Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Borges’le sohbet etmek
Borges’le sohbet etmek
21 Eylül 2017 - 01:09Genel kanının aksine, çok fazla kitap okumaktan yana olmadığını hemen her sohbetinde vurguluyor Borges. Daha çok, eskiden okuduklarını yeniden okumak şeklinde bir tutum izlemiş
Borges der ki “Kalabalık, bir yanılsamadır. Böyle bir şey yoktur. Ben sizlerle tek tek konuşuyorum”. Bizlerle tek tek konuştuğu şahane bir kitap çıktı Can Yayınları’ndan: “Borges Sekseninde”. İki haftadır bitmesin diye günde 15-20 sayfa okuyorum. Kitap, Borges’in seksen yaşındayken yaptığı çeşitli sohbetlerden oluşuyor. 56 yaşındayken Arjantin Ulusal Kütüphanesi Müdürlüğü’ne getirildiğinde hayatı boyunca gün gün azalan görme yetisini tamamen kaybetmesini “Bana aynı anda hem 800 bin kitabı hem de karanlığı veren Tanrı’nın muhteşem ironisi” şeklinde açıklayan bir edebiyat dâhisinin karşısına geçip o sohbetin bir parçası oluyorsunuz. Zekâsının verdiği inanılmaz keyif, bir fincan kahvenin tüten dumanı ve müthiş bir edebi lezzet. Edebiyatseverler için büyük bir hediye bu kitap...
Genel kanının aksine, çok fazla kitap okumaktan yana olmadığını hemen her sohbetinde vurguluyor Borges. Daha çok, eskiden okuduklarını yeniden okumak şeklinde bir tutum izlemiş: “Yaşantıların en mutluluk vericisi okumak. Ha, okumaktan çok daha iyi bir şey var, o da yeniden okumak, okuduğunuzun daha derinine inmek, onu zenginleştirmek. Az okuyun ama daha çok okuduklarınızı yeniden okuyun derim”.
Evine gidecek olsak, çok iyi bir kütüphaneyle karşılaşacağımızı söylüyor. Buna ne şüphe! Yazdığı 40-50 kitap ve çevirileri için ayrılmış özel bir bölüm olmalı. Ama hayır: “Tek kitabımı bile göremeyeceksiniz kütüphanemde. Hem ben kimim ki Vergilius’un ya da Stevenson’ın komşusu olacağım”. Hayattan sağlam bir ego dersi...
Peki, hayatı kitaplarla geçmiş biri, artık okuyamaz hale gelirse? Düşüncesi bile ürkütücü. Borges de vaktiyle yarım saatlik bir geziye çıkarken dahi yanında kitabı yoksa mutsuz olurmuş. Ama kör olduktan sonra uzun süre ‘kitapsız’ yalnızlıklara dalmak zorunda kalmayı öğrenmiş. “Kendimi hayata bırakıyorum. Oysa kör değilken vaktimi farklı bir sürü şey yaparak geçirmek zorundaydım. Artık öyle bir zorunluluğum yok. Kendimi koyveriyorum o kadar”. Geniş hayal dünyasında o yalnızlığın üstesinden gelebilmek için bir çift gören göze ihtiyacı da olmamış zaten.
Nelerden beslenir peki? “Mutsuzluk, yalnızlık, bunların hepsi yazar tarafından kullanılmalıdır. Karabasan bile bir araçtır. Öykülerimin birçoğu karabasanların armağanıdır bana. İki gecede bir karabasan görürüm.”
Hayata bakışını da merak ediyor insan. Sohbet o konuya da geliyor: “Benim yazgım her şeyi, bütün yaşantıları, bana olanlardan güzellik elde etmek amacıyla verilmiş şeyler olarak görmek. Başaramadığımı, başaramamaya devam edeceğimi biliyorum ama yine de hayatımın biricik doğrulanışı bu. Birçok şeyi yaşamaya devam etmek, mutlu olmaya, üzülmeye, şaşırmaya, kafamın karışmasına devam etmek.”
Böyle mucizevi bir zihnin, seksenindeyken ölümle kurduğu ilişkiye gelince... Ölümü umut dolu bir şey olarak gördüğünü söylüyor: “Yok oluş umudu. Bazen kendimi mutsuz hissederim. Elimde değil. O zaman derim ki: Her an ölebilecekken neden mutsuz olayım ki?”
Velhasıl, sadece bir defa değil, yeniden yeniden okunacak ve her okumada insanı zenginleştirecek bir kitap “Borges Sekseninde”...