Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Sinema » Madenciler ve LGBT'nin 'Onur'lu dayanışması

Madenciler ve LGBT'nin 'Onur'lu dayanışması

Madenciler ve LGBT'nin 'Onur'lu dayanışması12 Nisan 2015 - 02:04 | Mike Jackson (soldan ikinci), Gethin Roberts (ortada) ve Nicola Field'ın (sağdan ikinci) mücadelesi, 'Pride'da konu alınıyor. Fotoğraf: Hüseyin Özdemir
İstanbul Film Festivali'nde gösterilen 'Onur' (Pride), 1984 yılında Birleşik Krallık'taki maden işçileri grevine destek veren LGBT aktivistlerinin hikayesini anlatıyor. Aktivistler Nicola Field, Gethin Roberts ve Mike Jackson ile filmi ve dayanışmayı konuştuk
NİL KURAL
 
Önümüzdeki aylarda ticari gösterime girecek ‘Onur’ (Pride), 34. İstanbul Film Festivali’nin yıldız filmlerinden. Önceki gece Atlas Sineması’ndaki gösterimi dakikalarca ayakta alkışlandı, film izleyen herkesin kalbini çaldı. Gerçek olaylara dayanan hikayesi, umut ve ilham verici, sıcak; özetle de dayanışma üzerine. 1984’te Birleşik Krallık’taki maden işçileri grevine Londra’dan küçük bir LGBT aktivist grubu destek vermeye karar veriyor. Ancak sendikalar onlarla dayanışmak isteyen gay ve lezbiyen grubuna sıcak bakmayınca Galler’de desteklerini kabul eden küçük bir kasaba buluyorlar. Geri kalanı, önyargıların yenilmesi, LGBT aktivistleri ile madencilerin omuz omuza vermesiyle ilgili. Matthew Warchus’ın yönettiği, Stephen Beresford’un kaleme aldığı filmde hayatlarını izlediğimiz aktivistlerden Nicola Field, Gethin Roberts ve Mike Jackson, festivalin konukları arasında.  Onlarla hikayelerini anlatan ‘Pride’ı ve film üzerinden dayanışmayı konuştuk.
 
Film ekibi ilk size geldiğinde ne düşündünüz?
 
Jackson: Yıllar önce yönetmenler, televizyoncular, tiyatro yazarları bu hikaye için bizimle iletişime geçtiler ama hiçbirinin sonu gelmedi. 30 yıllık bir ara oldu ve bu süreçte birçok arkadaşımızı kaybettik. Tarihin bizimle birlikte kaybolması tehlikesi oluşmuştu. Bizle ilgili bir film çekilmesi, bu filmin de dünyayı dolaşması fikri harikaydı. Tarih kayda geçecekti. Filmin politik okumaları günümüzle de bağlantılıydı aslında.
 
Field: Filmin mesajı dayanışma. Aynı zamanda insanlara ilham veren bir yanı var, farklı bir dünyaya hasret gençlere hitap ediyor. İnsanların birbirini desteklediği, umursadığı ve ortak bir düşmana karşı birbirine destek olduğu bir dünyayı gösteriyor. Ortak düşman derken hükümetleri ve şirketleri kast ediyorum. Bu insanlarla mücadele etmemiz gerekiyor.
 
 
Beklenmedik grupların bir araya gelmesi Gezi Parkı’nı akla getiriyor.
 
Field: Gezi Parkı dünyanın dört bir yanından insanlara ilham verdi. İnanılmaz bir dayanışma süreciydi. Türkiye’den bazı kişilerin dayanışma için güzel bir fırsattı ama şimdi protestolar bitti ve eski halimize döndük dediklerini duydum. Aynı madencilerin grevinde olduğu gibi insanlar bir araya geldiğinde bir olanağın tohumlarını eker. Bir kez yaptık, yeniden yapabiliriz hissi oluşur.
 
Jackson: İstediğimiz bir yarının tadını alırız bu tür olaylarda. Madencilerin grevinde yenildik ama bu doğru olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor. Yenmeleri, yenilmemiz bunu değiştirmez.
 
Roberts: Filmin Türkiye’de gösterime girecek olması önemli çünkü ülkenizde LGBTİ’nin büyük rolü var. 1980’lerde bizim yüzleştiğimiz politikaları hatırlıyoruz. LGBTİ topluluğunun, Aleviler, Romenler, Kürtler, Ermeniler ve sendikalarla bağ kurması çok ilham verici. 1980’lerde madencilerle dayanışma içinde olmayı biz başlatmadık. Ankara’da da tütün işçileri grevinde LGBTİ’nin özellikle de trans bireylerin desteği olmuştu. Gezi bunun üzerine geldi. Bunalıma girip Gezi’de heyecanlı bir şey yakalamıştı ama yenildik demek kolay. Bizim de ‘Pride’daki dönemde başımıza geldi. Çok büyük yenilgi aldık. Ama bu yenilginin üzerine gelişmeler başladı, Gezi’de de böyle olacaktır.
 
1984’ten sonra nasıl gelişmeler oldu?
 
Roberts: Yasal yollarla oldu LGBTİ topluluğu için. İşçi Partisi üzerinden oldu. Yıllardır İşçi Partisi’nin gay haklarını sahiplenmesi isteniyordu. Grevden sonraki İşçi partisi toplantısında madenciler sendikası, diğer sendikaların da LGBTİ hareketini desteklemesinde öncü oldu. Biz madencileri bunu öngörerek desteklemedik, yapılacak doğru şey bu olduğu için destekledik.
 
Fotoğraf: Hüseyin Özdemir
 
Madencilerle uzun süre çalıştınız. Soma’daki faciayı duyunca ne hissettiniz?
 
Roberts: Özellikle Galler’deki madencileri çok üzen Recep Tayyip Erdoğan’ın bizim büyük maden felaketimizden bahseden konuşmasıydı. Bunlar oluyor, dedi. Ama hayır bu doğru değil. İnsanları öldüren güvenlik önlemlerinin azlığıdır, kâr elde etme amacını taşımalarıdır, bunlar doğal felaketlerdir. 120 yıl önce oldu. 2015’te olmadı.
 
Jackson: İngiltere’de şu andaki hükümet, güvenlik için fazla önlem olduğuyla ilgili propaganda yapıyor. Bu önemlerin endüstrinin önünü kestiğini söylüyorlar. Bu çok büyük bir yalan. İnsan hayatı için önlem almaktan önemli bir şey olamaz. Daha çok kâr elde etmek için insanları kurban etmek bu.
 
Roberts: İnşaat sektörü için de geçerli. Hem Türkiye’de hem İngiltere’de inşaat sektöründe çok kayıp veriliyor.
 
Field: Bu kazalar gibi kapitalizmin iniş çıkışlarını da doğal gösteriyorlar. Halbuki egemen sınıfın çıkarları için savaş bile çıkarılıyor. Savaşı da doğamızın bir parçası olarak gösteriyorlar. Saldırganlık bir parçamız gibi. Oysa bir insanı başka bir insanı öldürür hale getirmek için çok fazla para harcanıyor. Sürekli bu yalanı yüzlerine vurmalıyız.
 
‘Pride’ı ilk kez izlerken ne hissettiniz?
 
Jackson: İlk gösterime özellikle bizim topluluğu ve Gallerli madencileri çağırdılar. Yeniden bir araya geldik 30 yıl sonra. Film başlamadan önce de gözyaşları vardı. Benim için duygusal olarak tüketici bir deneyimdi, güldüm, ağladım. Mark Ashton’ı izlemek korkutucuydu, sanki yeniden doğmuş gibi.
 
Field: Sinemada oturuyorduk. Duygularla boğulmuş gibi oldum. Film bittiğinde bir ölüm sessizliği oldu. Bittiğinde yönetmene baktım, endişeden rengi solmuştu. Nasıl karşılayacağız diye. Hatırlarken bile duygulanıyordum. Yüzünü gördüm ve baş parmağımı kaldırdım ve hemen rahatladı. Film otantik, hakiki, dürüst, gerçeğe sadık olduğu için minnettar kaldım. Dedim ki orada olmayan insanlarda da umarım aynı hisleri yaratır. Arkadaşımı götürmüştüm, o da çok etkilendi.
 
Roberts: Kişisel anıları bir kenara bırakırsak inanılmaz bir başarı. Filmde 38 lezbiyen ve gay karakter var. Böyle bir film yok. Bu 38 karakter insan, stereotip değil, karikatür değil. İşçi sınıfından karakterler. Bu film endüstrisinde hiç rastlanmadık ve gurur duyulacak bir şey. Aynı zamanda ne kadar eğlendiğimizi de gösteriyor. Çok eğlenceli bir film, politikayla ilgilenmeseniz bile. Zor zamanlarda ne kadar eğlenilebildiğini ve aktivizmin hayatınızı nasıl değiştirdiğini de gösteriliyor.