Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Elif Tanrıyar | Fırtınalı çeviri denizinde bir deniz feneri

Fırtınalı çeviri denizinde bir deniz feneri

19 Ekim 2017 - 11:10 | Rus resminin en önemli isimlerinden İlya Repin'in, Vladimir Lensky ile Yevgeni Onegin arasındaki düelloyu resmettiği suluboya tablosu (1899).
Puşkin’in ilk manzum romanı, dünya edebiyatını etkileyen "Yevgeni Onegin", orijinal dilinden tam çevirisi Alfa Yayınları’ndan Sabri Gürses çevirisiyle yayımlandı
Edebiyat ve kitapların dünyasında bu aralar en çok Dan Brown’ın “Başlangıç”ını konuşuyoruz. Brown’ın yeni kitabı uzun süredir bekleniyordu. Dolayısıyla çıkmadan öncesi de sonrası da doğal olarak büyük bir rüzgar yaşattı. En güzeli de ortaya beklediğimize değen güzel bir kitap çıktı. Dan Brown ve “Başlangıç” ayrı bir yazının konusu… Ben bugün başka bir kitaptan bahsetmek istiyorum.
 
Geçtiğimiz hafta “Başlangıç” kadar ses çıkarmasa da çok değerli bir edebiyat olayı daha yaşandı. Büyük Rus şairi ve yazarı Aleksandr Puşkin’in ilk manzum romanı olan ve kendisinden sonra gelen tüm Rus romanlarını, dolayısıyla da aslında dünya edebiyatını ve romanları etkileyecek olan "Yevgeni Onegin"in orijinal dilinden tam çevirisi Alfa Yayınları’ndan yayımlandı. Üstelik bu kadarla da kalmadı, Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov, kitabın çevirmeni olan Sabri Gürses’e törenle bir de teşekkür mektubu sundu.
 
Gürses bu romanın önemine dair, “'Yevgeni Onegin' şairin ölümsüz şiiridir, Rusya’da hala ezberlenir, filmleri yapılır, Rus dilinin zenginliğinin bir kanıtı sayılır, çevirmenlerin zirvesidir, yazarların, şairlerin hayalidir,” diyor ve şunların da altını çiziyor; “Eserde anlatılan olaylar başından geçmiş midir, kahraman Aleksandr Puşkin’in ta kendisi midir? Yoksa bir arkadaşı mıdır? Puşkin, eserde onu tanıdığı biri olarak, Neva Nehrinin kıyısında gezindikleri biri olarak anlatır, hatta bir resmini çizer. Belki de diğer kahraman, Lenski ile Onegin, ikisi birden Puşkin’i temsil etmektedir. Bu şiir her koşulda sadece Onegin’in özensiz, mirasyedi hayatı, Lenski’nin kayıp hayalleri ve savruk aşk hikayelerinden ibaret değildir -bu eserde bir kuşağın dramı saklıdır. Büyük umutlar besleyen ve büyük hayal kırıklıkları yaşayan liberal Rus aydınlarının dramı… Yabancı mürebbiyelerden beş dil öğrenmek ve kolejde eğitim almak, Londra ve Paris modasına uygun giyinmek ve Avrupa edebiyatı okumak, çamursuz şehirler, geniş yollar ve hoşgörülü, özgürlükçü bir yönetim hayal etmek mümkündür, fakat sonuç ya genç yaşta hayal kırıklıklarıyla ihtiyarlamak ya atadan miras kalan topraklarına çekilip toprak köleleriyle, ölü canlarla düzen aramak ya da Rusya’nın uçsuz bucaksız genişleyen topraklarında mahkum ve sürgün hayatı yaşamaktır. Puşkin bu eserde bütün bu konuları ele alarak 19. yüzyıl klasik Rus edebiyatının yazacağı hemen her şeyi bir şiire toplamış sayılabilir.”
 
"Yevgeni Onegin"in ana katmanında 18. yüzyıl Rusya’sında yaşayan liberal bir genç, bir Rus dandy’si Yevgeni Onegin’in hayatından yaklaşık otuz yıllık bir kesit, kesik kesik anlatılır. Roman kahramanın ağır hasta olan amcasını ziyaret etmek üzere köye doğru yaptığı yolculuğun tasviriyle başlar. Onegin, amcasının ölümünün ardından onun tüm mal varlığının sahibi olur. Böylece romanda taşradaki köy hayatını ve diğer toprak sahiplerini de tanımaya başlarız. Romanın bir diğer kahramanı daha vardır. Lenski, yurtdışında okumuş aydın bir toprak sahibidir ve çalışanlarını da özgürlükçü fikirlerle yürütmeye çalışmaktadır. İki genç dost olurlar. Derken devreye Lenski’nin nişanlısı Olga ve kız kardeşi Tatyana da girer. Bu noktadan sonra olaylar hızla gelişir. Çiftler arasında yaşanan karmaşık ilişkiler bir düelloya, düello ise Lenski’nin ölümüne neden olur. Onegin köyü terk eder. Yıllar yılları kovalar ve bir gün Tatyana ile Onegin’in yolları yeniden kesişir…
 
“Fakat asla eser bu kadar değildir,” diyor Sabri Gürses.“Puşkin hem kendine has bir biçim getirmesiyle, hem sık sık araya girerek başka bir hikaye anlatarak, karakterler üzerine yorum yaparak ya da dönemin alışkanlıklarını alaya alarak geliştirmesiyle, hem de arada belirsizlikler, eksik bölümler bırakarak okuru şaşırtmasıyla eseri eşsiz bir esin kaynağı haline sokmuştur. Biçimsel açıdan ise YevgeniOnegin hem yenilikçidir hem de dönem edebiyatının kalıpları içinde yer alır.”
 
Bu noktada ben de “Fakat asla çevirisi de bu kadar değildir,” demek istiyorum. Gürses’in hikayesini dinleyince adeta bir kitaplık değil bir ömürlük çeviri projesiyle karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz. Öte yandan kitap yalnızca manzum romanın çevirisinden oluşmuyor. Gürses, Rus kültürüne yabancı olan okurların metne yakınlaşabilmesi için dönemle ilgili resimler, tablolar, notlara da yer vermiş. En ilginci de kitaba bizzat Puşkin’e ait siyah beyaz çizimleri de koymuş. Onun çalışma notlarını, kitabın oluşum sürecine dair Puşkin’e ait nice belgeyi de özenli bir arşiv çalışması olarak kitaba eklemiş. Kendi notlarıyla da okura yol göstermeye, dolayısıyla Rus kültürüyle ilgili ne öğrendiyse aktarmaya çalışmış.
 
Sabri Gürses bu zorlu ve uzun yıllara yayılan çeviri sürecine dair “Yevgeni Onegin’in küresel çeviri tarihi başlıbaşına bir macera kitabı konusudur,” diyor.“Ben esere ilk kez 1995 yılında, Rus şiirinin bir başyapıtı olması yüzünden ilgi duydum; sonra Nabokov’un onun üzerine yarattığı anıtsal şerh ve çeviriyi tanıdım. 1999 yılında ilk kez eseri çevirmeye başladım, yavaş yavaş birkaç bölüm çevirdim, derken 2003 yılında eser iki çeviriye kavuştu. Fakat birinin çeviri dilinde kolayca görünen apaçık hatalar ve şiiri olduğu şey olmaktan çıkaran yerelleştirmeler, diğerinin çeviri dilindeyse abartılı bir kendine özgülükten gelen okunmazlıklar vardı. Her ikisi de, kanımca, okuru değil, kendi şairliklerini, şiirsel ya da çevirisel yeteneklerini öne çıkaran çevirilerdi. Ardından, eseri ilk çeviren olamayınca ilk inceleyen olmaya yöneldim ve 2005 yılında Nabokov’un çeviri ve şerh macerasını inceleyen, Türkçede şiir çevirisiyle ilgili fikirlerin genel bir tarihini değerlendiren ve Nabokov’un çeviri yaklaşımını Türkçedeki çevirilerin yaklaşımları çerçevesinde değerlendiren bir çeviribilim yüksek lisans tezi yazdım: ‘Çevirmeni Çevirmek: Nabokov’un 'Eugene Onegin' Çevirisi ve Türkçe Onegin Çevirileri.’ Sonra, yine de çevirmek, çabamı tamamlamak arzusu yakamı bırakmadı ve yola devam ettim.”
 
İyi ki de yola devam etmiş ki bugün örnek alınacak, önemli bir çeviri başarısını ve dünya edebiyat tarihinde kritik bir öneme sahip bir eseri elimizde tutuyoruz. Peki, çevirisini tamamladıktan sonra kendisi neler söylemek istiyor…
 
“Ve açıkçası, gördüğüm örneklere bakarak şunu söylemekten kendimi alamayacağım: 'Yevgeni Onegin'in önceki aktarımları genel olarak eserin anlamını ve özünü bozdu ve bizi bütün konularıyla çağdaşımız gibi okuyabileceğimiz büyük bir şiirden yoksun bıraktı. Sanırım, on yedi yıllık bir sürecin sonunda ortaya çıkan bu anlama bağlı serbest şiir çevirisiyle, bir kaynak ve rehber, yani fırtınalı çeviri denizinde kayalıkları gösteren bir deniz feneri ortaya koymuş olmayı umut edebilirim. Kendimi Tercüme Dairesinden aldığım 'Yevgeni Onegin' çevirisi işini nihayete ulaştırmışım gibi hissediyorum. Ve aynı zamanda, anneme, 1999 yılında hasta yattığı hastane koğuşunda başladığım 'Yevgeni Onegin' çevirisini yetiştirmiş, teslim etmişim gibi hissetmek istiyorum; Onegin’in o enfes ilk kıtasını hasta yatağının başında çevirmek akıl almaz, unutulmaz bir deneyim olarak kaldı hayatımda. Umarım, çeviri öyle olmuştur ki okur da benim kadar katabilir bu şiiri hayatına."