Kuş, bu sezon Cumhuriyet dönemi sanatçılarından bu sıra dışı kadının, çevresinin verdiği isimle “masal güzeli"nin hikayesini sahneye taşıyor. Melek Kobra’yı Yeşim Koçak canlandırıyor.

Oyun Cerrrahpaşa Hastanesi’nde bir odada geçiyor. Dekor, beyaz bir hastane yatağı ve hemen arkasındaki bir pencereden ibaret. Pembe tüylü çeyiz terlikleri, saten geceliğiyle karşımıza çıkıyor Melek Kobra. Hayat dolu, dünyalar güzeli gencecik bir kadınken her şey bir anda alt üst olmuş, yatağa bağlı veremli bir kadın haline gelmiş. Bir yanda hastalık, hastalık ilerledikçe tenhalaşan bir çevre, yalnızlık, bir yanda parasızlık... Bütün bunları ‘acılaşmadan’ kaldırabilecek yaşta ve olgunlukta değil. Kendine seçtiği ‘Kobra’ soyadına gönderme yaparcasına içinde birikmiş zehir, 2006’da Gökhan Akçura tarafından hazırlanıp Everest Yayınları’ndan çıkan “Melek Kobra-Hatıratım”daki günlüklerini okurken epeyce şaşırtmıştı beni. Hoş, dili kobra kadar zehirli her insanın, bunu açıklayan bir hikayesi vardır, onu haklı kılsın ya da kılmasın... Yeşim Koçak, sık sık dolan kan çanağına dönmüş gözlerinde derin bir acıyla oyunda öyle etkileyici bir performans ortaya koyuyor ki, Melek Kobra’nın iç dünyasına girip, onu anlamaya başlıyoruz. Kuzeni Keriman Halis’le arkadaşlığını, en yakın arkadaşı olan, Gülriz Sururi’nin annesi Suzan Lütfullah’ın genç yaşta nasıl öldüğünü anlatırken, Ferdi Tayfur’a duyduğu özlemi ifade ederken, hastanede kendisini ziyarete gelip hasret kaldığı ne varsa, sinema, tiyatro, gözüne sokan Cahide Sonku’ya kırgınlığını dile getirirken, eksik yaşanmış bir babanın bir kadının hayatında nasıl büyük travmalara yol açabileceğini gösterirken, “Ölümden çok korkuyorum; mümkün olsa canımı ellerim arasında sıkı sıkı saklayacağım” derken...

Melek Kobra’ya saygı duruşu niteliğindeki bu oyunu mutlaka görün. Sadece onu tanımak, anlamak için değil, ölüm karşısında bir insanın verdiği zorlu sınavı ustalıkla işlediği için de...