Milliyet Sanat »Yazarlar » Elif Tanrıyar | 2018’e yeni başlayanlardan mısınız?
2018’e yeni başlayanlardan mısınız?
03 Ocak 2018 - 03:01“Wabi-sabi” ne anlama geliyor, bilir misiniz? Wabi-sabi, çevremizdeki dünyanın kısa, değişken ve kusurlu doğasının güzelliğini gösteren bir Japon terimi
Güzelliği mükemmellikte değil, kusurlu ve eksik şeylerde aramamız gerektiğini söyleyen bir öğreti aslında kısaca. Bu yüzden Japonlar kusurlu ya da kırık bir çay fincanına büyük değer verir. Bu anlayışa göre, kusurlu, eksik ve kısa ömürlü şeyler gerçekten güzel olabilir, çünkü gerçek dünyaya benzeyen sadece onlardır. Bir de tabii sahip olduğumuz tek şeyin bu an olduğu ve dolayısıyla geçmiş ve gelecek için endişelenmenin manasız bir durum olduğu gerçeği de var. Yani kısaca nedir, bazı şeylerin üzerinde kontrolümüz olmadığı gerçeğini kabul edip, elimizdekiler için şükredip, onları nasıl geliştirebileceğimizi bilsek, hayat o zaman gerçekten cennet olacak işte.
Ve buradan da ‘akış’ kavramına ve asıl anlatmak istediğim “Ikigai” (İndigo Yayınları) kitabına geliyoruz. Akış için aslında kısaca ‘bir şeyi severek yaparken, hayatla bir olma ve zamanın dahi nasıl geçtiğini anlamama hali’ diyebiliriz. Aslen “Ikigai” kitabında da çok bahsedilen, dünyaca popüler bir başka kitap olan “Akış, Mutluluk Bilimi”nde (Buzdağı Yayınları) ise, Prof. Dr. MihalyCsikszentmihalyi kendi geliştirdiği ‘Akış Teorisi’ne dair “Genel olarak inandıklarımızın aksine bu gibi anlar, hayatlarımızın en iyi anları, dingin, anlayışlı, rahatlatıcı zamanlar değildir fakat bunları elde etmek için sıkı çalışırsak bu tür deneyimler de zevk verici olabilir,” diyor. “En iyi anlar genelde, bir kişinin bedeni ve zihni zor ve değerli bir şeyi başarmak için gönüllü bir çabayla sınırlarına kadar zorlandığında olur. Optimum deneyim bu nedenle gerçekleşmesini ‘sağladığımız’ bir şeydir.” Csikszenthilmalyi, ardından da akış deneyiminin ne olduğunu açıklayan ve bu deneyimi nasıl yaşayabileceğimizi gösteren sayısız örneği bize sunuyor.
Gelelim asıl konumuz olan ‘Ikigai’ye… Kabaca “hep meşgul kalarak mutlu olma” olarak çevrilebilen bu Japonca kavram için diğer bir deyişle “her sabah yataktan kalkmak için bir sebep sahibi olmak” da diyebiliriz. Japonlara göre herkesin bir ikigai’si var ve eğer bu ikigai’nizin ne olduğunu bulabilirseniz, işte o zaman akışta kalmak için yolunuzu bulmuş oluyor, bir başka deyişle ‘mutluluğu’ da yakalamış oluyorsunuz. İkigai kimine göre resim çizmek olabilirken kimine göre yemek yapmak kimine göre ise cerrah ya da örneğin marangoz olmak olabiliyor. Ikigai hem bunu açıklayan bir kavram hem de bunu nasıl bulacağınıza yardımcı olan bir yöntem aynı zamanda…
Ikigai kitabının iki yazarı olan Hector Garcia ile Francesc Miralles, bir gece Tokyo’da bir barda batı psikolojisinin trendlerinden ve özellikle de insanların hayattaki yaşam amaçlarını bulmalarına yardım eden logoterapiden konuşurken, sohbette yolları defalarca ‘Ikigai’ kavramıyla kesişmiş ve bunun henüz batıda tanınmayan bir şey olduğunu da fark etmişler. Derken “Hayatın anlamı nedir? Mesele sadece daha uzun yaşamak mı, yoksa daha yüksek bir amaç mı aramalıyım?” sorularının peşine düşmüş ve dünyadaki en uzun yaşam ömrüyle övünen, ‘Uzun Ömür Köyü’ lakaplı, Japonya’daki Okinawa adasının bir köyü olan Ogimi’ye giderek köyün yaşlılarından sırlarını dinlemişler. Zihinlerinin gerisinde de asıl olarak ‘acaba işin sırrı ikigai’lerinde mi?’ sorusuyla…
Nihayetinde de ortaya tüm bu deneyimi yansıtan “Ikigai” kitabı çıkmış. Kitapta aslında yalnızca bu kavram anlatılmıyor. Bu köyün yerlileriyle yapılan röportajlardan yola çıkılarak sağlıklı beslenme, egzersiz ve sosyalleşme gibi ipuçları ile çeşitli yöntemler yer alıyor. Bu arada geri planda logoterapi ya da yukarda anlattığım wabi-sabi gibi kavramlardan da bahsediliyor. Hayata dair, kökünü pek çok kadim felsefeden alan tavsiyelerde de bulunuyor. Bununla birlikte tam olarak ‘ikigai’nizi nasıl bulacağınızı anlatmıyor aslında. Daha çok bu kavramı tanımlayıp, genel olarak bir yol gösteriyor diyebiliriz.
Her halükarda hazır yeni yıla başlamışken, hayatı hakkında oturup daha derin düşünmek ve kendi gerçek yaşam amacı hakkında arayışlara girmek, dolayısıyla da uzun ve mutlu bir yaşama dair ipuçları bulmak isteyenler için genel bir yol göstermeye dair son derece zihin açıcı bir çalışma… Ancak asıl tavsiyem bu kitabı Csikszentmihalyi’nin “Akış, Mutluluk Bilimi” kitabıyla birlikte paralel okumanız olacak. Her anlamda birbirini tamamlayan bu iki kitap bu konulardaki kişisel arayışlarınızı daha da derinleştirmek konusunda çok daha yardımcı olacaktır.
Son sözü Csikszentmihalyi’ye bırakalım… “Keşfettiğim’ şey mutluluğun başa gelen bir şey olmadığıdır. İyi talihin veya rastgele şansın sonucu değildir. Paranın satın alabileceği veya gücün emir verebileceği bir şey de değildir. Dış olaylara değil onları nasıl yorumladığımıza bağlıdır. Mutluluk aslında her bir kişi tarafından hazırlanılması, yetiştirilmesi ve özel olarak savunulması gereken bir koşuldur. Kendi iç deneyimlerini kontrol etmeyi öğrenen insanlar hayatlarının kalitesini belirleyebilirler ve bu da her birimizin mutlu olmaya en çok yaklaşabileceği durumdur.”