Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | "Hayatta ben en çok babamı sevdim"

"Hayatta ben en çok babamı sevdim"

25 Haziran 2017 - 05:06
Hayatının merkezine kitapları koymuş biri olarak okuduğum en özel kitaba gelince... 40'ımdan sonra fark ettim ki, o, babamdı. Ömrüm onu okumakla geçti, anlamaya çalışmakla
İlkokulu bitirdiğim yaz, bir koli kitapla eve geldi babam. İçinden Can Yayınları'nın, sırtı kırmızı kalpli, kapakları beyaz, 25 - 30 kitabı çıktı. Kütüphanemi kurmaya onlarla başladım. Marangozda raf yaptırdı babam. Akçaağaç rengi. Hepsini özenle dizdim.
 
Onun hediyesi kitaplarla temeli atılan ve yıllar içinde bulduğum her kuruşla geliştirdiğim kütüphanemle birlikte büyüdüm. Çok güzel kitaplar okudum. Hocam oldular, yol arkadaşım, kardeşim. Gitmediğim yerlere gittim; Paris'i ilk kitaplarda gördüm, Simone de Beauvoir ile Sartre kırlara uzanmış kitap okurken, kendimi yanlarında hissettim. İnce Memed'le Çukurova'yı gezdim. Leyla Erbil ile insan zihninin tekinsiz dehlizlerinde kaybolmadan ilerledim. "Ve hiç gözyaşı dökmemek, yaşamamaktır" diyordu Marguerite Duras, onu dinleyip kendime olancasıyla yaşama izni verdim. Siyahlara yapılan mezalimi Toni Morrison'un kitaplarından öğrendim. Tutunamayanları Oğuz Atay'la tanıdım. Uzayıp gider bu liste. Ne mutlu bana ki, kitaplarla iç içe bir iş hayatım da oldu. Onları basılmadan önce okuma, yazarlarıyla tanışma, röportajlar yapma şansım...
 
Hayatının merkezine kitapları koymuş biri olarak okuduğum en özel kitaba gelince... 40'ımdan sonra fark ettim ki, o, babamdı. Ömrüm onu okumakla geçti, anlamaya çalışmakla. Zira gelgitli bir ilişkimiz oldu. Mutlu bir baba kızdan sorunlu olanına uzanan, ben o kitabın satır aralarını okumaya başladıkça aramızın düzeldiği... Altını kırmızı kalemlerle çizdiğim satırları çoktur. Canımı yakan, gözümün yaşını dizime indiren... Kimi bölümlerinde bir lunaparkta beni dönme dolaba bindiren, korkmayayım diye ellerimi sımsıkı tutan... Sayfalarca 'iyi insan' olmayı anlatan. Şefkati hiçbir kitapta olmadığı kadar güzel tasvir eden. Kahramanının küçük kızına sarı lacivert uçurtmalar yapıp göklere saldığı, kız her ne kadar Galatasaraylı'ydıysa da... Geçirdiği ağır hastalığa dek, dilbilgisini, ayrı yazmayı başarabildiği -de'leri, - ki'leri, çift i'li 'tabii'leri, devrik cümleleriyle ustaca kullanan. Editör kabul etmeyen biri olduğu için kimi hataları hiç değişmeden kalan. Ama onları kabul de eden. Serüven dozu bol. Felsefi biraz. "Karşılıksız aşk" hikayesi çokça. Şairane denemese de kendine has bir şiiri olan. Okudukça, olay örgüsü derinleşen.
 
O kitaptır ki "Çocuklukta babanın koruyucu kanatları altında olmaktan daha güçlü bir gereksinim düşünemiyorum" diyen Freud'un haklılığını gösterdi bana. Gerçekten de çocukluğumda en gereksindiğim şey, sığındığım o kanatlardı. Orası benim evimdi. Büyüyüp insanın gerçek evinin kendisi olduğunu anlamamı sağlayan da o kitabın kahramanıydı.
 
O kitaptır ki, bana baba olmanın, hele babam gibi beş kız çocuğu sahibi bir baba olmanın zorluklarını öğretti. Sorumluluk duygusunun ağırlığını... Babaların yanlışlardan azade olmadığını... Kız çocuklarının babalarındaki yanlışları başka erkekler üzerinden değiştirmeye meyilli olduğunu... Zaten de çoğunlukla babalarına benzer erkekler seçtiklerini... Bu formülün asla sonuç vermediğini...
 
O kitaptır ki, hayatın mucizevi yanları olduğunu, baba - kız ilişkisi ne kadar sarpa sararsa sarsın, günün birinde düzelebileceğini fısıldadı satır aralarında. Bazen bunun için biraz fazlaca beklemek gerektiğini... Daha birkaç ay önce, çocukluğumdan sonra ilk kez, hep bir arada olduğumuz ama aramızdaki garip mesafenin aşılamadığı onca yılın ardından başımı babamın göğsüne yaslayıp, ellerini tutabilecek cesareti bulduğumda... Gözlerinin içine bakıp "Hayatta ben en çok seni sevdim" itirafını yaptığımda.
 
O kitaptır ki, annemin ne şahane bir kadın olduğunu fark ettirdi. Benden çok daha iyi bir okur olduğunu da. Anlamadığım yerleri o açıkladı bana. "Babacı" halime gönül koymadı. İyi bir ilişkimiz olsun diye elinden geleni yaptı.
 
Ve o kitaptır ki, dünyaya bin kez gelsem babamın babam olmasını isteyeceğimi gösterdi. O ela gözleri yeşil hareli, uzun boylu, yakışıklı, kahkahası kocaman adamın geç fark etsem de en boranlı günlerimizde bile hayatıma ne çok değer kattığını, onu okuyarak insanı okumayı söktüğümü...
Benim hiç babam ölmedi. Öldüğünde ben de muhtemelen Cemal Süreya gibi kör olacağım. Ama o kitabı okumuş olmanın ayrıcalığıyla, huzuruyla... Ben ondan önce ölürsem de durum değişmeyecek.
Her şey için teşekkür ederim babam. Babalar Günü'n kutlu olsun. Senin ve tüm babaların...