“Keder, zalim bir eğitim türü”
Psikoloji Profesörü John W. Santrock, “Yaşam Boyu Gelişim – Gelişim Psikolojisi” adlı kitabında ‘yas’ı şöyle tanımlar: “Sevdiğimiz bir kişinin kaybından sonra hissedilen duygusal uyuşukluk, inanamama, ayrılık kaygısı, çaresizlik, üzüntü ve yalnızlıktır”. Yasla başa çıkmada ikili süreç modeli söz konusudur. Bunlardan birincisi kayıp odaklıyken diğeri iyileşme odaklıdır. Kayıp odaklı yas, ölen kişiye odaklanır, kaybın olumlu olumsuz değerlendirmelerini içerir. Özlem duyma, ölen kişiyi sürekli düşünüp durma yoğun olarak hissedilir. İyileşme odaklı yasta ise bu süreç, “dünya hakkındaki yıkılan varsayımları ve kişinin o dünyadaki yerini” yeniden inşa eder. İnsanlar yas tutarken bu iki model arasında gidip gelirler. Her iki modelde de baskın olan duygu “keder”dir.
Geçtiğimiz hafta, Doğan Kitap’tan çıkan, Nijeryalı yazar Chimamanda Ngozi Adichie’nin, ülkesinin ilk istatistik profesörü olan babasının böbrek yetmezliği nedeniyle ölümü üzerine kaleme aldığı kitabı “Keder Üzerine”, kayıpla derin bir hesaplaşma içeriyor. Adichie şöyle diyor: “Keder zalim bir eğitim türü. Yas tutmanın ne kadar yalnız, ne kadar öfke dolu olabileceğini öğreniyorsunuz kederliyken”. Kitap keder-yas birlikteliğini, kişisel bir deneyimden yola çıkarak bütün acı veren detaylarıyla analiz ediyor. Babasını kaybetmiş genç bir kadının, kalemini göz yaşından mürekkebe daldırarak yazdığı, son derece etkileyici bir yas denemesi kitap. Adichie, yazının girişinde sözünü ettiğim kayıp ve iyileşme odaklı yasın aşamalarını, kendi kederinden hareketle ete kemiğe büründürüyor kitapta.
“Yanlarım neden böyle ağrıyor ve hassas? Ağlamaktan olduğunu söylediler. Kaslarımızla ağladığımızı bilmiyordum” diyor. Acının bedenle birlikte çekilmesi! Peki acı çekmek ne? Şöyle yanıtlıyor: “Berbat bir yemek yemişim de dişlerimi fırçalamayı unutmuşum gibi dilimde dayanılmaz kötü bir tat var, göğsümde ezici, korkunç bir ağırlık, bedenimde sonsuz bir çözülme hissi”. Kahkaha ne ölçüde kederin parçasıdır? Bunu da sorguluyor yazar.. Ölümün arkasından kurulan cümlelerdeki -di’li geçmiş zamanın yakıcılığına dikkat çekiyor. Dün hayatta olan birinden ertesi gün “Başarılarında bile mütevazı bir adamdı” diyerek bahsetmenin yas tutanda yarattığı öfkeye.
Ölümü takip eden günlerde, siz daha yeni babanızı kaybetmişken, hayatın bunu umursamayıp doludizgin devam edişindeki hayret duygusuna da değiniyor yazar: “Postacının her zamanki gibi gelmesine, insanların beni bir yerde konuşmaya davet etmesine, düzenli haber bildirimlerinin telefonumda belirmesine hayret ediyorum. Nasıl oluyor da benim ruhum parçalanırken dünya dönmeye, hiç değişmeden böyle nefes alıp vermeye devam edebiliyor?” Kederin karşısında yer alan en çelişkili duygu olan rahatlamayı da çözümlüyor yazar, bütün çarpıcılığıyla: “Uzun zamandır korktuğunuz şey sonunda olur ve dayanılmaz bir rahatlama hissedilir”. Yoğun bakım kapılarının önünde yaşanan tarifsiz kaygılara karşılık, zira her an içeriden doktor çıkıp “Kaybettik” diyebilir; morg kapısının önünde hissedilen, kaygının sonlanmasının getirdiği huzur ve sükut hali.
“88 yaşındaydı sözü, derin bir öfkeye sebep olur, çünkü kederli kişi için yaşın önemi yoktur; önemli olan ölenin yaşı değil, ne kadar sevildiğidir,“ derken Adichie, Cemal Süreya gelip saçlarını okşuyor şefkatle: “Her ölüm erken ölümdür” Chimamanda! Yas sürecinin kaçınılmaz parçası olan ‘gerçeği inkar’ da yerini alıyor kitapta: “Babam bizi sonsuza kadar terk edecekse bunu anneme söylerdi, söylemediyse gerçek olamazdı. Birkaç saat öncesine kadar hastanedeydi ve biraz uyumak için eve gelmişti. Dinlendikten sonra Onitsha’daki nefrologla görüşmeye gidecekti. ‘Üşür diye kazağını bile çıkarmıştım” dedi annem. “ Bütün bunların yanı sıra, cenaze sürecinin kardeşler arasında Zoom üzerinden planlanması, ölüm Covid döneminde gerçekleştiği ve tüm uçuşlar kapalı olduğu için cenazeye katılamaması, aile hikâyesi, anılar, babaya duyulan sevgi, kederle başa çıkma gibi daha birçok başlık üzerinden yası iğne oyası gibi işliyor yazar. Parmaklarından ince ince sızıp gözyaşı mürekkebine karışan kanlarla.
Özetle yas ve kederin bütün gizlerini, kişisel ağıtı üzerinden büyük bir zarafetle, incelikle, içtenlikle çözümlüyor Chimamanda Ngozi Adichie “Keder Üzerine” adlı kitabında. Kesif bir acıyla kapanıyor kitabın kapağı. Yarın bir gün yasınıza eşlik edecek çok içten bir dost olarak özenle kaldırıyorsunuz kitaplığa. Diyeceğim o ki, daha doğduğumuz anda kendimizin ve yakınlarımızın ölümüne yattığımız hayatlarımızda, her kütüphanede olmalı “Keder Üzerine”
İyi pazarlar.