Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Fotoğraf sanatçısı olarak Mustafa Koç

Fotoğraf sanatçısı olarak Mustafa Koç

23 Ocak 2016 - 11:01
Profesyonel bir çalışmaydı ortaya konulan ve fotoğrafları çeken de Türk fotoğrafına katkısına kesin gözüyle bakılan bir yetenekti. Mustafa Koç ise daha alçakgönüllü bir pencereden bakıyordu durumuna
Üniversite yıllarında fotoğraf çekmeye başlar Mustafa Koç. Sonraki yıllarda da hobi olarak sürdürür. Dijital teknolojiyle tanışınca, fotoğrafa duyduğu ilgi artar, gelişir. 2006’da eşi Caroline Koç’un ısrarlarıyla ilk kez Afrika’ya gider. Yanlarında vahşi yaşam fotoğrafçısı Süha Derbent de vardır. Gördükleri karşısında büyülenir adeta. Göz alabildiğine uzayan, çayırlar, ovalar ve vahşi hayvanlar... O büyünün fotoğraflarını çekmeye koyulur. Doğru zamanda doğru yerde olmak gerekmektedir. Doğayla bütünleşebilmek... Fotoğrafik olana karar vermek... Işığı ve mizanseni özellikle arka planı iyi ayarlamak... Sonra sabırla çekeceği vahşi hayvanın uygun pozisyona gelmesini beklemek... Üslubunu netleştirmek, çektiği fotoğrafa aktarmak... Bütün o süreci doğru yönetecek liderlik vasıflarına sahip olmak. Bir nevi iş hayatındaki donanımını kullanması gerekmiştir ki bunda da zorlanmaz. Sanat özgürlüktür ya bir anlamda, o da kendini özgür hisseder o coğrafyada, elinde makinesiyle.
 
Beş sene boyunca yaptığı Afrika gezilerinde çektiği fotoğraflardan oluşan sergisini 2010’da Rahmi Koç Müzesi’nde açtı Mustafa Koç. ‘Karşılaşmalar’ adını taşıyan serginin aynı adlı kitabında serginin danışmanlığını yapan Derbent onu şöyle tanımlıyordu: “Mustafa’nın bu kitabı oluşturan fotoğrafları ve bundan sonra fotoğrafçılık alanında yapacaklarıyla Türk fotoğrafına yapacağı katkılarının büyüklüğünü ve önemini görüyorum.”
 
Derbent’in de sözünü ettiği gibi, profesyonel bir çalışmaydı ortaya konulan ve fotoğrafları çeken de ileride açacağı yeni sergilerle Türk fotoğrafına katkısına kesin gözüyle bakılan bir yetenekti. Mustafa Koç ise daha alçakgönüllü bir pencereden bakıyordu durumuna. Onun için yaptığı, zorlu iş hayatına kısa aralar verip makinesiyle doğanın ortasında meditasyondu. Değerlendirmeyi fotoğrafın profesyonellerine bırakıyordu.
 
Üç bin fotoğraf arasından seçtiği 204 fotoğrafı içeren kitabı, sahibinin mütevazılığına karşı çıkıyordu oysa. Koç’un vahşi doğaya vizöründen bakan gözleri, nefes kesen an’ları hikâyeleriyle birlikte belgeliyordu. Ağacın kollarına sarılmış kaplanın huzuru gözlerine vuruyordu misal. Bütün asaletiyle bir başka ağacın dalında ihtişamını bütün zarafetiyle sergileyen leopara hayran kalmak işten değildi. Gözleri konuşuyormuş gibi bakan bir Afrika aslanıyla fotoğrafçının bakışları buluştuğunda duyduğu heyecan da yansıyordu kareye. Kırmızı gagalı yalıçapkını, kanatları maviler içinde, birini bekler gibiydi; çok da vakit geçmişti sanki gelir miydi? Nehirden su içen bir zebra sürüsü, resmedilmişçesine çekilmiş bir fotoğraftı, tüm renkleri paletten çıkma... Düşünen adam heykeli gibi oturmuş bir Savan babunu, Rodin’in felsefi düşünceye yaptığı göndermeyi vahşi doğada sahneliyordu adeta. Otların arasındaki bir mavi maymunun gözlerindeki insansı kedere de, bu anın yakalanıp deklanşöre tam zamanında basılmasına da hayret etmemek mümkün değildi. Yavrusuyla yan yana yürüyen devasa bir Afrika fili, durgun suda dans eden flamingolar, masmavi dupduru bir gökte akrobasi yapan sarı gagalı leylek, arkasını dönmüş, başını hafiften yana çevirmiş altın dokumacı kuşu, çalılar arasında, doğadan özenle bulunmuş bir sarı fon gerisinde... Bütün bu fotoğraf kareleri vahşi doğanın muhteşemliğinde, onun bir parçası olmanın, yaşama hakkının hikâyesini anlatıyordu aslında.
 
2013’te bu kez Süha Derbent ile birlikte ikinci sergisi ‘Yaşamın Ta Kendisi’ni İstanbul Atlı Spor Kulübü’nde açtı Mustafa Koç. Yine vahşi doğa fotoğrafları vardı sergide. Ama bu kez amacı vahşi doğada fotoğraf çekme imkânı bulunan kişilere ilham vermekti. Sanatını bir adım ileri taşımıştı Mustafa Koç. Vahşi doğadaki hayvanların mükemmellik derecesindeki yeteneklerine ve doğanın eşsiz dengesine hayran olduğunu söylüyordu. Çektiği fotoğraflarla ilg ili olarak da yine sabır ve disiplin kavramlarına dikkat çekiyordu. Bütün o doğal atmosferde bulunduğu coğrafyayı rengârenk kılan doğayla bütünleşmek, bunu ne kadar çok sevdiğini anlatıyordu.
 
Biz yeni sergiler, yeni kitaplar bekliyorduk, olmadı. Diyeceğim şu ki, kaybettiğimiz, bugün uğurlayacağımız, sanata verdiği büyük destek bir yana aynı zamanda başarılı bir fotoğraf sanatçısıydı. Doğru, ölüm ‘Yaşamın Ta Kendisi’ ama neyse ki ‘Karşılaşmalar’ var, insanın acısını hafifleten... Dilerim önümüzdeki yıllarda Mustafa Koç’un, sergisini bekleyen fotoğraflarıyla da karşılaşırız.