Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | “Hayat da tango gibi…”
12 Aralık 2013 - 02:12
İstanbul Devlet Tiyatroları’nın sahneye koyduğu 'Son Tango' adlı oyunun yazarı Özcan Özer. Yönetmen koltuğunda Murat Sarı oturuyor. Sahnelemesi kusursuz görünüyor
Seyirciler salona yerleşirken, oyuncular da sahnedeki Tango Bar’da kendi aralarında sohbet ediyor. Onlar bizden önce gelmişler belli ki. Keman ve piyano sesleri yükselirken bardan, masalardan birinde dört kadın kırmızı şaraplarını yudumluyor, kahkahalar atarak. Bir başka masada mutsuz ve yalnız bir kadın, diğerinde onu kesen şişman bir adam…  Fötr şapkalı takım elbiseli bir diğeri gazetesini okuyor, önünde viski kadehi. Sahne giderek kalabalıklaşıyor. Işıklar sönüp, oyun başladığında tam 25 kişi oluyorlar:  Arjantin Buenos Aires’ten bir grup insan. 70’li yılların sonundayız. Cunta dönemindeki Arjantin’de.  Ülke ekonomisi bozulmuş, iç savaşta yorgun düşen  halk yoksul, gelir uçurumu büyümüş. Ama ortada ABD ile işbirliği yaparak zenginleşmiş birtakım adamlar dolaşıyor. 
 
Tango Bar’daki kadınların büyük çoğunluğu hayat kadını. Bol içkiyle, darbe gerçeğini unutmaya çalışıyorlar. Belki de kendi gerçeklerini, kadın olarak ödedikleri bedelleri… Barın sahibi Catalina’nın en büyük arzusu, kızı Maria’yı bu müptezel hayatın dışında tutabilmek. Tabii ki zengin bir adamla yapacağı izdivaç neticesinde... Maria ise Pedro’ya aşık. Cuntaya karşı kurulan komitelerden birinin üyesi “çulsuz devrimci” Pedro’ya.
 
‘76 darbesinin ilk yılları... 83’e kadarki süreçte 30 binden fazla insanın katledileceği…  Sahnedeki herkesin bakışlarında bu sıkıntılı dönemin gölgeleri dolaşıyor. Ve onlar ‘hüznü dans etmek’ denen tangoya sığınıyorlar. Yaşadıkları acının çığlığını tango yoluyla atıyorlar.  Hayata tutunmaya çalışıyorlar. “Bu ülkede insanlar, aklına takılan tangoların sözleriyle düşünür,” diyorlar.
Derken bir gün ülkenin zenginlerinden, Amerikalılarla ortaklığı bulunan Jose çıkageliyor. Bütün isteği Maria’yla evlenmek. Catalina’nın canına minnet ama Pedro da Pedro, Maria için. Ne var ki, kendini ülkesinin kurtuluşuna adamış, ülke dışına çıkması gerekenlere yardım eden sendika üyesi  Pedro çok az zaman ayırabiliyor Maria’ya. Onun görüşü bardakilerden ayrılıyor: “Bu ülke tango yapılarak kurtarılamaz”.  Sevgilisinin ideallerinin birlikte olacakları zamandan çalmasına, onun sık sık ortadan kaybolmasına  dayanamıyor Maria ve bir öfke anında tek kurtuluşun Jose olduğuna karar veriyor. Tango Bar’da, eğlenceli bir düğünle Jose’yle evleniyor. 
 
Evlenip dans etmekten, hüznünü içki şişelerine boşaltmaktan kurtulacağını düşünen Maria, düğün gecesi korkunç bir hayalkırıklığı yaşıyor. Kocasının arkadaşlarından birini bıçaklıyor. Ardından Pedro yeniden ortaya çıkıyor; Jose’yle kavga kıyamet, bardaki herkesin karıştığı… Bundan sonrası art arda gelen başka felaketler…
 
İstanbul Devlet Tiyatroları’nın sahneye koyduğu 'Son Tango' adlı oyunun yazarı Özcan Özer. Yönetmen koltuğunda Murat Sarı oturuyor. Sahnelemesi kusursuz görünüyor. Onca kişi müthiş bir uyum içinde. Kime baksanız başka bir hikaye geçiyor yüzünden. Hepsi oraya ait. Ne fazlalar ne de eksik. Maria’da Selin Tekman, Pedro rolünde Barış Bağcı insanın yaşamak istediğiyle yaşamak zorunda kaldığı arasındaki çatışmayı başarıyla canlandırıyorlar. Anne Catalina’da Zeliha Güney, o dönem kadınlarının dramını ustalıkla anlatıyor. 
 
Oyunun cümlesi “Hayat da tango gibi”… Gerçekten de öyle değil mi? Sert. Zaman zaman yumuşak. Adını ‘dokunmak’ fiilinden alan… İçinde kalpkırıklığını da umudu da barındıran. Doğaçlamaya uygun. Muhteşem bir müziğin ritmine kendine bırakan adımlar… Neşesi de bol, öfkesi de… Aşkla, tutkuyla yapılan bir dans. Hayat gibi işte…  Özetle, “Son Tango”dakiler sadece dans etmiyor.