Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Doludizgin yaşamak
19 Ekim 2015 - 10:10 | Ali Sunal ve Hatice Şendil, 'Hayat Öpücüğü'nde.
Hem komik hem dokunaklı 'Hayat Öpücüğü'nün en büyük özelliği her iki sıfatı da kararında kullanması
Üniversiteyi bitirip iş hayatına başladığım yıl tanıştım takıntıyla. Hayatımı zindana çeviren, mantığım yardımıyla kovamadığım, yanlış olduğunu bildiğim halde doğruluğuna daha çok inandığım tekrarlayan düşünce ve davranışlardı bunlar. Ah o ocak düğmeleri misal... Onları kontrol etmekten, dönüp bir daha, bir daha etmekten yarım saatten önce çıkamazdım evden. Ütü sonra... Bir diğer nefret objem. Fişten çekildi mi, çekilmedi mi? Hiçbir zaman çekildi demezdi içimdeki ses. Oysa çekilmiş olurdu hep ama ne fayda, gitti bizim bir yarım saat daha... Sol kolum mu uyuşuyor ne? Ya kalp krizi geçiriyorsam, hadiii koş hastaneye, EKG çektir, asık suratlı doktorun biri bu yaşta kalp krizi olmaz diyerek azarlasın... Bir hafta sonra aynı teşhisle aynı hastaneye... Yok bizim kalp taş gibi ama bir de bana anlat bunu. 6 ay süren terapilerin sonunda hepsinden kurtuldum.
 
Bu yüzden takıntılarla dalga geçilmesini hiç sevmem. Çok canı yanar insanın. Tüm o acı veren tekrarların altında ‘ölüm korkusu’ yatar. Ölmekten korkmaktan, hayatı yaşamaya fırsat bulamaz takıntılı insanlar. Neresi komik olsun bu durumun? Ama öyle değilmiş işte, komik de olabiliyormuş bazen. Takıntılı adamı Ali Sunal oynuyorsa eğer. Geçen hafta vizyona giren, Şenol Sönmez’in yönettiği, Saygın Delibaş ve Fethi Kantarcı’nın senaryosunu yazdığı, başrollerini Ali Sunal ve Hatice Şendil’in paylaştığı “Hayat Öpücüğü”nden söz ediyorum. Takıntılı Metin’in, hayat dolu Hayat’la tanışması ve dönüşen, güzelleşen, insana umut veren hikâyesi...
 
Tipik takıntılı bir adam Metin. Evine tamamen soyunup galoşlarla giriyor, antibakteriyal jelle ellerinizi yıkamadan içeri geçemiyorsunuz. Ev de hastanenin tam karşısında. Bütün doktorlar illallah etmiş durumda. Reçetelerine “15 gün boyunca hastaneye gelme” yazılıyor ilaç niyetine. Metin de ölümden korkuyor. Hem de nasıl... Yaşadığına yaşamak demek de zor aslında. Hayatta kalacak kadar yaşıyor. Tadı, tuzu yok. Tam da o günlerde hastanede yaşama sevinci ‘çeken’ Hayat’la karşılaşıyor. Metin ne kadar rahatsızsa Hayat o kadar rahat, Metin ne kadar hijyense Hayat o kadar toz toprak... Yalandır, zıt kutuplar birbirini filan çekmez ama onlar gerçekten de çekiyorlar. Derken bir akşam üstü, Hayat ‘hayat öpücüğü’nü konduruyor  Metin’in dudaklarına... Dünyası değişiyor Metin’in. Ölümle kurduğu ilişki başkalaşıyor. Aşk terapisi iyi geliyor. 
 
Bu hem komik hem dokunaklı filmin en büyük özelliği her iki sıfatı da kararında kullanması. Ne öyle gülelim diye imkânları zorluyor ne de gözlerimizi doldurmaya oynuyor. Takıntılı adamda Ali Sunal, takıntı komedisi yapmak yerine, karakterine yükleniyor. Metin’in takıntılarındaki komikliğe değil, onun kendisine gülüyoruz. Ara sıra da Kemal Sunal geçiyor gözlerinden, ona da selamımızı gönderiyoruz. Hayat dolu kadını canlandıran Hatice Şendil, “Evet bu kadın, insanda ne gam bırakır ne kasavet” dedirtiyor. Takıntının panzehirinin doludizgin yaşamak olduğunu gösteriyor. 
 
Velhasıl eğlenceli, derli toplu, ‘kendini iyi hisset’ filmlerinden biri. Bugünlerde çoğumuza iyi gelebilir.