Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Çizgilerle Gabo
20 Nisan 2015 - 10:04
Geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Gabriel Garcia Marquez'in hayatını çizgilerle anlatan 'Gabo / Büyülü Bir Yaşamın Hatıraları', yazarı anmak için biçilmiş kaftan
Gabriel Garcia Marquez. Nam-ı diğer Gabo... Geçtiğimiz yıl bu vakitler, 17 Nisan’da kaybettik onu. Büyülü gerçeklik akımının göz kamaştıran yazarlar listesinin en usta kalemlerinden biriydi... Kolombiyalı yazar, 20. yüzyıla  damga vurmuş, Latin edebiyatının dünyayla buluşmasını sağlamış, 1982’de de Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmıştı.
 
Ölüm yıldönümüne denk düşen bugünlerde Desen Yayınevi “Gabo / Büyülü Bir Yaşamın Hatıraları” adlı nefis bir çizgi roman çıkardı. Kitapta Marquez’in kişisel hikâyesi ve edebi geçmişi beş bölümde farklı renk zeminlerde çizgilerle anlatılıyor. Yazar Oscar Pantoja, çizerler Miguel Bustos, Felipe Camargo Rojas ve Tatiana Cordoba kitapta imzası olan isimler. Okuru içine alan çizgiler ve heyecan dozu hiç düşmeyen bir hikâyeyle Gabo’nun çocukluktan Nobelli yazar olmaya uzanan serüvenini sunuyorlar. Geriye dönüş yönteminin sık sık kullanıldığı hikâye kronolojik bir sıra takip etmiyor. Kitap, hikâyelerini en iyi direksiyon başında hayal ettiğini söyleyen Marquez’in eşi Mercedes ve çocuklarıyla birlikte 1965 yılında Acapulco’ya yaptığı bir araba yolculuğuyla başlıyor. Bu yolculuk sırasında tam 20 yıldır nasıl başlayacağına karar veremediği “Ev” hikâyesinin fitili ateşleniyor. Eksenin anneannesi ve dedesiyle birlikte yaşadıkları Aracataca’daki ev olduğunu fark ediyor. Bu noktada hikâye 1927 yılına geri dönüp Marquez’in doğumunu anlatıyor. Zor bir doğumun sonunda boynuna dolanmış göbek bağıyla 4 kilo 200 gram olarak dünyaya geliyor Gabo. Hayatı boyunca yaşadığı klostrofobinin nedeni olarak o göbek bağını görüyor. Anne babası yeni umutlar peşine düşmek için oğullarını dede ve anneanneye bırakıp gidiyor. Onlarla tam dokuz yıl yaşıyor Gabo... Nineler, teyzeler, yengeler, kölelerle dolu bu evde çok kadınlı bir çocukluğu oluyor. Dedenin anlattığı iç savaş hikâyeleri, geleceği gören anneanne, karanlık korkusu edebiyat evreninin şifrelerini oluşturuyor. Ardından evin yapılış hikâyesini görüyor ve okuyoruz. Derken 1899’a dönüyor hikâye. Yeni kurulan Kolombiya Cumhuriyeti’nde liberal ve muhafız parti ile radikaller arasında yaşanan Bin Gün Savaşı anlatılıyor. Bu savaşta hezimete uğrayan liberaller tarafında olan Gabo’nun dedesinin hayatına hızlı bir bakış... Kız kardeşinin toprak yemesi, en sevdiği tatlının hintarmudu tatlısı olması, dedesinden aldığı hayat dersleri, okul yılları, ilk şiirlerini Javier Garces takma adıyla yazması, ilk sevgilisi, Franz Kafka’nın “Dönüşüm”ünü okuyup hayran kalması, 1947’de “Üçüncü Teslimiyet” adlı ilk öyküsünün yayımlanması, yarım bıraktığı hukuk fakültesi, gazetecilik yılları, Avrupa yolculukları, art arda gelen romanlar, Carlos Fuentes, Julio Cortazar gibi Latin Amerika edebiyatının önemli yazarlarıyla kurduğu dostluklar, 1969’da Havana’ya girişi kumanda eden Fidel Castro, “Devrime tüm iyi dileklerimle, kumandan” diyen Gabo ve Castro’nun ona cevabı “Sana da sanatında başarılar”, Küba Haber Ajansı’nda çalışmaya başlama, ilk oğlunun dünyaya gelişi, New York’taki ajans yılları, ikinci oğlunun doğumu... Veee 1982’de kazandığı Nobel... Yaptığı Nobel konuşmasında söyledikleri: “Tevazu ile, az önce aldığım ödülü, çabalarımın boşa gitmediğinin bir beyanı olarak görüyorum... Bu yüzden hepinizi(...)insanın varoluşunun yegâne elle tutulur kanıtına, yani şiire kadeh kaldırmaya davet ediyorum”.
 
Velhasıl bir çocuktan Nobelli bir romancıya dönüşmenin tüm iniş çıkışları “Gabo” adlı çizgi romanda... Hayallerin peşinden koşmanın, kararlılığın kıymeti...
 
Bir oturuşta, heyecan içinde, Marquez’in ilham kaynaklarının şifreleri arasında dolaşmak, hayatının içinde gezinmek gerçekten çok farklı bir deneyim. Bunu çizgi roman pratiğinde yapmak çok da zevkli... Gabo’yu anmak, hatırlamak, öğrenmek için biçilmiş bir kaftan...