Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Kendine yalandan tarih yazmak
10 Kasım 2016 - 10:11
Fazla konuşkan olmayan ama çok şey söyleyen, benzerlerine çok sık rastlamadığımız, iyi bir ilk film 'Albüm'
Henüz vizyon yüzü görmeden sinema dünyasının en çok konuşulan, tartışılan filmlerinden biri oldu Mehmet Can Mertoğlu'nun yönettiği 'Albüm'. Zira 69. Cannes Film Festivali’nin Eleştirmenler Haftası bölümünde Yılın En Yenilikçi Yönetmeni ödülünü kazandı. Bununla da kalmadı, bu yılki Adana Film Festivali'nden de En İyi Senaryo ve En İyi Yönetmen dalında ödüllerle döndü. Bu hafta vizyona giren film, önümüzdeki günlerde de gündemi meşgul edeceğe benzer.
 
Kara komedi türündeki film, orta sınıf Türk ailesinde çocuk sahibi olmanın önemine odaklanıyor. Aile birliğinin çocuk olmadan sağlanamadığı illüzyonuna, toplumun bu konuda aileye yaptığı baskıya...
 
Filmde Bahar (Şebnem Bozoklu) ve Cüneyt (Murat Kılıç) adlı 10 yıllık evli bir çiftle karşılaşıyoruz. Bahar Antalya'da vergi dairesinde çalışıyor, Cüneyt bir lisede tarih öğretmeni. En büyük arzuları çocuk sahibi olmak ama olmamış işte. Sonunda evlat edinmeye karar veriyorlar. Ama bunu herkesle paylaşıp, bekleme sürecini bir şölene çevirmek yerine, büyük bir suç işliyorlarmışcasına derin bir sessizlik ve gizlilik içinde hayata geçiriyorlar.
 
Çocuk sıralarının gelmesini beklerken boş durmuyorlar. Kendilerine görsel bir hamilelik tarihi yazmaya başlıyorlar. Bahar karnına koyduğu yastıkla, gittikleri tatilde boy boy poz veriyor. Kocasıyla, abisiyle, yengesiyle kumsalda fotoğraflar çektiriyorlar. Albüm gün günden genişliyor. Cüneyt, karnı yastıklı karısının fotoğraflarını çekmeye devam ediyor, evde, yatakta, mutfakta... Eşe dosta anlatacak hamilelik hikayeleri gitgide birikiyor.
 
Sonunda bir çocuk esirgeme kurumundan haber geliyor. Tercihleri bir oğlan çocuğu. E olmuşken, toplumda daha fazla kabul gören cinsiyetten olsun tabii (!) Ama işte, şans, kurumun elinde bir kız çocuk var. Görmeye gidiyor karı koca. Manavdan karpuz alır gibi, insanın vicdanını sızlatan bir inceleme, yoklama... "Pek beğenmedim. Suriyeli gibi duruyor. Biraz da Kürtler'e mi benziyor ne? Kapkara. Sevimsiz. Olmaz bu"... Yorumları böyle. Şanslarını başka bir bebekle denemeye karar veriyorlar.
 
Bir süre sonra Burdur'dan bir bebek haberi geliyor. Bu kez erkek. Akça pakça. Tam istedikleri gibi. 30-40 günlük bebeğe bayılıyorlar. Onu kaptıkları gibi hastaneye koşuyorlar. Herhalde sağlık kontrollerini filan yaptıracaklar. Ne gezer? Albümün doğum sonrası fotoğraflarının çekilmesi lazım. Bahar geceliğini giyiyor. Bebeğini kucağına alıyor. Deklanşöre basılıyor. Aile tamamlandı fotoğrafları!!!
 
Çiftimiz bebeklerini de alıp Kayseri'ye gidiyorlar. Soran olursa gösterecekleri bir albümleri var. Onlar, evli ve çocuklu. Çocuk da bizzat kendi yapımları! Hayat normal akışında sürüyor. Cüneyt tayin edildiği okulda öğretmenliğe başlıyor. Bahar evde bebekle. Bu kadar eziyet çekmiş, üstüne titremeli o bebeğin diye düşünüyor insan ama hiç oralı değil çakma biyolojik annemiz. Elinde sigarası, televizyon karşısında, bebek yerlerde kafasına göre emekliyor. Misafirleri geliyor. Erkekler salonda küfür kıyamet maç izlerken, iki kadın bebeğin odasında yine çay kahve, sigara... Arada o soru da geliyor: "Albümü görmek ister misin?"
 
Derken her şey evlerine hırsız girmesiyle tepetaklak oluyor. Balkondan atlayıp ölen hırsızla ilgili Cüneyt, sorguya çekildiğinde, polis memuru e-devlet kayıtlarından bir çocuk edindiklerini görüp tebrik ediyor. Ne yani, o albüm onca gizlilik içinde boşuna mı hazırlandı? Bizimkiler herkes bilecek o zaman diye paniklemeye başlıyor. Sonrası kavga gürültü. Acaba başka bir yere mi göç etseler? Afrika mesela? Bebek yük olmaya başlıyor. Peki siz onca zahmete niye katlandınız ki?
 
Kendi tarihinin gerçeğini yaşamak yerine kendine yalandan bir tarih yazanların kaderi bu belki de... Yazanlardan birinin tarih öğretmeni olması da ayrıca ironik. Velhasıl fazla konuşkan olmayan ama çok şey söyleyen, benzerlerine çok sık rastlamadığımız, iyi bir ilk film 'Albüm'.