"Zekiyseniz İran’da kalıp film çekebilirsiniz"
15 Şubat 2013 - 07:02 | Kamboziya Partovi, arkadaşı Cafer Panahi ile çektiği"Pardé / Perde" filminin Berlinale'deki gösterimine katıldı. Fotoğraflar: Partovi - Michael Sohn / AP Photo, Panahi - Hermann J. Knippertz/AP Photoİranlı yönetmen Cafer Panahi, ev hapsi ve film çekememe cezasına rağmen çektiği "Pardé / Perde" adlı filmi, arkadaşı ve meslektaşı Kamboziya Partovi ile Berlin Film Festivali'ne gönderdi. Nil Kural, Partovi ile Panahi'yi ve günümüz İran sinemasını konuştu...
NİL KURAL
İran’da ev hapsine ve film çekememe cezasına çarptırılan; bu durumu uluslarası sinema dünyasında yıllardır büyük tepkiyle karşılanan Cafer Panahi, şartların onu durduramadığını 2011’de “This is Not a Film”le kanıtlamıştı. Bu filmi evinde çeken ve bir kekin içinde yer alan bir bellekle Cannes Film Festivali’ne gönderen Panahi, arkadaşı ve meslektaşı Kamboziya Partovi’yle birlikte çekip rol aldığı “Pardé / Closed Curtain”le Berlin Film Festivali’nde ana yarışmada yer alıyor. Partovi filmin basın toplantısında henüz hükümetten filme bir tepki gelmediğini aktardı. Müstakil bir evde geçen hikaye, Panahi’nin ruh halini kafasında yarattığı karakterle anlattığı bir yapım olarak Berlin’de övgü topladı. Panahi, Alman hükümetinin İran hükümetine rica etmesine rağmen gerekli izinleri alıp, festivale katılamadı. Filmi festivalde Partovi temsil ediyor. Partovi ile bir yuvarlak masa söyleşisinde bir araya geldik ve filmi konuştuk.
Bahman Ghobadi Türkiye’de. Pek çok yönetmen sürgünde. İran’da sinemacılar için durum nasıl?
Herkesin kendi şartlarını ve filmlerini çekeceği durumu düşünüp nasıl hareket edeceğine kendi kararını vermesi gerekiyor. Pek çok sinemacı su karara zorlanıyor, ya ülkeyi terk etmek ya da belki başka bir iş yapmak. Sanırım sinemacıların çoğu İran’da kalmaya çalışıp, kendilerini ifade etmenin yollarını arıyorlar. Bir sonraki proje için iyi bir ortam hazırlamak, bazen çok for bazen daha kolay bunu yapmak. İran sinemasındaki en iyi kadın yönetmen Rahşan Bani-Etemad, ABD’de veya yurt dışında çalışma teklifleri almasına rağmen İran’da kalmayı tercih ediyor. Zorluklarla karşılaşmasına rağmen… Eğer zekiyseniz İran’da film çekmenin bir yolunu bulabilirsiniz. Biz “Parde”de bulmadık mı?
Baskı altındaki ülkelerin sineması her zaman politikayla özdeşleşiyor. İran sineması da manifesto olarak kalmaya mahkum mu?
Son dönem İran sineması politikaya girmeye çalışmıyor. İran sineması kendi yaşadığımız ortamdaki şartları ortaya koymaya ve bunu göstermeye çalışıyor. Politika sinemaya karışmak istiyor. “Parde”nin de politik bir film olduğunu söyleyemezsiniz. Bu filmi izlerken gördüğünüz gibi film, kendi durumunu ve hislerini anlatmaya çalışan bir insanla ilgili.
“Parde” çok sınırlı imkanlarla çekilmiş bir film, tek bir evde geçiyor vs... Bu kısıtlanmışlık sizi sinemacı olarak nereye itti?
Şartlar sizin kendi imkânlarınızı bu ortamda bulmanızı sağlıyor. O yüzden bu ortamda denedik ve dürüst olmak gerekirse çok zor olmadı. Küçük bir ekibimiz vardı. Belki 4-5 kişiden oluşan... Aynı evin içinde çekim yaptık. Panahi’nin ruh halini yakalamaya çalışan bir film olduğu için bu şartlarda evdeki her şey onun düşüncelerini yansıtabilecek bir araca dönüştü. Mesela şartları lehimize çevirmek için nasıl çalıştığımıza dair şu örneği vereyim: Yazar kendi dünyasına kapandığı için bütün perdeleri kapatıyor filmde. Bütün perdeleri kapamak bize de çekim yaparken dikkat çekmemizi, rahatsız olmamızı sağladı. Sanırım diğer arkadaşlarımız da aynı seçimleri yapıyor ve destekçilerini buluyor. Sanırım Türkiye’deki sinemacılar da bunu yapıyordur. Mesela Yeşim Ustaoğlu, Kürt meselesiyle ilgili çok hassas bir film çekmek istese, sınırdan çıkıp geri gelmek gibi yollar bulacaktır. Pek çok ülkede pek çok sinemacı projelerini gerçekleştirmenin yollarını buluyor.
Çalışmaya izniniz olmadığına göre nasıl geçiniyorsunuz?
Herkes geçinme yolları bulabilir. Televizyon için dizi çekenler oluyor. Başkaları küçük ticari, DVD olarak çıkan filmler çekebiliyor. Senaryo yazanlar var. Kişisel olarak ben geçen yıl Irak’ta yaşayan Kürt bir sinemacıyla senaryo yazdım. Panahi’ye gelirsek, kurgu ve danışmanlık yapıyor. Etrafta iş aradığından değil insanlar ona geliyor.
Uğur Yücel'in "Soğuk" filmi
Uğur Yücel, yönettiği “Soğuk” adlı filmin galasını önceki gece Berlinale’de yaptı. Sinemaxx’taki gösterimin öncesinde sahneye çıkan Yücel, filminin adının önce “Sessizlik” olduğunu sonradan “Soğuk”a karar verdiğini aktardı ve “Filmin sessiz başlamasını tercih ederdim, filmden önce beni görmeseniz daha iyiydi. Filmle beni bağdaştırmakta zorlanabilirsiniz. Ben sıcak bir adamım ama filmimin adı ‘soğuk’” dedi.
Başrollerini Cenk Medet Alibeyoğlu, Ahmet Rıfat Sungar ve Ezgi Mola’nın paylaştıkları film, Kars’ta geçiyor; iki erkek kardeş ile burada hayat kadınlığı yapan üç Rus kız kardeşin hikayesini konu alıyor. Dram türündeki filmin ardından sahneye çıkan Yücel, ekibini “Filmden sonra ilk festivalde buluşacağız diye sözleştik. Birlikte sahnede olalım,” cümleleriyle sahneye çağırdı. Yücel, filme ilham veren olayın çok uzun yıllar önce Trabzon’da yaşandığını aktardı: “Çehov hayranıyım. Trabzon’da Çehov’un “Üç Kız kadeşi”ndeki karakterlerle aynı adı taşıyan üç Rus kız kardeşi, yani isimleri İrina, Maria ve Olga olan, bir kafeteryada erkeklerle otururken gördüm. Dramatik bir andı. Filmin hikayesine orada başladım.”
Filmdeki görücü usulü evlilikle ilgili bir soru üzerine filmdekinin görücü usulü olmadığını söyleyen Yücel, “Filmdekiler isteyerek evleniyorlar. Çok zor insanın sevdiği insanı seçmesi. Diğer yandan Anadolu ve ötesi, seçimlerin insanın özgür iradesine kalmadığı yerler, toplum seçiyor,” dedi.
Filmin kapanış jeneriğinde Nuri Bilge Ceylan ve Fatih Akın’a teşekkür eden Yücel, ikisinin de arkadaşı olduğunu ve onların da senaryoyu okuduğunu paylaştı. Filmin henüz Türkiye’de izleyici karşısına çıkmadığını söyleyen Yücel, “Bilinmedik bir hikaye değil. Türkiye’dekilerin şaşıracaklarını sanmıyorum. Anadolu bölgeleri farklı olan, farklı karakterleri olan renkli bir coğrafya. Film belki bir Egeli'ye sert gelir ama Doğulu'ya şaşırtıcı geleceğini düşünmüyorum,” diye konuştu.
NİL KURAL
İran’da ev hapsine ve film çekememe cezasına çarptırılan; bu durumu uluslarası sinema dünyasında yıllardır büyük tepkiyle karşılanan Cafer Panahi, şartların onu durduramadığını 2011’de “This is Not a Film”le kanıtlamıştı. Bu filmi evinde çeken ve bir kekin içinde yer alan bir bellekle Cannes Film Festivali’ne gönderen Panahi, arkadaşı ve meslektaşı Kamboziya Partovi’yle birlikte çekip rol aldığı “Pardé / Closed Curtain”le Berlin Film Festivali’nde ana yarışmada yer alıyor. Partovi filmin basın toplantısında henüz hükümetten filme bir tepki gelmediğini aktardı. Müstakil bir evde geçen hikaye, Panahi’nin ruh halini kafasında yarattığı karakterle anlattığı bir yapım olarak Berlin’de övgü topladı. Panahi, Alman hükümetinin İran hükümetine rica etmesine rağmen gerekli izinleri alıp, festivale katılamadı. Filmi festivalde Partovi temsil ediyor. Partovi ile bir yuvarlak masa söyleşisinde bir araya geldik ve filmi konuştuk.
Bahman Ghobadi Türkiye’de. Pek çok yönetmen sürgünde. İran’da sinemacılar için durum nasıl?
Herkesin kendi şartlarını ve filmlerini çekeceği durumu düşünüp nasıl hareket edeceğine kendi kararını vermesi gerekiyor. Pek çok sinemacı su karara zorlanıyor, ya ülkeyi terk etmek ya da belki başka bir iş yapmak. Sanırım sinemacıların çoğu İran’da kalmaya çalışıp, kendilerini ifade etmenin yollarını arıyorlar. Bir sonraki proje için iyi bir ortam hazırlamak, bazen çok for bazen daha kolay bunu yapmak. İran sinemasındaki en iyi kadın yönetmen Rahşan Bani-Etemad, ABD’de veya yurt dışında çalışma teklifleri almasına rağmen İran’da kalmayı tercih ediyor. Zorluklarla karşılaşmasına rağmen… Eğer zekiyseniz İran’da film çekmenin bir yolunu bulabilirsiniz. Biz “Parde”de bulmadık mı?
Baskı altındaki ülkelerin sineması her zaman politikayla özdeşleşiyor. İran sineması da manifesto olarak kalmaya mahkum mu?
Son dönem İran sineması politikaya girmeye çalışmıyor. İran sineması kendi yaşadığımız ortamdaki şartları ortaya koymaya ve bunu göstermeye çalışıyor. Politika sinemaya karışmak istiyor. “Parde”nin de politik bir film olduğunu söyleyemezsiniz. Bu filmi izlerken gördüğünüz gibi film, kendi durumunu ve hislerini anlatmaya çalışan bir insanla ilgili.
Kamboziya Partovi'nin Panahi ile birlikte yönetmenin yanı sıra başrolünde oynadığı "Pardé", caiz olmadığı halde sahiplendiği köpeğiyle kaçak olarak yaşayan bir adam ve yine kanundan kaçan bir kadının (Maryam Moghadam) bir evde aynı anda yaşamak zorunda kalmalarını anlatıyor.
“Parde” çok sınırlı imkanlarla çekilmiş bir film, tek bir evde geçiyor vs... Bu kısıtlanmışlık sizi sinemacı olarak nereye itti?
Şartlar sizin kendi imkânlarınızı bu ortamda bulmanızı sağlıyor. O yüzden bu ortamda denedik ve dürüst olmak gerekirse çok zor olmadı. Küçük bir ekibimiz vardı. Belki 4-5 kişiden oluşan... Aynı evin içinde çekim yaptık. Panahi’nin ruh halini yakalamaya çalışan bir film olduğu için bu şartlarda evdeki her şey onun düşüncelerini yansıtabilecek bir araca dönüştü. Mesela şartları lehimize çevirmek için nasıl çalıştığımıza dair şu örneği vereyim: Yazar kendi dünyasına kapandığı için bütün perdeleri kapatıyor filmde. Bütün perdeleri kapamak bize de çekim yaparken dikkat çekmemizi, rahatsız olmamızı sağladı. Sanırım diğer arkadaşlarımız da aynı seçimleri yapıyor ve destekçilerini buluyor. Sanırım Türkiye’deki sinemacılar da bunu yapıyordur. Mesela Yeşim Ustaoğlu, Kürt meselesiyle ilgili çok hassas bir film çekmek istese, sınırdan çıkıp geri gelmek gibi yollar bulacaktır. Pek çok ülkede pek çok sinemacı projelerini gerçekleştirmenin yollarını buluyor.
Çalışmaya izniniz olmadığına göre nasıl geçiniyorsunuz?
Herkes geçinme yolları bulabilir. Televizyon için dizi çekenler oluyor. Başkaları küçük ticari, DVD olarak çıkan filmler çekebiliyor. Senaryo yazanlar var. Kişisel olarak ben geçen yıl Irak’ta yaşayan Kürt bir sinemacıyla senaryo yazdım. Panahi’ye gelirsek, kurgu ve danışmanlık yapıyor. Etrafta iş aradığından değil insanlar ona geliyor.
Uğur Yücel'in "Soğuk" filmi
Uğur Yücel, yönettiği “Soğuk” adlı filmin galasını önceki gece Berlinale’de yaptı. Sinemaxx’taki gösterimin öncesinde sahneye çıkan Yücel, filminin adının önce “Sessizlik” olduğunu sonradan “Soğuk”a karar verdiğini aktardı ve “Filmin sessiz başlamasını tercih ederdim, filmden önce beni görmeseniz daha iyiydi. Filmle beni bağdaştırmakta zorlanabilirsiniz. Ben sıcak bir adamım ama filmimin adı ‘soğuk’” dedi.
Başrollerini Cenk Medet Alibeyoğlu, Ahmet Rıfat Sungar ve Ezgi Mola’nın paylaştıkları film, Kars’ta geçiyor; iki erkek kardeş ile burada hayat kadınlığı yapan üç Rus kız kardeşin hikayesini konu alıyor. Dram türündeki filmin ardından sahneye çıkan Yücel, ekibini “Filmden sonra ilk festivalde buluşacağız diye sözleştik. Birlikte sahnede olalım,” cümleleriyle sahneye çağırdı. Yücel, filme ilham veren olayın çok uzun yıllar önce Trabzon’da yaşandığını aktardı: “Çehov hayranıyım. Trabzon’da Çehov’un “Üç Kız kadeşi”ndeki karakterlerle aynı adı taşıyan üç Rus kız kardeşi, yani isimleri İrina, Maria ve Olga olan, bir kafeteryada erkeklerle otururken gördüm. Dramatik bir andı. Filmin hikayesine orada başladım.”
Filmdeki görücü usulü evlilikle ilgili bir soru üzerine filmdekinin görücü usulü olmadığını söyleyen Yücel, “Filmdekiler isteyerek evleniyorlar. Çok zor insanın sevdiği insanı seçmesi. Diğer yandan Anadolu ve ötesi, seçimlerin insanın özgür iradesine kalmadığı yerler, toplum seçiyor,” dedi.
Filmin kapanış jeneriğinde Nuri Bilge Ceylan ve Fatih Akın’a teşekkür eden Yücel, ikisinin de arkadaşı olduğunu ve onların da senaryoyu okuduğunu paylaştı. Filmin henüz Türkiye’de izleyici karşısına çıkmadığını söyleyen Yücel, “Bilinmedik bir hikaye değil. Türkiye’dekilerin şaşıracaklarını sanmıyorum. Anadolu bölgeleri farklı olan, farklı karakterleri olan renkli bir coğrafya. Film belki bir Egeli'ye sert gelir ama Doğulu'ya şaşırtıcı geleceğini düşünmüyorum,” diye konuştu.
Etiketler: Ahmet Rıfat Şungar bahman ghobadi Berlin Berlinale Cafer Panahi Cenk Medet ev hapsi Ezgi Mola film festivali İran Sineması Kamboziya Partovi Maryam Moghadam Nil Kural Pardé Perde Soğuk Uğur Yücel