Xavier Dolan: “Uyumazsam öleceğim”
23 Şubat 2015 - 10:02Kanadalı genç yönetmen Xavier Dolan, beşinci uzun metraj filmi 'Mommy' ile Cannes'da Jüri Özel Ödülü aldı. Yönetmenle Cannes'da filmi ve genç yaşta çıkışıyla benzetildiği Alman yönetmen Rainer Werner Fassbinder'i konuştuk
NİL KURAL
Kanadalı sinemacı Xavier Dolan, 1989 doğumlu. Cannes’da Jüri Özel Ödülü’nü Fransız sinemasının devrimci ismi Jean Luc-Godard’la paylaştığı ‘Mommy’ ise kariyerine 'Annemi Öldürdüm'le 2009'da başlayan genç yönetmenin beşinci uzun metrajı. Hiperaktif bir çocuk, annesi ve komşusunun hikayesini anlatan ‘Mommy’, bu hafta Türkiye’de gösterime girdi. Dur durak bilmeden film çeken Dolan’ı genç bir dâhi olarak bağrına basanlar da, yönetmeni haksız yere bir yerlere geldiğini düşünenler de mevcut. Sinema dünyasının “sevgi-nefret” ilişkisi kurduğu sinemacıyla Cannes’da ‘Mommy’i konuştuk.
Filmle ilgili çok iyi eleştiriler aldınız. Bu sizi mutlu mu ediyor, omuzlarınıza yük mü bindiriyor?
Çok okuyorum eleştirileri. Bu kez memnuniyet duydum. Daha önceki filmlerimin eleştirilerinde sinirlenip “Bu geri zekalı filmiminden nefret etmiş” diyordum. Herhalde ‘Mommy’ ile bana bu kez anlayış göstermeye çalıştılar. Bazı eleştiriler, ev ödevini düzelten öğretmen uslubunda ve bu çok rahatsız edici. Farklı zevklere saygı duyuyorum. Ama bir film çektiğimde amacım insanlara dokunaklı gelmesi. ‘Mommy’nin Cannes’daki prömiyerinde de insanlara dokunaklı geldiğini gözlemledim ve bu inanılmaz sevindiriciydi.
Bu filmde rol almadınız değil mi?
Benim rüya sahnesinde rol aldığım düşünüldü. Ama teşekkür ediyorum. Çünkü rüya sahnesindeki sarışın, mavi gözlü bir Fransız model. Bu filmde rol almamamın nedeni bana uygun bir rol olmaması.
Filmin hiperaktif ana karakteri Steve O'Connor Despres ile nasıl bir yakınlık duyuyorsunuz?
İçimde bir öfke ve şiddet var ve bu duyguları seviyorum. Bazen bastırdığım bazen de ifade ettiğim duygular bunlar. Belki ben de hiperaktifim ama filmdeki çocuk gibi davranış bozukluklarım yok. Steve'in sorunları “Al şu stres topunu ve düzel” denilecek basitlikte değil. Bir anda tetikleniyor ve ortaya filmdeki sonuçlar çıkıyor, karaoke sahnesinde olduğu gibi. Aklını kaçırıyor. Bu bakımdan benzemiyoruz ama ortak yanlarımız var. Bu benim hikayem, benim çocukluğum, benim annem değil. Gerçek insanlar ve karakterler hatalıdır. Çoğu sinemacı karakter yaratırken, “Umarım insanlar onu sever, onunla bağ kurar” diyor. Oysa hayat insanları sevmekle ilgili değildir, insanlar da kusursuz değildir. İnsanlar bağırır, tükürür, küfreder. Bu da gerçektir. Benim de karakterlerim böyle.
Filmin kadrajını bire bir yapmayı baştan itibaren planlamış mıydınız?
Evet, bunu da karakterleri soyutlamak için yaptık. Aynı zamanda da portre çekimleri yapabilmek için. Eski usul portre kadrajları bunlar. Birebir formatta çok insani kareler yakaladık, bize mahremiyet alanı sağladı.
Genç yaşta ün kazanmanız ve üretme hızını akla Rainer Werner Fassbinder’i getiriyor.
En baştan 'Annemi Öldürdüm'den başlarsak, bir filmin senaryosunu yazıyorsunuz ve kimse size para vermiyor, 2 yıl uğraşıyorsunuz. Sonra kendiniz finanse edip, fukaralaşıyorsunuz. Ama sonunda film Cannes'da Yönetmenlerin 15 Günü'ne seçiliyor ve hakkında konuşulmaya başlanıyor. Bu mükemmel bir şey. Bir film çekmek aynı zamanda defalarca defalarca izlemek demek ve insan bıkıyor; bir daha filminizi asla görmek istemiyorsunuz. Zamanla filminize yabancılaşıyor ve yeni filmler üzerine düşünmeye başlıyorsunuz. Daha bir önceki filminizi kimse görmeden siz yeni bir fikir üretiyorsunuz. ‘Heartbeats’den sonra hiçbir fikrim kalmamıştı ama bir yolculuğa çıktım ve ‘Laurence Anyways'in fikirleri aklıma gelmeye başladı. Ama düşündüklerim daha ustalık, daha yüksek bütçe gerektiriyordu. Sürekli çekmem lazım, yoksa öleceğim, yapacak bir işim kalmadı diye düşünüyordum. Bundan sonra da devam ettim. Nasıl yapabiliyorsunuz değil, içinizde bir sonraki filmin ateşi yanarken ve sizi tüketirken nasıl yapmazsanız denilebilir. Bu, ne kadar hızlı çalışıyorum gibi bir söylem değil, bu hız benim için bir zorunluluk. Kendimi ifade etmem lazım ama o sırada duramazdım, şimdi bir ara vereceğim. Çok yoruldum.
Fassbinder bu hızıyla ilgili “Öldüğümde uyurum” diyordu.
Ben de “Uyumazsam öleceğim” diyeyim.