Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Sinema » ''Türkiye'ye hem bağım var hem de uzağım''

''Türkiye'ye hem bağım var hem de uzağım''

''Türkiye'ye hem bağım var hem de uzağım''13 Şubat 2013 - 02:02
"Gold" adlı western filmiyle Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı için yarışan yarı Alman yarı Türk yönetmen Thomas Arslan, Nil Kural ile görüştü...NİL KURAL

Thomas Arslan, Alman sinemasının uluslararası yıldızlarından Nina Hoss'u başrolüne yerleştirdiği “Gold” adlı filmiyle Berlinale'de Altın Ayı için yarışan 19 yönetmenden biri. Yarı Türk yarı Alman yönetmen, “Gold”da western, bir önceki filmi “In the Shadows”da ise polisiye türüne imza attı. Ancak kariyerine “Kardeşler”, “The Dealer” ve “Der Schöne Tag” adlı filmlerle başladı. Bu filmler yönetmenin Türk göçmenlerle ilgili üçlemesinin halkaları. Yeni kuşak Alman sinemacıların öne çıkan isimleri arasında yer alan Arslan'la Berlin'de bir araya geldik.

“Gold” tam anlamıyla western türünde. Sizi western çekmeye iten neydi?

Pek çok western filmini çok seviyorum. Ama “Gold”u çekmemin ana sebebi bu değildi. Kanada'daki altına hücuma katılan Almanların fotoğraflarını ve günlüklerini gördüm. Bana çok inanılmaz geldiler. Sonradan western malzemesi sağlayacak bir potansiyel gördüm, bu fotoğraflarda.

Western'de kadın ana karakter seçmek daha da riskli. Bu yoruma katılıyor musunuz?

Evet öyle söylenebilir. “Gold” çoğu westernden farklı, çünkü bu türde genellikle güçlü erkek karakterler izleriz. Kadın karakteri çevresiyle karşı karşıya getirdim. Ayrıca altın hücumuna katılan kadınların günlüklerini de okudum. Orada da, gündelik hayatlarının sunduğu imkanları aşmaya çalışan kadınlar gördüm ve bunu anlatmak istedim.

Ünlü Alman oyuncu Nina Hoss, "Gold"un başrolünde.


“Gold” sizin yaptığınız en zor prodüksiyon denilebilir mi?

Kesinlikle. Çok paramız, bütçemiz yoktu. Kanada'da, dışarıda çekilen tarihi bir film için az denilebilecek 2 milyon dolarlık bir bütçeyle çalıştık. Ekip de zorlandı. Çok soyutlanmış, ulaşmanın zor olduğu yerlerde çekim yaptık. Aktörler de günün büyük bölümünde atlarla aşağı yukarı gidip geldiler. Fiziksel olarak yorucu bir çekimdi. 7 aktör ve 11 atla çekim yapmak da bir yönetmen için kolay değil elbette.

Türk göçmenlerle ilgili bir üçlemeniz var. Sizi bu üçlemeye iten nedenler neydi?

Babam Türk, annem ise Alman. O yüzden evde hep Almanca konuşuldu ve ana dilim Almanca elbette. Ama ben ilkokuldayken 4 yıl Ankara'da yaşadık ve Türk tarafımın üzerimde büyük etkisi oldu. Bunlar da Berlin'de yaşayan genç Alman Türklerle ilgili filmler çekecek arka planı oluşturdu. Ama bu üçlemedeki hikayeler, kendimle ilgili değil. Türk göçmenlerin günlük yaşamı ve problemleri yansıtmaya gayret ettim.

Birol Ünel, Fatih Akın'ın yönettiği “Duvara Karşı”dan yıllar önce sizin yönettiğiniz “The Dealer”da rol almıştı. Ünel, sizin keşfiniz mi?

Yok aslında birkaç filmde oynamıştı ama bu filmler ünlü filmler sayılmaz. Herkes ondan çok zor aktör olarak söz ediyor ama ben hiç bir zorluk yaşamadım; çekimlerde çok iyi geçindik.

Türkiye ile ilgili çektiğiniz bir belgesel var. Uzun yılların ardından Türkiye'ye gelip, bu belgeseli çekmek nasıl bir deneyimdi?

Çok özel bir deneyimdi. Birkaç nedenden dolayı 20 yıldır Türkiye'ye gelmemiştim. Ülkeyi baştan sona dolaşmak büyük bir maceraydı. Hem bir bağınızın olduğu hem de uzağında olduğunuz toprakları keşfetmek tuhaf bir deneyimdi.