Doğanın beyazı, korkunun yalanı
20 Haziran 2022 - 09:06Müjde Işıl
Ferit Karahan’ın yönettiği ve senaryosunu eşi Gülistan Acet ile birlikte kaleme aldığı “Okul Tıraşı”, bizi karlarla çevrili Doğu’daki yatılı bir okula götürüyor. Hasta arkadaşı için hem doğaya hem de bürokrasiye karşı mücadele eden küçük Yusuf ile birlikte biz de o çaresizliği yaşıyoruz adım adım. Korkuyu ve onun beslediği yalanlarla yoğrulmuş sıkışmışlık hissini sade ve doğal bir dille anlatan filmi, oyuncuları Ekin Koç ve Cansu Fırıncı ile yönetmen Ferit Karahan anlattı.
Filmdeki karakterinizi nasıl tarif edersiniz?
EKİN KOÇ: Selim Hoca oldukça geleneksel bir eğitim anlayışına sahip; disiplin ve otoritenin, hatta yeri geldiğinde şiddetin eğitimcinin en önemli araçları olduğunu düşünen bir öğretmen. Çocuklarla olan ilişkisini de hep bu perspektiften kurmuş, dolayısıyla onlara yardımcı olurken dahi bu tavrı koruyor.
CANSU FIRINCI: Hamza karakterinin dört çocuğu olsaydı eğer, ilk üçü kız, sonuncusu erkek olurdu. Sanırım bu bilgi Hamza’ya dair fikir oluşturmak için oldukça yeterli.
Öğretmenliğin otorite ve cezalandırma ile özdeşleşmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
EKİN KOÇ: Ne yazık ki bu durumu biraz ülkemizle bağdaştırıyorum. Öğretmenin bir otorite figürü olmasını şahsen gerekli bulmakla birlikte bunun zorlama yollarla yapılmasına kesinlikle karşıyım. Bilgi üzerinden kurulan bir hiyerarşi, işi bilen “uzman”a karşı duyulan saygı şeklinde olmalı, öğretmen öğrenci ilişkisi. Ödül ve ceza mekanizmaları tabii ki eğitimci tarafından belli dozlarda kullanılabilir fakat şiddet asla kabul edilemez olmalı ve kanunlar tarafından yaptırıma tabi tutulmalıdır.
CANSU FIRINCI: Otoriter olan ya da otoriter yanlar taşıyan sistemlerdir özünde. Bunu bir meslek grubuyla özdeşleştirmek maalesef hemen her yüzyılın, özellikle de içinden geçtiğimiz dönemin bir hastalığı. Hekimlere uygulanan şiddeti düşünsenize…
Hem karaktere girmek hem de çekim koşulları açısından sizi neler zorladı filmde?
EKİN KOÇ: Açıkçası civarda yaşayan insanların muzdarip olduğu pek çok eksikliği biz geçici süre deneyimledik. Dolayısıyla orada sahip olduğumuz koşullara “tecrübe” gözüyle baktığımız ve geçici olduğunu bildiğimiz için bütün bu “zorluklar” aslında bizi gerçekten zorlayan şeyler olmadı. Tabii burada kendi adıma konuştuğumu tekrar belirtmeliyim.
CANSU FIRINCI: Filmi çektiğimiz coğrafyanın mevsimsel ve coğrafi koşulları oldukça zorlayıcıydı. Karaktere girmek konusundaysa oyuncu yönetiminde oldukça başarılı olan yönetmenimiz Ferit Karahan sayesinde çok zorlandığımı söyleyemem. Ne istediğini ve nasıl alacağını iyi bilen bir sinemacı.
“Okul Tıraşı” sizce neyi başardı, nerede fark yarattı da bu kadar sevilip ödüllendirildi?
EKİN KOÇ: Bence “başarılı” addedilmek için illa fark yaratmanıza gerek yok. Bir filmin başarılı olması için yalnızca iyi bir senaryo, yönetmen veya oyuncu yetmez. Sayısız parametrenin uyum içinde, en verimli şekilde çalışması gerekir. “Okul Tıraşı” da belki büyük ölçüde hikâyesini doğru sinerjiyle buluşturup iyi sonuçlar elde etmeyi başarmıştır. Bunu ne yazık ki tam olarak kavrayıp nelerin iyi ya da kötü gittiğini tespit edip formül ortaya koymak pek mümkün değil gibi geliyor bana. Eğer öyle olsaydı zaten herkes uyguluyor olurdu. CANSU FIRINCI: Film, konusu itibariyle yerel bir atmosferde geçse de, evrensel bir içerik taşıyor. Senaryonun bu özelliği sinema diline de taşındığından izlendiği her ülkede ilgiyle karşılandı. İzleyici, her şeyin o anda karşısında gerçekten yaşandığı izlenimine kapılıyor. Beri taraftan hep sorgulayıcı bir konumda da bırakılıyor. “Okul Tıraşı” izleme süresinden ibaret olmayan, onun ötesine taşan bir yolculuğa çıkarıyor izleyiciyi. Hikâyenin bir çocuk üzerinden takip edilmesi, bu ilginin bamteli. Ülkemizde ve dünyada en çok canımızı acıtan konuların başında da çocukların maruz kaldığı kötülükler gelmiyor mu? “Okul Tıraşı”, içindeki çocuğu yaşatmayı başarabilenlerin filmi.
OKUL TIRAŞI’NIN BAŞLICA ÖDÜLLERİ
Berlin Film Festivali – FIPRESCI
Chicago Film Festivali - EN İYİ FİLM
Antalya Film Festivali – EN İYİ FİLM ve EN İYİ SENARYO
Ankara Film Festivali - EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU (Ekin Koç) ve EN İYİ KURGU
Boğaziçi Film Festivali - EN İYİ YÖNETMEN ve EN İYİ KURGU
Kazan Film Festivali - EN İYİ YÖNETMEN ve EN İYİ ERKEK OYUNCU (Samet Yıldız)
Lisbon & Sintra Film Festivali - EN İYİ ERKEK OYUNCU (Samet Yıldız)
Atlantida Film Festivali - EN İYİ FİLM (ELEŞTİRMENLER ÖDÜLÜ)
European Film Festival of Palic - EN İYİ YÖNETMEN
Türkiye Almanya Film Festivali – EN İYİ FİLM
Balkan Panorama Film Festival – EN İYİ FİLM
Ferit Karahan: Mesele, yalanın dallanıp budaklanışı
Filmin temeli, yatılı okul deneyimlerinize dayanıyor. Senaryolaştırırken nasıl bir yöntem izlediniz?
Bu öyküyü kurmadan kısa bir süre önce aslında bütün iyi öykülerin bir şekilde polisiye içerdiğini konuşuyorduk Gülistan Acet ile. Kişisel olarak en beğendiğim ve yetkin olduğumu düşündüğüm tür polisiyedir. Hikâyede altı yılı anlatmanın zor ve anlamsız olduğunu fark ettiğim an hem zamanı hem de mekânı sınırlamam gerektiğini düşündüm. Bu yüzden tek mekânda ve bir günde geçen bir hikâye kurmak istedik. Hikâyenin başladığı yerde bitmesi, “suç” sarmalını göstermesi için de iyi bir dizayn oluşturabilecekti. Mesele, “yalanın” nasıl dallanıp budaklanacağı ve benim yönetmen olarak buna nasıl yaklaşacağımdı.
Filmin merkez noktasını görsel ve sözel özetlesek bu, banyo sahnesi ve “korkunun yalanı” mı olurdu?
Korkudan kaynaklı yalan, hâkim atmosferi oluşturuyor. Filmin başladığı ve meselenin tetikleyici unsuru ve aynı zamanda filmi astığımız yer banyo sahnesiydi. Fakat filmin merkezinde Otto Rank’tan alıntı yaparak “ölüm travması” ya da “insanın yaşamda kalma dürtüsü” olduğunu söyleyebilirim.