Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Belkıs’ın hazin hikâyesi
Belkıs’ın hazin hikâyesi
05 Mart 2018 - 10:03Havaya kalkan tek kaş. Müstehzi gülümsemeler. Aleni bir aşağılama hali. Hep bunlarla kulağıma çalındı Benli Belkıs’ın adı...
Doğrusu, döneminin dünya jet sosyetesine girmiş, hem Türk hem dünya basınının büyük ilgi gösterdiği magazin figürlerinden biri olduğu dışında bir bilgim yoktu onun hakkında. Ta ki bu hafta, usta gazeteci Şaziye Karlıklı’nın Doğan Kitap’tan çıkan ‘Benli Belkıs/ Efsane Aşkların Kadını’ adlı kurmaca biyografisini okuyana kadar.
Son yıllarda okuduğum biyografiler içinde en çarpıcı olanıydı. Her sayfasını büyük bir şaşkınlıkla, inanamayarak, hayret ederek, bir nefeste okudum. Benli Belkıs, benim bildiğimden çok daha fazlasıydı. Bütün şaşaalı hayatına rağmen dokunaklı bir kadın hikâyesiydi başlı başına. Zengin kültürel altyapısına rağmen, kendini sadece ‘güzellik’ üzerinden tanımlayan, “En çok kendimi beğenirim, kendime âşığım” diyen, narsist olduğunu itiraf eden bir kadın. Hayatını erkeklerle kurduğu ilişkiler ve bu ilişkilerin sağladığı küçük servetlerle idame ettirmiş bir kadın. Ama sadece bu kadar değil.
1917’de Cumhuriyet’e ihanetle suçlanan ve sınır dışı edilen yüz elliklerden biri olan paşa babasının görev yeri Yemen’de doğuyor Belkıs. Adını güzelliği dillere destan Saba Melikesi’nden alıyor. Aile daha sonra Hicaz’a gidiyor. O vakte kadar annenin yönlendirmeleriyle Batı tarzı bir eğitim alan çocuklar, buradaki muhafazakâr yaşama alışamayınca yine annenin ısrarıyla İstanbul’a dönüyorlar.
Belkıs, Kandilli Kız Ortaokulu’nu bitiriyor. Arnavutköy Kız Koleji’ndeki ilk yılının sonunda, Hicaz’daki babaları artık onları finanse edemeyince, içine düştükleri borç batağından kurtulabilmek için Bursalı zengin bir tütün tüccarıyla evlendiriliyor. 14 yaşında. Zorla. Annesi “Ya evlenir hayatımızı kurtarırsın ya da Hicaz’a döneriz” dediği için. Zengin hayat hoşuna gidiyor çocuk aklıyla... Girdiği ortamlarda güzelliğiyle büyülüyor herkesi... Eğitimi ve görgüsüyle etkiliyor. Zira, İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Arapça biliyor; bu dillerin edebiyatına hâkim. Bir kitap kurdu. Çok güzel dans ediyor. Yüzüyor, eskrim yapıyor...
İlk evlilik dört yıl sürüyor. Maddi sıkıntılar ailenin yakasını bırakmayınca yine zengin ikinci eş... 90 yaşındaki üçüncü eş... Onu takip eden iki evlilik daha... Her birinden hatırı sayılır servetler elde ettiği. Arthur Conan Doyle’un oğlundan Avrupa ve Amerika’nın zengin iş adamlarına çok sayıda sevgili... Hangisiyle olacağına Benli Belkıs’ın karar verdiği, sevgililerin buna mukabil Belkıs’ın mücevher, giyim, lüks otellerde konaklama masraflarını ödediği sezonluk ilişkiler. Hazin...
Ve kaçınılmaz olarak kapıyı çalan orta yaş. Süzülen güzellik. Botoks, dolgu filan yok o vakitler. Hayal kırıklığı. 56’sında tüm mücevherleri çalınmış, hayata küsmüş haldeyken “Dopdolu yaşadım ama keşke ben sadece mesut olsaydım” gibi koca bir keşkeyle gelen ölüm.
Güzellik ve erkekler üzerinden yapılandırıl(amay)an bir kadın varoluşu... ‘Femme fatale’liğini simgeleyen beniyle anılmak yerine, adıyla soyadıyla tanınacağı başka bir hayat mümkündü Belkıs için. 25’inde Virginia Woolf’un ‘Kendine Ait Bir Oda’sını okuduğunda fark etmişti bunu. Ama annesinin elleriyle programladığı yanlış kodlar, iyi yaşama tutkusu, belki cesaretsizliği, kim bilir biraz tembellik, kendini sevmekle narsisizm arasındaki farkı göremeyişi... Bir biyografinin beni bu kadar çok üzeceğini tahmin edemezdim.