Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Babalar ve kızları
06 Kasım 2017 - 12:11
Savaşın yıkıcı karanlığını aydınlatan ayın etrafındaki halenin ışıltısı gibi Ayla ile Süleyman’ın hikayesi
Bazen olur… Bazen anne babalarımıza ailemizin dışında rastlarız. Bazen de onları kaybettikten sonra. Ona da öyle oluyor. Kore Savaşı’nda annesi ve babası gözlerinin önünde öldürülen küçük kız çocuğuna. Bir gece vakti, ormanın orta yerinde usul usul ağlayan. Kore Savaşı için gelen Türk birliğindeki Süleyman Astsubay’a rastladığında. İri gözlerinde yaşının kaldıracağından çok daha büyük bir dehşet, yaşadığı travmayla konuşma yetisini kaybetmiş, etrafında onlarca ölü… Ay yüzlü bu küçük kıza sahip çıkıp ona Ayla adını veriyor Süleyman Astsubay. Karargaha götürüyor. Askerlerden biri battaniyeden palto dikiyor bir avuç canı olan bedenine… Bir alay erkek, şefkatleriyle sarıp sarmalıyor onu. Ama özellikle Süleyman Astsubay. Göz göze geldikleri ilk anda mucizevi bir şekilde kuruluyor aralarındaki baba-kız bağı. Her geçen gün daha da kuvvetleniyor. Güven ihtiyacı giderilen Ayla, konuşmaya, çocukluğuna kaldığı yerden devam etmeye başlıyor, ‘baba’ dediği Süleyman Astsubay’ın kanatları altında. Birliğin içtima zamanlarında o da sağ baştan sayanların sonuna ekleniyor. Komutana asker selamı veriyor. Karargahta, imkanlar dahilinde yapılan oyuncaklarıyla oyalanıyor. Kaybetme korkusunu tatmış, babasının dizinin dibinden ayrılmıyor. Babası da gözünden sakınıyor onu. Kan bağı olmadan da baba kız olabilmeyi oya gibi işliyorlar, savaş sürerken, kimi zaman bombalar altında…
 
15 ayın sonunda Türk birliklerinin geri dönme vakti geldiğinde ayrılıkla sınanıyor ilişkileri. Dönüş tarihini ne kadar ertelese de Süleyman, gitmek zorunda kalıyor bir vakit. Bu kez Ayla’yı da beraberinde götürmenin mücadelesini veriyor ama Kore kanunları çıkıyor karşısına. Kızını Türkiye’nin Kore’de açtığı Ankara Okulu’na teslim edip, kalbini onun küçük avuçlarına koyarak “geri döneceğim’ sözüyle evine dönüyor. Bundan sonrası tam 47 yıl. Süleyman Astsubay’ın evlenip çoluğa çocuğa karıştığı ama Ayla’yla bir gün buluşma umudunu hiç kaybetmediği… Ne var ki, bütün çabaları sonuçsuz kalıyor, kızının izine rastlayamıyor. Ta ki, Kore Savaşı’nın 50. yıldönümü için çekilecek bir belgeselin içinde bulana dek kendini.
 
Hikaye, Kore Savaşı gazilerinden Süleyman Dilbirliği’nin yaşamından bir kesit. Sinemaya 'Ayla' adıyla uyarlandı. Geçen hafta gösterime girdi. Film aynı zamanda Türkiye’nin Oscar adayı. Savaşın yıkıcı karanlığını aydınlatan ayın etrafındaki halenin ışıltısı gibi Ayla ile Süleyman’ın hikayesi. Filmi teknik özellikleri açısından, oyunculuklar ve yönetmenlik/senaryo üzerinden, Kore Savaşı’na verilen destek çerçevesinde türlü şekillerde okumak mümkün. Beni en çok baba-kız vurgusu etkiledi. Zira kız çocuklarının hayatında babalarının yeri özeldir. Sonradan edinilmiş bir bağsa da filmde söz konusu olan, bu özelliğin altı üstelik savaş koşullarında, başarıyla çiziliyor. Ben filmlerde ağlayan biri değilim ama tamamı dolu salonun durumu farklıydı. Filmin tanıtımı için hazırlanan üzeri Ayla yazılı beyaz mendiller boşuna değil. Bu arada epeyce güleceksiniz. İncelikli, samimi bir film izlemek de cabası… 
'Ayla'nın Oscar yolu açık olsun.