Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Çiçek'in şarkısı
23 Ekim 2016 - 05:10
Hüzünlü bir film, Nejat İşler'le Serenay Sarıkaya'nın başrollerini paylaştığı ‘İkimizin Yerine’. Ama hüznü kıvamında, incelikli...
Dokunaklı bir yanı vardır öğretmen öğrenci aşkının. İmkânsız aşk sınıfının en talihsizleridir onlar. Genelde öğretmen terk eder sınıfı ilk, öğrencisini korumak için en çok. En çok da öğrencinin canı yanar. Ayrıca yaşadığı aşk mıdır, hayranlık mı, o da bilinmez ya. Genç kalbi başka türlü atmaya başlamıştır sadece, yüzü kızarır yüzüne baktığında. Onun dersine hiçbir derse çalışmadığı kadar çok çalışır.
 
Bu öğrencilerden biri de Çiçek. Ona bu hafta Umut Turagay’ın yönettiği, ‘İkimizin Yerine’de rastladım, Serenay Sarıkaya canlandırıyordu.  Güzel, neşeli, cıvıl cıvıl bir genç kız karakteri yazmış senarist Pınar Bulut. Üniversiteye hazırlık kursuna gidiyor. Niyeti doktor olmak ya da annesinin (Zerrin Tekindor) niyeti diyelim... Annesi seviyor Çiçek'i ama sevgisinde bir huzursuzluk var. Gencecik kızcağızı, kendi gençliğinde giydiği elbiselerle donatıyor. Nitekim Çiçek'in 18. yaş doğum günü hediyesi de yine annenin gençliğinden kalma bir toka olarak takılıyor kızın sarı saçlarına.
 
Hayat bütün tekdüzeliğiyle devam ederken sınıfa yeni bir edebiyat öğretmeni giriyor. Yakışıklı, karizmatik, sisteme meydan okuyan türden, kendi müfredatını kendi oluşturan... Adı Doğan. Ona da Nejat İşler can vermiş. Daha girer girmez, birine benzetmişcesine bir şaşkınlıkla Çiçek'i ayağa kaldırıp adını soruyor. O yaşlarda bu basit soru büyük anlamlar taşıyabilir. Öyle de oluyor. Çiçek kısa zamanda Doğan Hoca'ya âşık oluyor, "Yapma, sana göre değil o, canın yanacak" dese de kendi kendine... Çiçek, çiçek gibi açılıyor, bir neşe bir neşe... Bir yanda da aşkın iştah kesen tokluk duygusu... Annesi durumdan şüphelenip, kurcalamaya başlıyor tabii...
 
Toplumcu gerçekçi şiiri anlattığı bir gün bütün sınıf, Doğan Hoca'nın şiir okumasını istiyor ama hocamız çok cool, gülümseyip geçiyor. "Peki, o zaman" diyor Çiçek "Siz okumazsanız ben okurum".  Ve başlıyor Nazım'ın ‘Seni Düşünmek’ şiirini okumaya. Son dizeyi, imkânsız aşkların en güçlü isyanı olan o dizeyi, Doğan Hoca'nın gözlerinin taa içine bakarak söylüyor: "Ben artık şarkı dinlemek değil şarkı söylemek istiyorum".  Doğan da istiyor ama nasıl olacak? Kendinden 20 yaş genç öğrencisiyle, üstelik arada çok ciddi bir sır perdesi varken...
 
Bir gün de kapısına dayanıyor hocasının Çiçek. "Bana özel ders verir misiniz?" diyor. Bu dersler için ara ara buluşup küçük yazı denemeleri yapıyorlar. Son derste Doğan usulca öpüyor Çiçek'i. O ana kadar gösterdiği direnç yerle bir oluyor. Ne var ki ertesi gün dershaneye gittiğinde Doğan'ın istifa edip İstanbul'a döndüğünü öğreniyor Çiçek. Bütün eşyaları toplanmış, kapısı aralık evine girdiğinde sehpanın üzerinde bir teyp buluyor. Doğan Hoca, şiir okumuş teybe, Çiçek için okumuş: "Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum." Ahmet Telli'den...
 
Sesindeki tipiden çocuğu görmek mümkün olmuyor gerçekten. Kar, boran etraf. Bir kalp ağrısı ki öyle böyle değil. Annesinden medet umuyor "Bir şey yap acım geçsin!". O da kapı duvar. Bu kadının nesi var acaba?
 
Filmin ikinci yarısında, bu imkânsız aşkı 'daha da' imkânsız kılan o sır perdesini yavaş yavaş aralıyoruz. Öğretmen öğrenci aşkıyla başlayan film, genç bir kızın kendini bulma serüvenine evriliyor. Sürprizli bir anlatımla, akla hayale gelmeyecek hikâyelerle... Çiçek sonunda şarkı söylüyor ama şarkıyı Doğan'a değil, kendine ithaf ediyor. İyi ki...
 
Son olarak hüzünlü bir film ‘İkimizin Yerine’. Ama hüznü kıvamında, incelikli... Ters köşe yaptığı sonuyla hayli de şaşırtıcı.