“Oscar ödül töreni mi, iş mi dedim, işi seçtim”
15 Ekim 2014 - 12:10Amerikalı usta aktris Ellen Burstyn, Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin konuğuydu. Burstyn ile Antalya’da ABD politikalarından kariyerine uzanan bir sohbet gerçekleştirdik
NİL KURAL
51. Antalya Film Festivali’nin Oscar ödüllü konuğu Ellen Burstyn, 1970’lerde sonradan Yeni Hollywood olarak tanımlanacak dönemin yıldız oyuncularından biri. O dönemin önemli yönetmenleri Peter Bodganovich, Martin Scorsese ve William Friedkin’in de aralarında olduğu öncü yönetmenlerinin efsane filmlerinde rol aldı. Altı kez Oscar adayı olan aktris, yeni nesil yönetmenlerin de tercih ettiği bir isim olarak kariyerini sürdürüyor. Darren Aronofsky’nin ‘Bir Rüya için Ağıt’ındaki (Requiem for a Dream, 2000) rolü ona Oscar adaylığı getirdi. Christopher Nolan’ın heyecanla beklenen yeni filmi ‘Interstellar’da da karşımıza çıkacak. Burstyn ile Antalya’da ABD politikalarından kariyerine uzanan bir sohbet gerçekleştirdik.
Dönüp bakınca Yeni Hollywood dönemini nasıl görüyorsunuz?
O zamanlar içindeyken özel olduğunu bilmiyorduk. Sonradan Hollywood’un Altın Çağı olarak görüldü. Sadece film çekiyorduk. Bob Rafelson’la arkadaştım, BBS diye bir şirketleri vardı. ‘Five Easy Pieces’ ve ‘Easy Rider’ı çekmişlerdi. Sonradan Bodganovich yönetmenliğinde ‘The Last Picture Show’u çektiler. Bu film için seçmelere katıldım ve kabul edildim. Bu filmi çektim ve Bob’ın yönettiği ‘The King of Marvin Gardens’ın seçmelerine kabul edildim. Jack Nicholson da o ekiptendi. Herkes tanıdıktı bir şekilde, arkadaş grubu gibi. Özel bir şey yaptığımızı düşünmüyordum. Filmler çekiyorduk. Pahalı filmler değillerdi ama iyi karşılanıyorlardı. Ne zamanki uluslararası şirketler stüdyoları devraldı, o zaman Yeni Hollywood döneminin kıymetini anladık.
O dönemde başrolünü üstlendiğiniz ‘Şeytan’ (The Exorcist), gişede büyük başarı elde etti, hala da korku sinemasının klasikleri arasında...
‘Şeytan’ öncelikle çok popüler bir romanın sinema uyarlamasıydı. Ben seçildiğimde herkes Regan’ın annesi Chris MacNeil rolünün peşindeydi. Büyük bir film olma ihtimalinin herkes farkındaydı. Gösterime girdiği sabahı çok iyi hatırlıyorum. Evimde kahvaltı ediyordum. Televizyonu açtım, sabahın körü olmasına rağmen Montreal’de filmi izlemek için geceden beri sırada bekleyenleri gösteriyorlardı. Büyük bir film olacağının ilk işareti olarak bunu gördüm. Nitekim oldu. Çok korkutucu olmasının sebebi çok gerçekçi olması. William Friedkin filmin gerçekçi olması için elinden geleni yaptı. Korkutucu bölümler geldiğinde izleyiciler karakterlere ve olaylara çoktan kendilerini kaptırmış oluyordu.
Christopher Nolan ve Darren Aronofsky gibi günümüzün büyük isimleriyle de çalışıyorsunuz. 1970’ler ile bugünler arasında nasıl farklar görüyorsunuz?
1970’lerde iki hafta prova yapardık. Mesela ‘The Last Picture Show’ için Teksas’a gittik. Tüm oyuncular ve ekiple aynı otelde kaldık. Sette prova yapıyor, üstelik boş vaktimizi de birlikte geçiriyorduk. Çok fark ediyordu. Oyuncular bağ ve arkadaşlık kuruyordu. Gerçek arkadaşlık bence filmde de kendini gösteriyordu. Bunun şimdilerde olmaması büyük bir kayıp bence.
‘Alice Doesn’t Live Here Anymore’la aldığınız En İyi Kadın Oyuncu Oscar’ını sizin yerinize yönetmen Scorsese aldı. Ödül törenine katılmama nedeniniz neydi?
Broadway’de bir oyunda rol alıyordum. Yapımcı gitmeme izin veriyordu ama bir gece oyunu kaçıracaktım. O kadar beğenilen bir oyundu ki insanlar aylar öncesinden bilet alıyordu. Vicdanımı yokladım. İş mi ödül mü diye... İşi seçtim.
Barack Obama’nın seçim kampanyasını desteklemiştiniz. Şu dönemi nasıl görüyorsunuz?
Bence Cumhuriyetçilerin başkanımız Obama’ya yaptıkları yanlıştı. Büyük bir başkan olabilirdi. Ama kendileri de itiraf etti ki bir araya gelip yapmak istediği her değişikliğin önünü tıkadılar. Başarılı da oldular.
Şimdi Konya’ya gidiyorsunuz. Sufi inancınızdan bahsedebilir misiniz?
1970’lerde ABD’deki Sufilerin başında olan Pir Vilayat Inayat Khan’la tanıştım ve o zamandan beri bu grubun bir parçasıyım. Bu yüzden de Mevlana’yı seviyorum. Evini göreceğim için çok seviniyorum. Sufi şiirini de İran şiirine hayranım. Müslüman Sufiler beni Sufi kabul eder mi bilmiyorum ama Khan geçmişi ne olursa olsun insanları bu gruba alma konusunda çok kapsayıcıydı.
Etiketler: Nil Kural Ellen Burstyn röportaj Requiem for a Dream alice doesn't live here anymore şeytan The Exorcist scorsese aronofsky nolan Antalya Altın Portakal