Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Bir oyunculuk şöleni
Bir oyunculuk şöleni
07 Mart 2016 - 12:03Tek göz odaya kapatılmış bir anne-oğul üzerine kurulu 'Gizli Dünya / Room', Brie Larson ve Jacob Tremblay'in performansları üzerinde yükseliyor
Geçen hafta yapılan “Oscar Ödülleri kime gidecek?” konulu haberlerde, sinema yazarlarının neredeyse tamamının hemfikir olduğu isim En İyi Kadın Oyuncu dalındaydı. Emma Donoghue’nun 2010’da yayımlanan romanından sinemaya uyarladığı ‘Room/ Gizli Dünya’da canlandırdığı Joy karakteriyle Brie Larson’u işaret ediyorlardı. Dedikleri çıktı. O gece Oscar ödülüyle birlikte evinin yolunun tutanlar topluluğuna dahil oldu Larson.
Film, tek göz odaya kapatılmış bir anne-oğul üzerine kurulu. Joy yedi yıl önce Old Nick adını taktığı adam tarafından kaçırılıp hapsediliyor buraya. Old Nick’in tecavüzleri sonucunda hamile kalıp oğlu Jack’i dünyaya getiriyor. O günden sonra bütün derdi tasası oğlunu korumak oluyor, Old Nick’ten, o odanın boğuculuğundan...
Jack’le tanıştığımız ilk sahnelerde beş yaşına giriyor. Ve Joy bu yeni yaşla birlikte oğlunun kendi elleriyle bozduğu gerçeklik algısını düzeltme kararı alıyor. Hayatı yaşadıkları o odadan ibaret sanıyor Jack. Geri kalanının televizyonun içinde olduğuna inanıyor... Dışarının adı ise uzay... “Küçüktün öyle anlatmak zorundaydım ama artık gerçeği öğrenmelisin” diyor Joy. Ve başlıyor anlatmaya... Jack birdenbire genişleyen dünyayı olgunlukla karşılayamayacak kadar küçük. Korkuyor. Joy onu sakinleştirmeye çalışıyor ve o odadan kurtulmaları için kendisine yardım etmesi gerektiğini söylüyor. Joy’un kaçış planı başarılı oluyor. Odadan kurtulup ailesinin yanına taşınıyorlar. Ama derin bir oh çekip, “Kurtuldular işte,” dememize fırsat vermiyor film. İrlandalı yönetmen Lenny Abrahamson da... Özgürlük denen şeyin bazen ne kadar korkutucu olabileceğini fark ediyoruz. Bazen başa çıkmakta zorlanabileceğimizi... Onu önce insanın kendi içinde anlamlandırması, hissetmesi gerektiğini...
Bu noktada anne-oğul için zorlu bir süreç başlıyor. Jack uzay sandığı dünyaya uyum sağlamaya çalışıyor. Merdiven inip çıkmayı öğreniyor, sesini kullanmayı, oyuncaklarla oynamayı, çevresindekilerle ilişki kurmayı... Joy’un da işi kolay değil, o da yedi sene öncesinde bıraktığı yerden devam edebilme mücadelesi veriyor. Ailesinin anlayışsızlıkları, özellikle babasının tepkisi, basının ilgisi... Jack’le de Joy’la da özdeşleşmek işten değil. İçine işliyorlar insanın. Özellikle Jack’in hali o kadar dokunaklı ki perdeden çıkarıp bağrınıza basasınız geliyor. Bunda hiç kuşkusuz, onu canlandıran Jacob Tremblay’in payı büyük. Ama esas pay Brie Larson’ın... Acıya kesmiş gözleri, oğlunu korurken bir kaplana dönüşmesi, depresyonu, neşesi, sevinci, oğlu için ayakta kalmaya yönelik çabası, şefkati velhasıl her hali o kadar sahici ki Joy’u oynamıyor, Joy oluyor. Oscar’ı da gani gani hak ediyor. Bu oyunculuk şölenini kaçırmamak için halen vizyonda olan ‘Room/Gizli Dünya’yı görün derim.