Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Sinema » Efsane şovmen Liberace, Cannes perdesinde

Efsane şovmen Liberace, Cannes perdesinde

Efsane şovmen Liberace, Cannes perdesinde22 Mayıs 2013 - 10:05
Steven Soderbergh'in Amerikan kanalı HBO için çektiği, ünlü Amerikalı piyanist ve şovmen Liberace'nin genç bir adamla ilişkisini konu alan film, Cannes Film Festivali'nde gösterildiNİL KURAL

Amerikan sinemasının hem bağımsız hem ana akım tarafında çalışan yönetmeni Steven Soderbergh'in Amerika'nın ünlü şov adamlarından Liberace'nin hayatının bir bölümünü konu alan filmi "Behind the Candelabra" dün Cannes'da Altın Palmiye adayı olarak gösterildi ve ekibi basının karşısına çıktı. Filmde 1987’de AIDS nedeniyle hayatını kaybeden, bir dönemin en çok kazanan şovmenlerinden olan Liberace'yi Michael Douglas, sevgilisi Scott Thornson’ı ise Matt Damon canlandırıyor. Thornson’ın Liberace’yle olan ilişkisini konu alan kitabından uyarlanan film, 1970’ler sonlarında başlıyor; ilişkiyi ve Liberace’yi Thornson’ın bakış açısıyla gösteriyor.

Steven Soderbergh, “Behind the Candelabra”nın finansman bulma sürecinde Hollywood sistemine öfkelenmiş; HBO kanalı için çektiği bu filmin, son filmi olacağını açıklamıştı.

Ancak dünkü konuşmalarında bu kararından emin gözükmeyen Soderbergh, “Bir ara veriyorum, ne kadar sürer bilmiyorum ama sinemaya dönmesem bile bunun son filmim olmasından gurur duyarım” diyerek yakında onu yeniden kamera arkasında görebileceğimizi ima etti. Soderbergh onu kızdıran finansman sürecini ve filmi televizyon için çekme nedenini de anlattı: “4-5 yıl önce bu film için stüdyoları gezmeye başladığımda, bu filmin gayler dışında kimsenin ilgisini çekmeyeceğini ve izleyici kitlesi bulunmadığını söylediler. Zaten çok insana ulaşmasını istediğim için televizyon doğru seçenek oldu.”

Liberace rolünü Michael Douglas’a 13 yıl önce birlikte çalıştıkları “Trafik”in setinde aniden teklif ettiğini söyleyen Soderbergh, Thornson’ın kitabını bulunca Liberace çekme yolunu gördüğünü söyledi. Douglas ise rolü kabul etme sürecinden bahsederken, kanser hastalığının ardından bu rolün gelmesine çok sevindiğini anlattı. Basın toplantısında sağlığına kavuşmuş gözüken Douglas, soruyu yanıtlarken, gözyaşlarını tutamadı ve “Liberace rolü, kariyerim tepe noktalarından biri” dedi. Douglas ayrıca Liberace’yi babası Kirk Douglas tanıdığı için çocukken gördüğünü söyledi: “Altınlarından, kolyelerinden güneş yansıyordu, çok etkileyici bir adamdı. Filmden önce konuştuğum herkes çok profesyonel, kibar, cömert ve iyi bir adam olduğunda hemfikirdi. Stiliyle Elton John, Lady Gaga gibi pek çok isme ilham kaynağı oldu.”

Michael Douglas ve Matt Damon, "Behind the Candelabra" filminde ünlü piyanist ve şovmen Liberace ile bir dönem birlikte olduğu Scott Thornson'ı canlandırıyorlar.


Damon ve Douglas’a aralarındaki fiziksel sahnelerde zorlanıp zorlanmadıkları da soruldu. Damon, “Fiziksel sahneler çok teknik ve hiç zor değildi. Asıl zor olan çok uzun süredir birlikte olan iki insanın bir odada otururken, aralarındaki fiziksel bağı verebilmek. Kolunu atar mı gibi... Bence bunlar mesela öpüşme sahnesinden çok daha mahrem” dedi.

Soderbergh, gay olduğunu hep saklamak zorunda kalan Liberace’nin hikayesinin günümüzün eşcinsel hakları mücadelesine zamanlama olarak denk düştüğünü ama bunu hesaplamadığını belirtti: “50 yıl sonra dönüp bakıldığında umuyorum, eşcinsellerin eşit haklarını tartıştığımıza bile şaşırırız. Filmde altta alta hissedilen bir duygusal ton var. Bu tonun nedeni, Liberace ile Scott’ın aralarında ilişkiyi hep gizlemek zorunda olmalarının yarattığı baskı... Ama bu filmi yaparken aklımda eşcinsel hakları yoktu, sosyal politik açısını düşünmedim. Bu ilişkiyi olabildiğince inanılır ve gerçekçi kılmaya çalıştım.”

Yuhalanan tek film Takeshi Miike’den

* Altın Palmiye yarışındaki filmlerin yarısı görücüye çıktı. Şu anda eleştirmen yıldızlarında en önde giden film Coen Biradeler'in "Inside Llweyn Davis"i oldu. Ancak Spielberg jürisinin, eleştirmenlerin gönlünü fetheden 'kaybeden' folk şarkıcısı hikayesine ödül verme ihtimali düşük. Altın Palmiye yarışında belli bir düzeyi tutturan filmler ağırlıkta ama henüz Farhadi’nin “Le Passé”sini ve Coen’leri ayırırsak, büyük bir heyecan yaratmayan filmler izlendi.

* Altın Palmiye'nin tek kadın yönetmeni, Carla Bruni'nin ablası Valeria Bruni Tedeschi'nin yönettiği "Un Chateau En Italie" yarışmaya hiç yakışmayan düzeyiyle 'öne çıktı'. Ana akım komedi türündeki film, abartılı oyunculukları ve gülümsetmeyen esprileriyle ‘kötü bir şaka’ etkisi yaptı.

Filippo Timi ve Louis Garrel'in rol aldığı Valeria Bruni Tedeschi filmi "Un Château en Italie", eleştirmenler tarafından beğenilmedi. Tatsuya Fujiwara ve Takao Osawa'nın başrollerinde olduğu Takashi Miike filmi "Wara No Tate" ise 66. Cannes Film Festivali'nin ilk yuhalanan filmi oldu.


* Beğenilmeyen diğer bir film, Japon sinemasının aykırı isimlerinden Takeshi Miike'nin "Wara To Tate"siydi. Zengin bir adamın kızına tecavüz eden bir adamı yakalayana büyük bir para ödülü vaadetmesinin ardından herkesin adamın peşine düşmesini Miike'nin alışıldık sert üslubunda anlatan film, bu yılın ilk yuhalanan Altın Palmiye filmi oldu.