Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Elif Tanrıyar | “Beş harf”li bir rivayet…

“Beş harf”li bir rivayet…

19 Mart 2018 - 12:03 | Fatma Tülin "İlk Fısıltı"
EKAV / Eğitim, Kültür ve Araştırma Vakfı’nın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle,Döne Otyam ve Yasemin Bay küratörlüğünde düzenlediği, “Beş Harf” adlı karma sergi 7 Nisan’a dek Ekavart Gallery’de izleyiciyle buluşuyor.
Cemal Süreya, kadını anlatan ünlü şiirinde şöyle der;
 
“bir kadını ortadan ikiye böl…
yarısı annedir,
yarısı çocuk,
yarısı sevgili
yarısı aşk...
duyanlar bunu bilmez,
görenler anlamaz bunu!
yarısı rivayettir,
yarısı gece.”
 
Geçtiğimiz hafta ziyaret etme şansına sahip olduğum bir sergide, gözlerim duvarlardaki eserlerin üstünde dolaşırken, zihnimde de hep bu şiirin dizeleri yankılanıyordu. Ama ondan öncesi de vardı. ‘İlk fısıltıyı’ duyduğum an…
 
Küratörler Yasemin Bay ve Döne Otyam
 
Ekavart Gallery’de “Beş Harf” adlı sergiyi küratörlerinden Yasemin Bay ile birlikte geziyoruz. Bay, bu serginin Döne Otyam ile birlikte iki küratöründen biri… Ekavart’ın kurucusu ve yöneticisi İnci Aksoy, onlara 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle bir sergi düzenleme teklifiyle geldiğinde, aynı zamanda yakın dost da olan ikili kısa zamanda, kendilerini dahi şaşırtacak bir paralellikte seçimler yaparak bu sergiyi oluşturmuşlar.
 
Bu arada sırası gelmişken ekleyelim. Ekavart Gallery, bir EKAV Vakfı kuruluşu. Etkinliklerden elde edilen geliri sanat dalında eğitim gören bursiyerlerine aktararak geleceğin sanatçılarına destek olan ve bu yıl 26. yaşını kutlayan EKAV Vakfı, “Sanat Geliştirir, Sanat İyileştirir, Sanat Birleştirir” sloganıyla çalışmalarına devam ediyor.
 
Peki, serginin adı olan “Beş Harf” neyi ifade ediyor? Bay, bunu “Tarih boyunca kadına pek çok sıfat yüklendi,” diyerek anlatmaya başlıyor.“İnsanın başına gelen tüm bela ve felaketlerin sebebi kadındı. Kadın iffetliydi. Kadın anlayışlı, nazik, sevecendi. Ya da güçlü. Kadın bir çiçek gibiydi; korunması, kollanması, üzerine titrenmesi gereken… Kimileri onu ‘erkek gibi’ olduğu için alkışladı. Bazen de ‘femmefatal’di kadın. Ya da bir tanrıça...Oysa ‘kadın’, tüm bu sıfatlardan azade ya da tam tersi tüm bu sıfatları içinde barındıran ‘beş harf’li bir kelime değil mi? Bir kimliğe sığdırmaya çalışmadan bakılamaz mı? Bir kadında bin kadının hikayesi anlatılabilir mi? “Beş Harf” adlı bu sergide, biz yapıtlar üzerinden kadınlara atfedilen tüm kimlikleri sorgulamaya ve onun hikayesini sanatın sesiyle anlatmaya çalıştık.” Ve sonra şunu da ekliyor; “Ayrıca unutmamak gerekir ki ‘erkek’ de beş harfli bir kelimedir…” Tam da üstünde uzun uzun düşünülecek bir cümle değil mi sizce de?
 
 Aykut Cömert  "The Doll"
 
 
 
Ve sonra önce Ahmet Müderrisoğlu’nun sizi girişte karşılayan heykel çalışması ile Banu Kaplancalı’nın tiyatro kulislerinden anları yansıtan fotoğraf çalışmalarını selamladığımız kısa bir koridoru geçip, sağa doğru döndüğümüzde serginin ana mekanına geliyoruz. Ve işte o an, onunla karşılaşıyorum. Tam karşıdaki duvarda yer alan büyük boy bir kadın portresiyle… Kadın aslında belli belirsiz gülümsüyor ama yanında ona eşlik eden büyük bir gözyaşı damlası eşliğinde… Ve tuhaftır sanki bir ses duymuş gibi irkiliyorum. Bu eser Fatma Tülin’e ait. Adı ise duyunca adeta bildiğimi hissettiğim, “İlk Fısıltı”… 2016 tarihli bu eserin Tülin için de ayrı bir yeri var. Çünkü ilk kez bir dizi portre çalışması yapmaya, bir anlamda ona ilk kez fısıldayan bu eserle başlamış. 
 
Ve sonra adeta diğer eserler de fısıldamaya başlıyor. Fatma Tülin’in çapraz karşısında yer alan Cengiz Özer’in bir işi olan bir diğer kadın portresi de adeta Tülin’inkiyle karşılıklı selamlaşıyor. Bu çok daha kendinden ve varlığından emin bir kadının, varlığını sakınmadan duyuran, cüretkar bakışlı bir portresi… Onun yanında yer alan Gökçe Er’in işiyle ise sanki aralarında daha sessiz tonda, başka bir konuşma sürüyor. Yalnızca, duvar kağıtlarının arkasından bakan üç çift kadın gözünü gördüğümüz bu iş, Özer’inki ne kadar kendini görünür kılan bir kadını gösteriyorsa, bir o kadar geri planda, sessiz saklı, içerdeki görünmekten çekinen kadınları simgeliyor adeta. 
 
                                                                             Banu Kaplancalı 
 
 
 
Fatma Çakmak, fotoğraf üstüne kendine has tekniğiyle gerçekleştirdiği resimleriyle,farklı sosyal gruplardan kadınları tam da serginin ana fikrinde olduğu gibi aynı anda hem tüm kimlikleriyle hem de onlardan tamamen azade bir şekilde tüm yalın gerçekliğiyle yansıtırken; Tomur Atagök ise tarihte öne çıkmış, kendine yer bulmuş, ilkleri başarmış kadınları bir ana tanrıça figürü üstünde işliyor. Sena’nın “Gerdek” adlı eseri ne kadar çarpıcı ve yüksek tonda bir sese sahip ise onun tam karşısında yer alan Ardan Özmenoğlu’nun şeffaf straforlu paket kağıdına sarılıp sarmalanmış balerin figürü “Fragile” da bir o kadar naif ve alçak tonda ancak aynı çarpıcılıkta duruyor. Bu bölümdeki duvarda sergilenen Aykut Cömert’in “TheDoll” adlı video çalışması ise kadının bir diğer yüzünü (ya da ona atfedilen mi demeliyiz?) makyajlı, çok güzel ama bir o kadar da robotlaşıp hissizleşmiş halini sunuyor bize; üstelik Beren Saat’in nefis bir performansı eşliğinde… 
 
Sergi mekanının tam merkezinde yer alan Yunus Tonkuş’un uyuyan bir kadın figüründen oluşan heykel çalışması tüm naifliğiyle sessiz, kırılgan tonda bir şiir gibi uzanıyor. Ve bu güzel sergiden çıkmadan önce sizi son olarak iki büyük ustanın siyah-beyaz desen çalışmaları uğurluyor. İlhan Berk ve Mehmet Güleryüz’ün eserleri, ustalığın tüm mütevazılığıyla aralarına yeni jenerasyondanbir sanatçının işini de almışlar üstelik. Gözde Baykara’nın renkli portresi, siyah-beyaz bu çalışmaların ortasında tam da gençliğin tazeliğine yaraşır bir şekilde ışıl ışıl parıldıyor adeta.
İşte o an tüm bu farklı fısıltılar benim için bir şiirin dizelerini oluşturuyor. Tüm bir sergiyi bir şiir gibi okumakta olduğumu fark ediyorum. Hepsi farklı bir dizeyle “Beş Harf” adlı o şiiri, yani ‘kadın’ı anlatıyorlar. Bu öyle bir şiir ki hem ona atfedilen tüm sıfatları içeriyor hem de onu tüm bu sıfatlardan azade yalnızca ‘beş harf’li bir kelime yalınlığında anlatıyor…
 
Oradan çıktığımda bu kez zihnime başka bir şairin bir şiirinden şu dizeler doluveriyor; Lale Müldür usulca,“bir kadınım ben ve insan kadın olunca/ her şeyi unutur yüreğinin içindekinden başka” diyerek fısıldıyor bana. Ve o zaman anlıyorum. Bu sergi yalnızca kadını değil, kadınlığın ortak ruhunun tam da yüreğinin içindekilerini, o yüreğin unutamadıklarını gösteriyor. O yüzden bu kadar duyarlı ve naif ama bir o kadar da güçlü ve çarpıcı…
 
7 Nisan’a dek izleyebileceğiniz “Beş Harf” adlı karma sergide şu sanatçıların işleri yer alıyor: 
 
Ahmet Müderrisoğlu, Ali Şentürk, Alp Sime, Ardan Özmenoğlu, Aykut Cömert, Banu Birecikligil, Banu Kaplancalı, Cengiz Özer, Eda Gecikmez, Fatma Çakmak, Fatma Tülin, Gökçe Er, Gözde Baykara, İlhan Berk, Kezban Arca Batıbeki, Mehmet Güleryüz, Melike Kılıç, Necla Rüzgar, Nur Gürel, Ramize Erer, Sena, Tomur Atagök, Yunus Tonkuş.