Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | ‘Mutlu olmak için mücadele gerekir’
‘Mutlu olmak için mücadele gerekir’
12 Ağustos 2013 - 10:08Neler yok ki "Bir Tatlı Telaş"ta... Erkeklerin niye yol sormadığını, ağlamadığını anlatıyor misal. İstanbul’un mizaç analizini yapıyor. Amerika’nın cazibe merkezi oluşunda, ülkenin tarihsizlik ve kültürsüzlük sorununun etkisini inceliyorYeni kitabı “Bir Tatlı Telaş” için “‘Belki bu kitabın takma adı olabilirdi” diyor Psikiyatr Yankı Yazgan. Belki... Ama aslında “Sorular... Sorular” da olabilirdi, yahut “Hayat”. Hoş, Psikiyatr Engin Geçtan’ın da bu adı taşıyan bir kitabı var ama Yazgan’ın kitabına o takma adı ben koyacak olsaydım yine de “Hayat” derdim. Zira kitabında hayatı anlatıyor Yazgan, bütün o tatlı telaşıyla. Öyle bilimsel, üst perdeden bir üslupla da değil, ilginç ayrıntılarla, eğlenceli karikatürleri eşliğinde, sanki az sorumuz varmış gibi, yeni sorular da takarak peşimize... Bu süreçte kendinizle de yüzleşiyorsunuz kaçınılmaz olarak ki bu da kitabın hediyelerinden biri.
Kitap, Türk Kahvesi, Mutluluk, Başkaları, Aşk, Zemin ve Zaman, Sınırlılıklar olmak üzere altı temel bölümde toplanıyor. Her birinin içinde, farklı başlıklar altında kısa kısa denemeleri yer alıyor Yazgan’ın. Ali Nesin’in dediği gibi matematik doğru soruyu sorma sanatıdır ve “Bir Tatlı Telaş” da sorduğu sorular üzerinden bakarsak sağlam bir matematiğe sahip. Zaman zaman insanın içine kurt düşüren, zaman zaman kafasında şimşekler çaktıran, gülümseten, şaşırtan, yol aldıran sorular soruyor Yazgan. “Gündelik hayatımızın telaşını tatlı tatlı yaşamayı öğrenmek, cevabı kesin olmayan sorulara soru katmaktan geçer” diyor.
Neler yok ki kitapta... Erkeklerin niye yol sormadığını, ağlamadığını anlatıyor misal. İstanbul’un mizaç analizini yapıyor. Amerika’nın cazibe merkezi oluşunda, ülkenin tarihsizlik ve kültürsüzlük sorununun etkisini inceliyor. Enginar sevmemekle “hemencilik, bekleyememe” dürtüleri arasındaki bağa dikkat çekiyor. Sıcak, sakin bir gülümsemenin evrensel bir ‘güvendesin’ mesajı sayılmasının annelerin yüzünden başlamış olabileceğini söylüyor. Cesaretin ilk adımının korkmak olduğunu vurgularken, aceleciliği telaşın hayırsız akrabası şeklinde tanımlıyor. Pop psikoloji gurularının “şimdi ve burada’ya odaklan” önerilerinin yaratacağı talan ekonomisine dikkat çekiyor. Ölümsüz aşk arayışımızla ayrılık korkusunu karşılaştırıyor. Yerelden, evrensele, hayatın altından girip üstünden çıkıyor velhasıl.
Kitaptaki denemeler içinde en ilgimi çekenlerden biri de ‘mutluluk’la ilgili olanıydı. “Mutlu olmak için mücadele gerekir” diyor Yazgan: “İnsan beyninin doğal hali pek ‘olumlu’ sayılmaz’; eğitim, sosyal yaşam, çalışma, o bizi zorlayan şeyler beynimizi aktifleştirerek iyimser düşünce sisteminin egemen olmasını sağlar. Depresyon, gayretle örülen bu iyimserlik kılıfının çıkması, derinin sıyrılıp alttaki dokuların belirivermesi gibi can acıtıcı bir etki gösterir. Mücadeleye ara verdiğinizde, sıkılmaya hazır olun.” Bir de örnek veriyor, pazar günleriyle ilgili. Pazar günlerinin ne yapacağımızı tam bilemediğimiz, bir türlü karar veremeden akşamı ettiğimiz, sonra da boş boş geçti diye hayıflandığımız günlerin başında geldiğini söyleyip ekliyor: “Sıkılmak, boş durduğumuzdaki sıkıntıdan çok farklıdır. Boş durmaya tahammül edebilenler, en mücadelecilerimizdir”.
Bugün günlerden pazar. Siz boş durmaya tahammül edebilenlerden misiniz?
Neler yok ki kitapta... Erkeklerin niye yol sormadığını, ağlamadığını anlatıyor misal. İstanbul’un mizaç analizini yapıyor. Amerika’nın cazibe merkezi oluşunda, ülkenin tarihsizlik ve kültürsüzlük sorununun etkisini inceliyor. Enginar sevmemekle “hemencilik, bekleyememe” dürtüleri arasındaki bağa dikkat çekiyor. Sıcak, sakin bir gülümsemenin evrensel bir ‘güvendesin’ mesajı sayılmasının annelerin yüzünden başlamış olabileceğini söylüyor. Cesaretin ilk adımının korkmak olduğunu vurgularken, aceleciliği telaşın hayırsız akrabası şeklinde tanımlıyor. Pop psikoloji gurularının “şimdi ve burada’ya odaklan” önerilerinin yaratacağı talan ekonomisine dikkat çekiyor. Ölümsüz aşk arayışımızla ayrılık korkusunu karşılaştırıyor. Yerelden, evrensele, hayatın altından girip üstünden çıkıyor velhasıl.
Kitaptaki denemeler içinde en ilgimi çekenlerden biri de ‘mutluluk’la ilgili olanıydı. “Mutlu olmak için mücadele gerekir” diyor Yazgan: “İnsan beyninin doğal hali pek ‘olumlu’ sayılmaz’; eğitim, sosyal yaşam, çalışma, o bizi zorlayan şeyler beynimizi aktifleştirerek iyimser düşünce sisteminin egemen olmasını sağlar. Depresyon, gayretle örülen bu iyimserlik kılıfının çıkması, derinin sıyrılıp alttaki dokuların belirivermesi gibi can acıtıcı bir etki gösterir. Mücadeleye ara verdiğinizde, sıkılmaya hazır olun.” Bir de örnek veriyor, pazar günleriyle ilgili. Pazar günlerinin ne yapacağımızı tam bilemediğimiz, bir türlü karar veremeden akşamı ettiğimiz, sonra da boş boş geçti diye hayıflandığımız günlerin başında geldiğini söyleyip ekliyor: “Sıkılmak, boş durduğumuzdaki sıkıntıdan çok farklıdır. Boş durmaya tahammül edebilenler, en mücadelecilerimizdir”.
Bugün günlerden pazar. Siz boş durmaya tahammül edebilenlerden misiniz?