Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Kahve kokan sergi
07 Temmuz 2014 - 10:07
Pera Müzesi’nin Kütahya Çini ve Seramikleri koleksiyonundan hazırlanan 'Kahve Molası'nda tam 105 adet eser yer alıyor. Bir de mis gibi kahve kokusu
İçecek kültürümüzün başrol oyuncularından, bir fincanı kırk yıl hatıra kaynaklık eden, sohbete en sağlam bahane sayılan kahve, Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’nde açılan 'Kahve Molası' adlı sergiyle sanatın gündeminde bu kez.  Pera Müzesi’nin Kütahya Çini ve Seramikleri koleksiyonundan hazırlanan  'Kahve Molası'nda tam 105 adet eser yer alıyor.  Müzenin ilk katındaki sergi salonuna girer girmez gözünüze çarpan objelerle birlikte mis gibi bir kahve kokusu alıyorsunuz.  Kahve ritüeline ait birbirinden görkemli parçalar karşınızdayken zihin kahvenin kokusunu esirgemiyor.
 
İçme fikrinden sunumuna kadar  mutlulukla ilerleyen bir süreç izleyen kahvenin Kütühya çini ve seramiklerindeki serüvenini izlediğimiz bu sergide neler yok ki… 20. YY’ın ilk ve ikinci yarısından fincanlar ve tabaklar mı istersiniz, şekerlikler, sütlükler, bardaklar,  lokumluklar, tepsiler, sonra nargile, kül tablaları, kibritlik… Ardından 18. YY’a ait ibrik, daldırmalar, 19. YY’dan bir kahve güğümü, gülabdan… İnsanı kendine hayran bırakan zarif bir çizgide şekillenmiş her biri; üzerlerindeki motiflerin estetiği göz kamaştırıyor, kullanılan renklerin çeşitliliği ve uyumu kahvenin lezzetine lezzet katacak güçte… Sergi bu zengin malzeme yardımıyla kahveye ait rutinleri, ritüelleri gözden geçirmemizi sağlıyor. Öte yandan kamusal alanla ilişkisi vurgulanıyor; toplumsal rolüne dikkat çekiliyor.  Eksen ise baştan da dediğim gibi kahve kültürüne fark katan  Kütahya seramik üretimi.
 
Sergiye paralel olarak, onunla aynı adı taşıyan bir de kitap hazırlanmış. İçinde kahveyle ilgili birbirinden ilginç bilgilere rastlamak mümkün.  Kahveyle ilgili ilk bilgilere 15. YY’da rastlandığını söylüyor kitap.  Kendisine “sihirli meyve” diyorlar başlangıçta. Keşfedildiği yer ise Etiyopya.  Önceleri çekirdeği çiğnenerek tüketiliyor ardından kavrulup bugünkü kullanım şekline geçiliyor. Yemen’de yaygın olan kahve, Mısır ve Yemen Osmanlı yönetimine geçince, 1517’de Osmanlı’nın da içecek kültüründe yerini alıyor, İstanbul’a ulaşıyor.  Büyük itibar gören bu içecek, sarayda ve zengin evlerinde başköşeye oturuyor.  Kahveyle ilgili anonim sözlerden biri önemi hakkında fikir veriyor: “Kahvenin ab-ı hayat olduğuna şüphen mi var?”
 
Fincana gelince…. Arapça kökenli bir kelime olup Osmanlıcaya ne zaman girdiği bilinmiyor ama gel zaman git zaman kahve objeleri arasındaki vazgeçilmez yerini alıyor.  Sergideki fincanların büyük bölümü kulpsuz. Buna atıfta bulunurcasına kitapta Keçecizade İzzet Molla’dan bir alıntı yapılmış: “Bu fincanı siz İstanbul’a gönderiniz; orada her şeye bir kulp takarlar!”
 
Osmanlı’nın İznik’ten sonraki en önemli seramik merkezi Kütahya. Burada fincan üretimi 17. YY’da ilk ivmesini yakalıyor.  Yaygınlaşması ise 18. YY’a tarihleniyor.  Bu yüzyılda fincan üretimi Kütahya’daki atölyelerin tekeline geçiyor. Bir diğer ilginç bilgi de Osmanlı döneminde bilinen ilk toplu sözleşmenin Kütahyalı fincancılarla yapılması. Sergide bu sözleşmenin bir örneği de yer alıyor. 
 
Kitapta Osmanlı’da kahve ikramının inceliklerinin anlatıldığı bölümü okuyunca, bugünküyle kıyaslanmayacak bir tür mini şölenle servis edildiği anlaşılıyor. Bu şölene ait tüm objeleri sergide görmek mümkün; kitabın içinde de…  Kitap  ‘Osmanlı’nın sosyal medyası’ adını verdiği kahvehaneleri de unutmuyor.  Sergide de bir barkovizyon gösterisiyle gündelik hayatı dönüştüren bu mekanlardan örnekler izlenebiliyor.
 
Sergiyi gezerken de, kitabı okurken de fena halde kahve çekiyor insanın canı…  Şöyle köpüklü mis gibi kokan bir fincan kahve; gördüğünüz o muhteşem fincanlardan sonra size ikram edileni yadırgasanız da…