İlk defa güneşe çıkmış gibiydim
Korona başladığından bugüne sanattan uzak kaldım diye yakınmadım hiç. Evimi bir sanat mekânı olarak kullandım. Dijital platformlardan tiyatro oyunları ve filmler izledim, müze ve sergi gezdim, konserler dinledim. Böyle de oluyormuş işte, trafiğe takılmak yok, geç kaldım paniği yok, evin konforu da bir başka canım filan dedim. Buna inandım da. Geçtiğimiz salı anladım ki, zihnimin mevcut şartlara uyum sağlayabilmem için ürettiği bir teselliden ibaretmiş tüm bunlar. Öyle olmuyormuş meğer. Fiziksel mekânlarda sanat etkinliklerini deneyimlemenin tadı başkaymış.
Peki salı ne oldu? Önümüzdeki yıl 50 yaşına girecek olan Milliyet Sanat dergisi için planladığımız bir dizi organizasyonun ilki için Ayvalık’a gittim. Ayvalık Ayazması’nda Sabiha Kurtulmuş koordinatörlüğünde fotoğraf sanatçısı Ali Kabaş’ın “Yabani- Untamed” adlı sergisinin açılışını yaptık. Sergilenen fotoğraflar, son iki haftadır yanan ormanlarla birlikte küle döndüğümüz günlerin ardından şifa niteliğindeydi. Modern şehir hayatı içinde doğaya yabancılaştığımız günümüzde insan eli değmemiş, bozulmamış bâkir alanların fotoğraflarıydı bunlar. Fotoğraf sanatçısı Ali Kabaş’ın Türkiye’nin Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz sahillerinde, insan müdahalesi olmayan doğal alanları paramotoruyla uçarak havadan çektiği fotoğraflar. Baktıkça nefesi tazeleyen, mutluluk, huzur ve umut veren fotoğraflar. Sadece ben değil, sergiyi gezen Ayvalıklı sanatseverler ve sanat profesyonelleri de aynı şeyi düşünüyordu.
Sergini ardından o gün başlayan, Prof. Filiz Ali’nin kurduğu Ayvalık Uluslarası Müzik Akademisi’nin (AIMA) düzenlediği 7. Ayvalık Müzik Festivali’nin açılışına gittim. Ayvalık Amfi Tiyatro’daki konserde, fıstık çamlarının altındaki sahnede Cem Mansur yönetiminde Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası vardı. Sabancı Vakfı’nın desteklediği orkestra her yıl ülkenin tüm konservatuarlarından seçilen, yaşları 16 ile 22 arasında değişen 100 genç müzisyenin bir araya gelmesiyle oluşuyor. 2007 yılında, türünün ülkedeki ilk örneği olarak Cem Mansur tarafından kurulan orkestra, her yaz, alanlarındaki en iyi eğitmenlerin yönetiminde üç haftalık bir hazırlık dönemi sonrasında Türkiye ve yurtdışında bir dizi konser veriyor. İşte o birbirinden yetenekli gençlerin 50’siydi sahnedekiler. Gençlik enerjileri, umut veren gülümsemeleri ve müzik aşklarıyla konser dinleyicisini büyülediler. Konser bitiminde Filiz Ali’nin gözlerinde yaşlar vardı. Ömrünü adadığı ülkesinin genç müzisyenlerinin ona yaşattığı sevinçle. Orkestra, Rossini’nin “İpek Merdiven Uvertürü (La Scala di Seta)”, Ravel’in “Le Tombeau de Couperin” ve Mendelssohn’un “İtalyan Senfonisi (no 4)” adlı eserlerini şef Cem Mansur yönetiminde seslendirdi.
Açıkhavada, cırcır böceklerinin orkestranın doğal üyesiymişçesine bir senkronizasyonla eşlik ettiği konser sırasında hissettiklerimi anlatmam zor. Nefesimi tutarak, kımıldamadan izledim. Nâzım Hikmet şiiri gibiydi dersem ifade edebilir miyim acaba? Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
bu kadar benden uzak bu kadar mavi bu kadar geniş olduğuna şaşarak kımıldamadan durdum.
O gün salıydı. Önce şahane bir sergi, ardından muhteşem bir konser. İlk defa güneşe çıkmış gibiydim 1.5 yıldır kaldığım korona hapishanesinden.