Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Sinema » Belleğin ve zamanın anlatıcısına veda

Belleğin ve zamanın anlatıcısına veda

Belleğin ve zamanın anlatıcısına veda03 Mart 2014 - 12:03 | Alain Resnais, Jean Paul Belmondo ile birlikte "Stavisky"nin (1974) setinde.
60 yıllık kariyeri boyunca seyircinin ilgisini kaybetmeyen Fransız yönetmen Alain Resnais, 92 yaşında hayatını kaybetti
NİL KURAL
 
Belleğin, hatırlamanın ve zamanın benzersiz anlatıcısı, 13 yaşında ilk kısa filmini çeken ve 60 yıllık kariyeri boyunca ilgiyle takip edilmeyi sürdüren Fransız yönetmen Alain Resnais, önceki gün 92 yaşında hayatını kaybetti. Son filmi ‘Aimer, boire et chanter’, geçen ay Berlin Film Festivali’nde FIPRESCI ve Alfred Bauer Ödülleri kazanan Resnais’nin son anlarına kadar hastane yatağında yeni bir film senaryosu üzerinde çalıştığı yapımcısı Jean-Louis Livi tarafından paylaşıldı.
 
Resnais, 1922’de Vannes’de doğdu. Babası eczacı olan ve çok küçük yaşlarda sinemaya ilgi duyan Resnais, 12. doğum gününde Kodak 8mm kamera hediye alınca bir yıl sonra ilk kısa filmi ‘Fantomas’yı çekti. İlk gençliğinde aktör olmak istiyordu. Bu isteğini gerçekleştirmek için 1939’da Paris’e taşındı. Burada aktörlük eğitimi almaya başlasa da 1943’de yeni kurulmuş IDHEC’de kurgu çalışmaya başladı.
 
1945’de askerlik göreviyle Almanya ve Avusturya’ya gitti, ileride savaşın en özgün anlatıcılarından biri olacaktı. 1946’da Paris’e döndüğünde bir yandan kurgucu olarak çalışmaya diğer yandan kısa filmlerini çekmeye başladı.
 
1955 tarihli filmi ‘Nuit et Brouillard’ (Night and Fog), Nazi toplama kampları üzerine benzersiz bir çalışmaydı. Boş kamplarda gezen kameranın arşiv görüntüleriyle birleştiği, kamplarla ilgili o tarifi imkansız dehşet hissini izleyiciye geçiren film, Resnais'nin sinema diliyle elde edeceği başarıları haber veren öncü bir başyapıttı. Bu yapımdan dört yıl sonra çektiği ‘Hiroşima Sevgilim’ (Hiroshima mon amour), yönetmenin belleğin ve geçmişin izini, o güne kadar denenmemiş bir sinema diliyle süreceği dönemin ilk filmiydi. Sinema tarihine bir başyapıt olarak geçen film, ‘Nuit et Brouillard’da olduğu gibi yıkımın, büyük trajedinin anlatılmazlığını takip ediyordu. Bu filmle Resnais, Truffaut, Godard ve Rivette’le birlikte Yeni Dalga yönetmenleri arasında gösterilse de Resnais kendini Yeni Dalga’nın bir parçası olarak görmedi: “Yaşım itibariyle Yeni Dalga arasında değilim ama bu akımdaki yönetmenlerle aramda karşılıklı bir sempati ve saygı vardır.” Yine de Yeni Dalga’nın yarattığı yapım şartlarının kendisine film çekme imkanı tanıdığını söyleyen Resnais, politik sol görüşleri, modernizme yaklaşımı ve sinema dilini kullanımıyla Agnes Varda, Chris Marker’ın da dahil olduğu ‘Sol Kıyı’ (Rive gauche - Left Bank) akımının önde gelen isimleri arasındaydı.
 
 
‘Hiroşima Sevgilim’in büyük başarısının ardından Venedik’ten Altın Aslan ile dönen ‘L'Année dernière à Marienbad’ (Last Year at Marienbad, 1961) ve Cezayir Savaşı’nın etkilerini konu alan ‘Muriel’le (1963) Resnais, hatırlama mekanizmalarını incelemeyi sürdürdü. Bu iki film, ‘Hiroshima mon Amour’ kadar ünlenmeseler de Resnais’in Altın Çağı’nın en az onun kadar önemli başyapıtlarıdır. Resnais, bu yapıtlarında hem entelektüel olarak katmanlı hem de sinemasal dil olarak güçlü bir seriye imza attı. Resnais’ye göre, “Şimdi ve geçmiş bir arada vardı, geçmiş geri dönüşlerle anlatılamazdı”.
 
1970’lerden itibaren sürekli kendisini ve sinemasını yenileyip değiştirmeyi sürdürdü. Bir yazarın geçmişini anlattığı ABD’de çektiği film ‘Providence’ (1977), Cannes’dan Jüri Büyük Ödüllü  ‘Mon oncle d'Amérique’ (My American Uncle, 1980), sinema ve müzik üzerine bir deneme olan  ‘L'Amour à mort’ (Love unto Death, 1984) dikkat çekti. Son döneminde ise tiyatro ve sinema arasındaki sınırları yenilikçi olarak irdelediği filmler ‘You Ain’t Seen Nothing Yet’ ve geçen ay Berlinale’den FIPRESCI ile yenilikçi bakış açısına sahip filmlere verilen Alfred Bauer ödülleri kazanan ‘Aimer, boire et chanter’ gibi örnekler yönetmenin sinemasının deneyselliğini ve tazeliğini koruduğunu her seferinde tekrar tekrar kanıtladı.