Cama kadını anlattıran şahane bir sergi gördüm bu hafta. Galeri Apel’de açılan Selin Kohen Levi’nin 'Cinderella Collection 2014' adlı ilk kişisel sergisini.

 

Saçları ve kirpikleri dışında her şeyi camdan, güzel esmer bir kadın, bir resim defterinin ilk sayfasından bakarcasına karşılıyor bizi sergi girişinde. Hemen ileride bir butiğe girmiş gibi oluyoruz. Kadınların marka tutkularını ifade eden ve bu tutkuya eleştirel bir yorum getiren camdan ayakkabılar ve çantalarla dolu bir salon burası.

 

Sergide yer alan tüm kıyafetler, ayakkabı ve çantalar, kadınların güzellik algısında giyim kuşamın önemine göndermede bulunuyor. Bu biiir. İkincisi ve daha önemlisi markaların kadının kendisine değer katma arzusundaki yerine ve bu amaçla yaratılan görsel imajın kırılganlığına dikkat çekiyor. Zira sergideki her çalışma camdan, kırılabilir! Kadının kalitesini ‘markalar üzerinden’ tanımlayan kadınların ve hatta erkeklerin yanılsaması gibi: 'Çok klas bir kadın, ayakkabısı şu marka, çantası da bu…'  Sevdiğim, beğendiğim bir ayakkabı ya da çanta X markasından olabilir ama kendimi beğenmek, sevmek için bu markaya ihtiyacım varsa durum vahim. Cinderella’nın hikayesi malum çünkü, bir gün saat 12’yi çalar ve her şey bittiğinde taktığımız çantanın, giydiğimiz ayakkabının markasıyla ölçülmez yaşamımızın değeri. Gün sonu için de bu böyle, ömür sonu için de... Şanslıysak, saat 12’yi göstermeden yakalayabiliriz bu gerçeği. Levi’nin sergisi bu bilinci uyandırma konusunda hayli güçlü mesajlar veriyor:  ‘Üzerinizde taşıdığınız markaların sağladığı kalite kırılgan. Siz bunlardan çok daha güçlü ve değerlisiniz’.

 

Serginin 32’den 40’a değişen, korsaj-büstiyer giydirilmiş üst bedenlerden oluşan ikinci bölümünde ise kadının evlilik, doğum, aşk gibi olguların etkisiyle değişim gösteren ruh hallerinin giyim kuşam yoluyla dışavurumuna odaklanıyor sanatçı. ‘Postpartum/Loğusa’ adlı işte, kadının bedeni dikenli bir alana çevrilmiş. Ama yumuşak dikenler bunlar, göğsüne batmış camları saymazsak. Postpartum depresyonu anmadan geçemiyor izleyici.

 

‘I am Rich / Zenginim’ adlı işte ‘Pahalı giyiniyorum’ mesajı veren kadınlara göndermede bulunuyor sanatçı. Ama ironik bir şekilde eski madeni 1000 TL’ler yapıştırılmış camdan bedenin hiçbir değeri yok; o paralar tedavülde bile değil.

 

"Like Wine / Şarap Gibi".‘Like Wine/Şarap Gibi’, serginin en göz alıcı işlerinden biri ve sanatçının son çalışması. ‘Şarap gibi kadın’ sözünü hatırlatan çalışmada, kadının göğüslerine şarap kadehleri ve üzümler yerleştirilmiş.  Her kadının arzusu olan şarap gibi yıllanmak dileğiyle…

 

 

‘Broken/Kırık’, kadının kendini ‘kırılmış’ hissettiği dönemlere vurgu yapan bir başka etkileyici çalışma. Kırılmış bir duşakabinin camından yapılmış. Kırık bir kalpten kırık bir bedene…

 

‘Love/Aşk’ adlı eserde, camdan bedende  çiçekler açmış. Kadın ve aşk bu kadar mı nahif anlatılır, işin içine çiçekler filan girdiği halde o duyguyu sulandırmadan, malzemeyi olanca gücüyle kullanarak.

 

Çok etkilendiğim bir diğer iş ise önceki odadan. Adı 'Runaway/Firari'. İlk bakışta çok şık bir camdan parmak arası ayakkabı... Dikkatle incelediğinizde, parmak arasına kocaman bir tek taş yerleştirdiğini görüyorsunuz sanatçının. Çoğu kadının vazgeçemediği ama işte ayağa düşmüş bir tek taş. Ayakkabının ucunda pranganın zinciri var; eşi yok. Kopmuş. Yalnız kalmış. Ayrılık.

 

Selin Kohen Levi’nin eserlerinde olağanüstü bir işçilik var. Camları yardım almadan tek başına kesip hazırlıyor çalışmalarını. Birbirinden farklı camlar kullanıyor,  atık malzemeye bolca yer veriyor, bir kısmını kendi fırınında renklendiriyor.  Görünen o ki, 35 yılı geride bırakan Galeri Apel'in sahibi, galericiliğin duayenlerinden Nuran Terzioğlu’nun, ilk sergilerine ev sahipliği yaptığı, bugün çağdaş Türk sanatının önemli imzaları arasına girmiş isimlere bir yenisi daha eklendi: Selin Kohen Levi.