Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Maria’nın Maria Callas’a yenilişi
Maria’nın Maria Callas’a yenilişi
Opera tarihinin ilahi sesi. La divina. Gelmiş geçmiş en etkileyici prima donna. Bella canto tekniğinin özgün zirvesi. Geniş ses aralığı, sesinin güzelliğine eklediği aktrist yeteneği, söylediği aryalarda her notaya göre değişen dramatik performansı ile Maria Callas.
1923 yılında Manhattan’da Yunan bir ailenin iki kızından biri olarak dünyaya geldi. New York’ta büyüdü. Henüz sekiz yaşındayken müthiş bir yetenek olduğu keşfedildi. Ailesinin boşanma sonrasında dağılmasının ardından, annesi ve kız kardeşiyle Atina’ya gitti. 13’ünde Atina Konservatuvarı’na girip dereceyle bitirdi. Ne var ki, hırslı annesinin kızı üzerinden hayatını şan ve şöhret temelli temize çekme çabası nedeniyle mutlu bir çocukluk geçiremedi. Oyun çocuğu dönemi, insan üstü çalışma pratikleriyle geçti. Annesi ona soluk aldırmıyordu. Müziğe olan sevgisi ve tutkusuyla kısa sürede parladı. New York’a geri dönüp 23 yaşındayken annesinin baskısından kaçmak, biraz da kendini o zorlu sanat dünyasında güvende hissetmek için kendisinden 26 yaş büyük bir sanayiciyle evlendi. Ama bu defa da menajerliğini yapan eşinin baskılarına maruz kaldı. O Maria olmayı seviyordu, eşi Maria Callas’ın şöhretini ve parasını. Maria verdiği söyleşilerde sıcak bir yuvayı tanımlıyor, çocuklu ve mutlu bir kadın olmak için kariyerinden vazgeçebileceğini söylüyordu.
Etkileyici performanslar
Ama bu imkânsızdı, yarış atı gibi sürekli bir koşu performansı göstermek zorundaydı. Bu da kendisine ve çevresine karşı profesyonelliğin getirdiği katı kurallar sergilemesine neden oluyordu. E biraz da kaprisliydi. Zaman zaman ters, sivri dilli. Rakibi olarak görülen dönemin ünlü sopranosu Renata Tabildi için şöyle diyecekti: “Renata Tabildi, benim yaptığım gibi bir gece ‘Norma’ ve ‘Lucia’yı, ertesi gece de ‘Violetta’, ‘La Gioconda’ veya ‘Medea’yı söylerse, ancak o zaman birbirimize rakip oluruz. Aksi takdirde bizi karşılaştırmak şampanyayla kolayı karşılaştırmak olur”. Yıllar sonra Tabildi de en iyisinin Callas olduğunu söyleyecekti.
1957’de Yunan armatör Aristo Onassis ile tanıştı Callas. “Onda kadınlığımı ve özgürlüğü buldum” dediği. Ne var ki, operadan nefret eden Onassis de Maria’dan çok Callas’a hayrandı. Maria yine kendinden yaşça büyük, onu güvende hissettirecek birini bulmanın mutluluğunu yaşıyordu; üstelik âşıktı bu zeki, esprili, hayat dolu adama. Eşine boşanma davası açıp Onassis ile yaşamaya başladı. Tam da o yıllarda sesinde sorunlar çıktı. Kimilerine göre kayıtlar sırasında kullandığı teknik, sesini zayıflattı. Kimilerine göre 1953 ile 1954 yılları arasında, sağlıksız yöntemlerle verdiği 60 kilo. Sesini çok uzun süre ve çok fazla kullanması, yoğun tempo. Hipokondriyak yapısı. İstediği performansı gösteremeyeceğini düşününce son dakikada gösterileri iptal etmesi. Bu yüzden gördüğü büyük tepkiler, her an bir yanlış yapmasını bekleyen düşmanlar. Bütün bunların sonucunda girdiği depresyonlar nedeniyle kullandığı bağımlılık yapan sakinleştirici ilaçlar. Usul usul kaybetti sesini.
Onassis de şarkı söylemesini istemiyordu. Birlikte oldukları yıllarda uzun aralar verdi. Öyle âşıktı ki Onassis’e, kariyeri filan umrunda değildi. Ne var ki dokuz yılın sonunda bir gün gazeteden Onassis’in Jackie Kennedy ile evlendiğini öğrendi. Sonrası, 1975’te ölümüne dek uşağı ve kahyasıyla yaşadığı Paris’te bir apartman dairesinde yeniden sesini kazanabilmek için verdiği nafile çabalarla, halüsinasyonlar içinde geçen kalan hayatı. İşte o son yılları anlatan Pablo Larraín’in yönettiği, senaryosunu Steven Knight’ın yazdığı “Maria” geçen hafta vizyona girdi. Maria’yı hayli etkileyici bir performansla Angelina Jolie canlandırdı. Aristotle Onassis rolünde muazzam oyunculuğuyla Haluk Bilginer tüm dünyada konuşuldu.
Kalp ve hayal kırıklıkları
Film, 20. YY’ın en önemli opera sanatçılarından birinin son yıllarını Sinematografi dalında Oscar adayı olacak kadar başarıyla beyaz perdeye taşıyor. Diğer yandan, olağanüstü görkemli bir hayatın sonunda hayaletlerin kol gezdiği bir karanlıkta henüz 53 yaşında ölen bir kadına getirdiği güçlü yorum, her türlü övgünün üstünde. Onu diğer Maria’lardan ayıran Callas soyadını zoraki bir gülümseme gibi taşıması. Sahne dışındaki çekingen, utangaç, boş şeyler okumayı, yemek tarifleri kesip saklamayı, anne olmayı isteyen Maria’ya tüm hayatı boyunca duyduğu özlem. Callas soyadının getirdiği baskılarla yorulan psikolojisi. O soyadıyla varolma savaşının bedeninde yarattığı tahribat. Maria olmasına izin vermeyen erkekler yüzünden yaşadığı kalp ve hayal kırıklıkları. Hepsi çekilince, çoktan gitmiş sesine tutunup yeniden Maria Callas olarak varolma çabasındaki hüzün. Hor kullanılmış bir kadın hayatının henüz 53 yaşında büyük bir mutsuzlukla sona erişi. Maria’nın Maria Callas’a yenilişi.
İyi bir psikolojik drama “Maria”. İç dünyanın kapılarını sımsıkı kapayıp üniformalar, titrler, başarılar, sahip olmak ve ün üzerinden inşa edilen bir varoluşu gözden geçirmek, olası sonuçlarını tartmak isteyenlere biçilmiş kaftan. Bunu yapmak için en iyi müzikal eşlikçilerden biri Maria Callas’ın sesi şüphesiz. Bu da hayatın ironisi olsa gerek.
İyi pazarlar.
