Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Koku cenneti
02 Mayıs 2016 - 10:05
Kokular önemlidir. Peşlerine takılan anıları, insanları, mekânları getirirler yanlarında. Hatırlamamıza yardım ederler. Koç Üniversitesi ANAMED'de açılan 'Koku ve Şehir' sergisi onların önemini daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor
İnce ince bir yemek kokusu yayılırdı; bizim evin kokusuydu bu. Annemin maharetli elleriyle her gün 3-4 çeşit pişirdiği yemeklerin kokusu... Limon kolonyası onu yüzüne süren her daim sinekkaydı tıraşlı babamın kokusuydu. Babaannem kına kokusuydu; elleri ve saçları kınalı babaannem... Bizim sokak dut kokardı, ağaçlarının tepesinden inmezdik. Kırtasiyeci Kör İhsan’ın dükkânının önündeki fesleğen kokusu, rüzgârla kendini salan... Üniversiteyi okuduğum Beşiktaş deniz kokardı. Çalıştığım okulların sınıflarında tebeşir kokusu. Kütüphanelerin kitap kokusu… Yazı yazdığım kâğıtların, kesiği kadar kuvvetli kokusu, harflerin esansı...
 
50’yi aşkın koku var
 
Önemlidir kokular. Peşlerine takılan anıları, insanları, mekânları getirirler yanlarında. Hatırlamamıza yardım ederler. Ne kadar önemli olduklarını bir kez daha fark ettiğim şahane bir sergi gezdim bu hafta: Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi’nde (ANAMED) açılan “Koku ve Şehir”. Kokuların tarihsel hikâyelerini anlatan sergide antik dönemden başlayarak Anadolu uygarlıklarına kadar uzanıyor, bu yolculuğu kokular üzerinden yapıyoruz. Burası bir sergiden çok koku cenneti gibi. İçlerinde kahve, kolonya, nane, safran, buhur ve amberin de yer aldığı 50’yi aşkın kokuyla bir araya geliyoruz. Özel düzeneklere yerleştirilmiş bu kokuları koklarken onların tarihini de gözden geçiriyoruz. Küratör-lüğünü Koç Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü Araştırma Görevlisi Lauren Nicole Davis yapmış. Büyük emek harcamış; serginin bu kadar etkili olmasını sağlayan küratöryal düzenlemesi hayranlık uyandırıyor. Dedim ya, bir sergide değil, koku cennetindeymiş gibi dolaşıyoruz. Anadolu’da öne çıkan kokuların yanı sıra Bizans döneminden itibaren İstanbul’un kokularını da deneyimliyoruz. Peki, İstanbul ne kokar? Sergide verilen bilgilere göre “Son yıllarda ıhlamur ağaçlarının sayısı azalmış olmasına rağmen, İstanbul’da bahar hâlâ ıhlamur çiçeklerinin tatlı kokusuyla bağdaştırılır”. Modernleşmeyle İstanbul’daki kapalı mekânların kokusunun değiştiğine de dikkat çekiyor sergi: “Cumhuriyet dönemi evlerini kolonya, rakı, çay ve kahve gibi geleneksel kokular belirliyordu. Çamaşır suyu, misk, sirke, gül suyu ve güvelere karşı kullanılan naftalin gibi bilindik temizlik malzemesi kokularının birçoğu yerini başka malzemelere bıraktı. Türkiye’de temiz bir ev genellikle ‘mis gibi’ diye tarif edilir, ancak Osmanlı dönemi misk kokusu yerine, günümüzdeki temiz evlerin kokusu giderek standartlaşan endüstriyel kokuları yansıtmaktadır.” Marketlerin temizlik reyonlarındaki çiçek kokulu rengârenk sıvı deterjanlara hangimiz karşı koyabiliyoruz ki... Onlarla silinmese karolar, camlar, kapılar, banyolar; evimizin doğal kokusu neye benzer acaba? Son bölümünde ise bir koku testi yer alıyor. Üstü delik küçük kutulara konulmuş sıvılara bir karton çubuk batırıp kokluyoruz. Sonra da bunun ne kokusu olduğunu tahmin etmeye çalışıyoruz. Cevabı kontrol etmek için kutunun kapağını açmak yeterli. 
 
Bir duygudan diğerine
 
“Koku ve Şehir” koku alma duyunuzu test etme, farklı kokuları keşfetme imkânı sunarken, kokularla ilgili anılarınızı da geçmişten çıkarıp elinize veriyor. O kadar çok anı geliyor ki aklınıza, bir duygudan diğerine geçerken, birinin kahramanı diğerininkini takip ederken özlüyorsunuz, hasret gideriyorsunuz, seviniyor, üzülüyorsunuz, gülüyor, hüzünleniyor bazısını hatırlamak bile istemiyorsunuz. Yaşadığınız hayatın hikâyesi ne gerektiriyorsa o oluyor. En kıymetlisi de bu... Zihnin derinlerine itilmiş tatlı acı birçok anı gün yüzüne çıkmış halde İstiklal Caddesi’nin kokusunu içinize çekerek yürümek de cabası...