Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Hediye gibi bir sergi
Hediye gibi bir sergi
02 Haziran 2013 - 07:06Söz, bundan sonra plastik sanatlar alanının eleştirmenlerinde; merakla bekleyeceğim yazılarını. Erol Akyavaş'ın dünyasının farkında olduğum yüzünün yanına onların 'görüp' yazacağı yeni yüzleri eklemek üzere
Yaza girerken, hediye gibi bir sergiyle karşımıza çıktı İstanbul Modern: “Erol Akyavaş / Retrospektif”... Tam 290 eserin görülebildiği sergide, sanatçının 50 yıllık sanat yaşamının izini sürüyoruz. Ama ne iz sürme… O kadar ustaca bir küratöryal yaklaşımla hazırlanmış ki sergi, adımlarımız bir keşif heyecanıyla ilerliyor. Sürprizli bir sergileme eşliğinde, geniş salonlardan, küçük odalara girip Akyavaş’ın o müthiş görsel dünyasını keşfe çıkıyoruz. Öyle, bir günde gezilip bitirilebilecek bir sergi değil. Birkaç kez gidilip görülmeyi hak ediyor. Zira her bir eser, önünde mıhlanıp kalmanıza neden oluyor. Zamanın nasıl akıp gittiğini anlamıyorsunuz. Bir diğer esere geçtiğinizde, önceki sizi çağırmaya devam ediyor. Her yeni bakışta, görünenin ardındaki sır, görmeye meylinizle doğru orantılı aralanıyor. Bu, heyecan verici sahiden de. Akyavaş’ın varoluşsal kaygılarının peşine düşüp, yeni sorular ve cevaplarla baş başa kalma fırsatı bulmak da cabası.
Aslında bu nefes kesen sergi sırasında, bir sergiden çok bir insanın zihninde geziyoruz. O zihin ki doğu sanatıyla batı sanatı arasında dokuduğu kendine has üslubuyla kimselere benzemeyen, hayli cesur bir zihin. Vaktiyle sanatın mesafeli durduğu din ve tasavvuf tabusunu eşi benzeri olmayan bir sanat diliyle kırmış, ‘ötekileştirilme’yi göze almış bir zihin. Korkularını, kaygılarını, hayatla ilgili sorularını, cinselliğini, inancını, özetle insana ait ne varsa hepsini eserlerinin merkezine koyan Erol Akyavaş’ın çok özel zihni…
Öte yandan, ‘ressam, fotoğrafçı, mimar’ kimlikleriyle yarattığı sentezdeki perspektif anlayışına, mimari düzenlemelerine, ışık ve fotoğraf kullanımına hayran olmamak elde değil. Bu çeşitlilikte karşımıza çıkan imge ve objeler, okuyana göre farklı bakış açıları sunmakla birlikte Erol Akyavaş dehasında bir kez daha hemfikir olmamızı sağlıyor. Retrospektiflerde, sanatçının aldığı yollardan geçip, nereden nereye geldiğini görmenin hazzı malum. Erol Akyavaş retrospektifi de bu imkanı sunuyor elbet ama daha da önemli bir iddiası var. Serginin küratörü Levent Çalıkoğlu bu iddiayı Milliyet Sanat dergisinin haziran sayısında Evrim Altuğ'a verdiği söyleşide şöyle ifade ediyor: "Sergide, Akyavaş’ın dünyasının bizim fark etmediğimiz ve hatta sanat ekonomisinin bile hiç fark etmediği, daha da açık konuşursam, bu işin içinde olan uzmanların bile farkında olmadıkları yüzlerini ortaya koyacağız."
Söz, bundan sonra plastik sanatlar alanının eleştirmenlerinde; merakla bekleyeceğim yazılarını. Erol Akyavaş'ın dünyasının farkında olduğum yüzünün yanına onların 'görüp' yazacağı yeni yüzleri eklemek üzere.
Bu arada son bir notla bitirelim: Antik A.Ş.’nin düzenlediği müzayedelerde 2 milyon 780 bin TL’ye satılan 1987 tarihli “En-el Hak” ve 2 milyon 900 bin TL’ye alıcı bularak çağdaş Türk resminin en pahalı tablosu unvanını alan 1982 tarihli “Kabe”yi Erol Akyavaş retrospektifinde yan yana görme şansı da yakalıyoruz. Velhasıl bu büyüklükte ve derinlikte bir Erol Akyavaş sergisi öyle sık sık gelmez sanat izleyicisinin başına. İyisi mi bu hediyenin tadını çıkaralım biz.
Yaza girerken, hediye gibi bir sergiyle karşımıza çıktı İstanbul Modern: “Erol Akyavaş / Retrospektif”... Tam 290 eserin görülebildiği sergide, sanatçının 50 yıllık sanat yaşamının izini sürüyoruz. Ama ne iz sürme… O kadar ustaca bir küratöryal yaklaşımla hazırlanmış ki sergi, adımlarımız bir keşif heyecanıyla ilerliyor. Sürprizli bir sergileme eşliğinde, geniş salonlardan, küçük odalara girip Akyavaş’ın o müthiş görsel dünyasını keşfe çıkıyoruz. Öyle, bir günde gezilip bitirilebilecek bir sergi değil. Birkaç kez gidilip görülmeyi hak ediyor. Zira her bir eser, önünde mıhlanıp kalmanıza neden oluyor. Zamanın nasıl akıp gittiğini anlamıyorsunuz. Bir diğer esere geçtiğinizde, önceki sizi çağırmaya devam ediyor. Her yeni bakışta, görünenin ardındaki sır, görmeye meylinizle doğru orantılı aralanıyor. Bu, heyecan verici sahiden de. Akyavaş’ın varoluşsal kaygılarının peşine düşüp, yeni sorular ve cevaplarla baş başa kalma fırsatı bulmak da cabası.
Aslında bu nefes kesen sergi sırasında, bir sergiden çok bir insanın zihninde geziyoruz. O zihin ki doğu sanatıyla batı sanatı arasında dokuduğu kendine has üslubuyla kimselere benzemeyen, hayli cesur bir zihin. Vaktiyle sanatın mesafeli durduğu din ve tasavvuf tabusunu eşi benzeri olmayan bir sanat diliyle kırmış, ‘ötekileştirilme’yi göze almış bir zihin. Korkularını, kaygılarını, hayatla ilgili sorularını, cinselliğini, inancını, özetle insana ait ne varsa hepsini eserlerinin merkezine koyan Erol Akyavaş’ın çok özel zihni…
Öte yandan, ‘ressam, fotoğrafçı, mimar’ kimlikleriyle yarattığı sentezdeki perspektif anlayışına, mimari düzenlemelerine, ışık ve fotoğraf kullanımına hayran olmamak elde değil. Bu çeşitlilikte karşımıza çıkan imge ve objeler, okuyana göre farklı bakış açıları sunmakla birlikte Erol Akyavaş dehasında bir kez daha hemfikir olmamızı sağlıyor. Retrospektiflerde, sanatçının aldığı yollardan geçip, nereden nereye geldiğini görmenin hazzı malum. Erol Akyavaş retrospektifi de bu imkanı sunuyor elbet ama daha da önemli bir iddiası var. Serginin küratörü Levent Çalıkoğlu bu iddiayı Milliyet Sanat dergisinin haziran sayısında Evrim Altuğ'a verdiği söyleşide şöyle ifade ediyor: "Sergide, Akyavaş’ın dünyasının bizim fark etmediğimiz ve hatta sanat ekonomisinin bile hiç fark etmediği, daha da açık konuşursam, bu işin içinde olan uzmanların bile farkında olmadıkları yüzlerini ortaya koyacağız."
Söz, bundan sonra plastik sanatlar alanının eleştirmenlerinde; merakla bekleyeceğim yazılarını. Erol Akyavaş'ın dünyasının farkında olduğum yüzünün yanına onların 'görüp' yazacağı yeni yüzleri eklemek üzere.
Bu arada son bir notla bitirelim: Antik A.Ş.’nin düzenlediği müzayedelerde 2 milyon 780 bin TL’ye satılan 1987 tarihli “En-el Hak” ve 2 milyon 900 bin TL’ye alıcı bularak çağdaş Türk resminin en pahalı tablosu unvanını alan 1982 tarihli “Kabe”yi Erol Akyavaş retrospektifinde yan yana görme şansı da yakalıyoruz. Velhasıl bu büyüklükte ve derinlikte bir Erol Akyavaş sergisi öyle sık sık gelmez sanat izleyicisinin başına. İyisi mi bu hediyenin tadını çıkaralım biz.