Beyoğlu’nda Sabahattin Ali’yle karşılaşacaksın, şaşırma!
Küratörlüğünü Sevengül Sönmez’in yaptığı “Şehirlere Alışamadı: Sabahattin Ali’nin Şehirleri” sergisi, yazarın yaşamı boyunca bulunduğu Anadolu şehirlerine ve Berlin’e onun gözünden bakmayı amaçlıyor.
Bugünlerde, Beyoğlu’nda Sabahattin Ali’ylekarşılaşacaksın ey okur, sakın şaşırma! Orhan Veli’nin Gemlik’le ilgili ünlü sözünü burada biraz değiştirerek kullanmaktan kendimi alamadım. Çünkü ani bir sevinci müjdeleyen bu sözler, bugünlerde tam da Sabahattin Ali severlerin halini anlatmış oluyor sanki. İstiklal Caddesi’nde yürürken Galatasaray Meydanı’na vardığınızda, Yapı Kredi Kültür Merkezi’nin yeni binasında sizi Sabahattin Ali karşılıyor. O sıcak gülümsemesiyle…
Bir başka deyişle Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, Sabahattin Ali’nin kendi kaleminden anlatımıyla kurgulanan bir Sabahattin Ali sergisine ev sahipliği yapıyor. Küratörlüğünü Sevengül Sönmez’in yaptığı “Şehirlere Alışamadı: Sabahattin Ali’nin Şehirleri” sergisi, genel tasarım olarak Sabahattin Ali’nin yaşamı boyunca bulunduğu Anadolu şehirlerine ve Berlin’e yazarın gözünden bakmayı amaçlıyor.
İşte “Şehirlere Alışamadı: Sabahattin Ali’nin Şehirleri” sergisi, tam da yine aynı şeyi yapıyor ve Sabahattin Ali’nin ayak izlerinin peşinde Cumhuriyet’in ilk yıllarında Anadolu şehirleri ve Berlin’deki yaşamına odaklanıyor. Eserler, filmler, çektiği fotoğraflar ve müzikler eşliğinde, yazarın kendi kaleminden anlatımıyla kurgulanan sergi, Ali’nin yakınlarının anılarına da yer veriyor. Örneğin yakın dostlarından Melahat Togar onun bu ilk bakışta dikkat çeken farklı enerjisini ve belli ki tek bir hayata sığmayan enerjisini, sergide de yer alan şu satırlarda ne de güzel anlatıyor; “Bir 1928 günüydü. Küçük bir öğrenci grubu, Sirkeci’den yola çıkan trenle Avrupa’ya gidiyordu: Çeşitli dallarda öğrenim yapmak üzere devlet tarafından Almanya’ya gönderilen bu grubun içinde Sabahattin Ali de vardı. (…) S. Ali ile tanışmamız işte bu yolculukta oldu. İlk bakışta ötekilerden ayrılıyordu: Hareketli, şakacı, konuşkan, sempatik bir genç. Sınırları geçtikçe, istasyonlarda durdukça, bütün gördüklerini ilgi ile izliyor, sanki her şeyi hiç çıkmamacasına belleğine yerleştirmek istiyordu. Bunu sonradan, beraber geziler yaparken de saptadım: S. Ali çok iyi bir gözlemciydi.”
Bugüne dek Sabahattin Ali’ye dek yaptığı kapsamlı araştırmalarıyla tanınan Sevengül Sönmez, sergiyi Ali’nin gezmeyi çok seven kişiliğinden aldığı ilhamla kurgulamış ve serginin adını da ona çok yakışan bir şekilde Kuyucaklı Yusuf’tan aldığı bir cümleyle belirlemiş; “Şehirlere Alışamadı”
Bu sergi pek çok ilkleri de barındırıyor. Sabahattin Ali’nin Sivas-Kayseri-Erzincan-Zonguldak gezi notları ve bu gezide çektiği fotoğraflar, Balıkesir Öğretmen Okulu’nda tuttuğu günlük, Kürk Mantolu Madonna’nın taslakları, Almanya’dan Mustafa Seyit Sutüven’e yazdığı “Mustafa’ya Mektup” şiiri, Nahit Vedat Fıratlı ve Ayşe Sıtkı İlhan’a yazdığı mektuplar sergide ilk kez izleyenlerle buluşuyor.Sergide ayrıca Sabahattin Ali Arşivi’nden çıkan yeni belge ve fotoğrafların yanı sıra Tarih Vakfı Arşivi ve Ömer M. Koç koleksiyonundaki belgeler de bulunuyor.
Öte yandan ‘şehirler’ yalnızca fiziksel mekanlar değildir. Zihinsel mekanları da ifade edebilir. Sergiyi gezerken yalnızca onun harita üstünden tüm yaşamı boyunca çeşitli nedenlerle uğradığı, bir süreliğine yaşadığı ya da konakladığı şehirleri, yaşamına yaptığı kişisel izdüşümlerle, üstelik bizzat kendi çektiği fotoğrafları eşliğinde izlemekle kalmıyorsunuz. Bir yandan da onun ‘zihnindeki şehirlere’ konuk oluyor ve özel yaşamında iz bırakan insanları, zamanları ve durakları, yaratıcılığının dışavurumları eşliğinde tanımış oluyor, okumaktan satırlarını ezbere bildiğiniz çoğu eserinin şekillenme sürecini de görmüş oluyorsunuz. Örneğin “Hanende Melek”in ‘Melek’inin şarkı söyleyen sesinin çınladığı kahvenin yer aldığı Yozgat’ın, “Hasanboğuldu”nun‘Hasan’ının dolaştığı Kazdağları’nın ya da “Kürk Mantolu Madonna”nın‘Maria Puder’inin topuk seslerinin çınladığı Berlin sokaklarının yazarının ruhuna nasıl nüfuz edip de, Ali’nin bu unutulmaz karakterlerin seslerini ilk nasıl duyduğuna adeta yaşayarak tanık oluyorsunuz.
Öyleyse gidin, eğer hala ziyaret etmediyseniz bu sergiyi gezin. Yazı masasını, onun neredeyse kendisi kadar ünlü olan çerçevesiz yuvarlak gözlüklerini yakından inceleyin. Sonra da “Kürk Mantolu Madonna”nın el yazısı orijinal taslaklarını görme şansına erişin. Ve tıpkı benim gibi Ali’nin Berlin fotoğraflarında, Maria Puder’in gülümsemesinin hayal meyal izlerinin peşine düşün. Çünkü onlar yalnızca Sabahattin Ali’nin değil, tüm yaşamı boyunca onu okuyarak kendinden bir parça kılan siz okurlarının da ortak belleğinden ve kişisel tarihinden parçalar artık…
"Yolculuklar bana zevk verir. Bu zevkte varacağım hedefin zevki dahil değildir. Yolculuk, bu bir yerde durmadığını, hareket ettiğini bilmek şuuru, bu bir yere bağlanıp kalmaktan kurtuluş başlı başına tatlı bir şeydir.”
Sabahattin Ali