Aşkın sanat hali
Roland Barthes, “Bir Aşk Söyleminden Parçalar”da (Metis) “Aşık olduğumuzda kullandığımız dil, her zaman konuştuğumuz dilden çok farklıdır; çünkü yalnızca kendimize ve hayalimizdeki sevgiliye yönelmiştir. İşte tam da bu nedenle yalnızlığın dilidir aslında aşkın dili…” der. Ve sonra da edebiyatın başlıca aşk metinleri üzerinden bu arzunun anatomisini çıkarmaya soyunur. Bekleyişlerden terk edişlere kavuşmalardan kıskançlık hallerine dek bu duygunun iki insan üstünde yaratacağı pek çok olası durumu edebiyat aracılığıyla göstermeye ve aslında belki de keşfedip anlamaya ve anlatmaya soyunur. Ama acaba aşk yazı aracılığıyla anlatılabilir mi? Yani bir tür “mutluluğun resmi çizilebilir mi?” durumu…
Öyleyse soruyu değiştirelim ve bir de “aşkın resmi çizilebilir mi?” diye soralım. Sanat tarihçisi Agata Toromanoff, “Sanat Tarihinde Aşıklar” (Hep Kitap) adlı eserinde bir anlamda bu sorunun peşine düşüyor. “Her çiftin dünyası, yalnızca o çiftin tam anlamıyla anlayabildiği ve erişebildiği küçük, ayrı bir evren gibidir,” diyor Toromanoff. “Aşıkların kavuşması pek çok duygu uyandırabilir. Bu kitaptaki eserler, tarihte binlerce yıl boyunca sanatçıların zihninde canlanan çiftleri gözler önüne seriyor. Romantik ilişkilere dair bu sanatsal imgelemler izleyicileri, çiftlerin özel hayatlarını gözlemlemeye, en samimi anlarını paylaşmaya davet ediyor: romantik bir buluşmanın mutluluğu, birlikte olmanın keyfi, birbirlerinde buldukları sessiz bir rahatlama anı, ilişkinin geleceği tehlikedeyken yaşanan hassas bir anlaşmazlık anı, taraflardan birinin ilişkiyi sonlandırmasının hüznü ve boşluğu… Bu sanat eserleri koleksiyonunda izi sürülen hislerin tümü zamansız ve evrensel. Tarif edilen duygular, coğrafi konum ya da tarihi köken önemli olmaksızın, ilişki yaşamış herhangi birinin aşina olduğu duygular… Her dönem için temsilin evrimini incelediğimizde dahi bu kitapta yer alan aşık çiftlerin çoğu, bize kendi deneyim ve duygularımızı anımsatacaktır.”
Aşkın resmi çizilebilir mi ya da resimler aracılığıyla sırrı çözülebilir mi? Bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa eğer, gerçek aşkın farklı bir enerjisinin olduğu ve binlerce yıllık bir resimden ya da heykelden bile hissedilebildiği… Tıpkı el ele tutuşarak poz vermiş IV. Ahenaton ile Nefertiti’nin MÖ 1300’lü dönemlerden günümüze tüm tazeliğiyle ulaşabilen heykelciğinde görülebildiği gibi… Ya da Egon Schiele’nin bizzat kendisini ve çok sevdiği eşini çizdiğine inanılan 1917 tarihli “Sarılma” adlı tablosundaki buram buram hissedilen cinsel tutkunun arasından yükselip çıkan aşka özel şefkat duygusunun sezilebilmesimisali… İster sarılsınlar ya da flört etsinler, isterse baştan çıkarsınlar veya baştan çıkarılsınlar, beraber hoşça vakit geçirsin ya da hayati karar versinler; bu duygusal koleksiyon sanat dünyasının büyüleyici çiftlerini, tarihin bilinen aşıklarını, mitoloji ve kurgu kahramanlarını öne çıkarıyor, bir yandan bu ünlü eserlerin ve sanatçıların hikayelerini bize anlatıyor.
*
RolandBarthes, “Bir Aşk Söyleminden Parçalar”da aşkın yazmak (ya da çizmek) eylemiyle gerçek anlamda dile getirilememesi sorunsalına dair şöyle bir betimlemede bulunur önce “Yazmak. Bir ‘yaratım’da (özellikle yazmada) aşk duygusunu ‘dile getirme’ isteğinin yol açtığı tuzaklar, tartışmalar ve çıkmazlar.” Sonra da Basho’nun bir hayku’sundan alıntı yapar.
“Bu sabah, körfezde nefis bir hava,
Kımıldamadan oturup
Burada olmayanı düşündüm.”
Ve ardından sözü kendisi alıp tüm içtenliğiyle şöyle der; “Bir yandan, hiçbir şey söylememektir bu; bir yandan, gereğinden fazlasını söylemek: denk getirmek olanaksız. Anlatım isteklerim, olağanüstü bir durumu özetleyen, çok donuk bir haykuyla büyük bir bayağılıklar kervanı arasında gidip geliyor. Yazmak için hem fazla büyük, hem fazla zayıfım: onun yanındayım, onun, her zaman sakınımlı, sert, kendinden yardım isteyen çocuksu ben’e ilgisiz olanın. Hiç kuşkusuz, aşk dilimle iş birliği içinde (onu dilim sürdürüyor), ama yazıma yerleşmiyor.”
Belki de çözüm aşkı rahat bırakmaktadır. Onu yazı ya da resimle anlamaya ve anlatmaya yani bir anlamda kısıtlamaya çalışmak yerine özgür bırakmakta… Belki o zaman en beklenmedik bir şiir olarak kendiliğinden çıkagelir. Kim bilir, belki…