Sağlammış gibi yaşadı: Ferdi Özbeğen
29 Ocak 2013 - 10:01Umut, inanç, iyimserlik en yakın yoldaşı olmuştu 12 yıllık kanser mücadelesinde... Son röportajında da aynı hastalıkla savaşanlara benzer öğütler veriyordu. ‘Ben sağlamım’ demek bana güç veriyor diyordu. Dediği gibi ‘sağlammış’ gibi yaşadı ve dün aramızdan ayrıldı...ASU MARO
“İnşallah siz bu satırları okurken benim rahatsızlığım stabil hale gelecektir…”
Bu satırlarla bitiriyordu Ferdi Özbeğen, Ali Rıza Türker tarafından kaleme alınan ‘Şöhret Dediğin’ adlı biyografisini… Umut, inanç, iyimserlik en yakın yoldaşı olmuştu 12 yıllık kanser mücadelesinde. Pazar günü yayınlanan İzzet Çapa imzalı son röportajında da aynı hastalıkla savaşanlara benzer öğütler veriyordu. ‘Ben sağlamım’ demek bana güç veriyor’ diyordu… ‘Ben kadere inanan bir insanım. Rabbimden gelen her şey onun sayesinde de geçecektir.’
Film gibi bir aşk hikayesi sonucu dünyaya gelen bir çocuk olarak kadere inanmak için geçerli sebepleri vardı Ferdi Özbeğen’in. Ankaralı katolik bir ailenin kızı olan annesi Anita Hanım Mısır’a gelin gitmiş ama koca baskısına dayanamayıp kaçmıştı. İzmir’de hayatının aşkı Girit göçmeni Hasan Özbeğen’le tanışmış. Ancak genç adamın ailesi Anita Hanım Müslüman olmadığı için bu beraberliğe karşı çıkmış, Hasan Bey’i teyze kızıyla evlendirmişti. Bu evlilik bir buçuk yıl sürmüş, Ferdi Özbeğen gecikmeyle kavuşan çiftin oğlu olarak 1941’de İzmir’de dünyaya gelmişti.
Yeteneği annesine çekmişti
Mısır’dayken Ümmü Gülsüm’ün de içinde bulunduğu bir grup kurup şarkı söyleyen Anita Hanım’ın oğlunun müzikal yeteneği annesine çekmişti ve daha dört beş yaşındayken evden kaçıp aynı sokakta oturan Acemyan’ın piyanolarına bakardı hayran hayran.
Babasının dört arabası vardı. Taksi olarak çalıştırırdı. Rahat bir çocukluk geçirdi. İstanbul Pangaltı Katolik Mihitaryan Okulu’nda başlayan okul hayatı Işık Lisesi, İzmir Yusuf Rıza İlkokulu ve İzmir Özel Türk Koleji’nde devam etti. Akordeon ve piyano dersleri alıyordu ama müziği meslek edinmek yoktu hesapta. Liderlik yönü kuvvetliydi, Demokrat Parti’ye bağlı öğrenci birliğinin yöneticilerindendi, niyeti Hariciye’ye girmekti ama sınavı kaçırınca kendisini İstanbul İktisat Fakültesi’nde buldu. İkinci sınıftayken babasının ani ölümüyle evin geçimi onun omuzlarına kalmış oldu. Hobisi de ekmek kapısı… Okulu bıraktı, orkestra kurup İzmir pavyonlarında çalışmaya başladı.
Yeşilçam filmleri gibi
Bir sene sonra, annesiyle beraber İstanbul’a gelip dayısının Bomonti’deki evine yerleştiler ve sonradan ‘büyük sefalet dönemi’ olarak anacağı günler başladı. Saray Muhallebicisi’nin vitrinine burnunu dayayıp tatlıları izlediği açlık dönemi. Buradan çıkışı, sonra oynayacağı Yeşilçam filmleri gibiydi. Hilton’un önünden geçerken bir cesaret girdi içeri, otelin müzik işleriyle ilgilenen Polonyalı Bay Poldi’yi buldu. Bir orkestrası olduğunu iddia etti ve üç gün içinde hayali orkestrayı gerçek yapıp işi kaptı. Baterist Kamil Taşpınar, basçı Mayk, gitarist Aki, sonradan aralarına katılacak saksofoncu Çetin Bükey ve solist Suavi Akkanat’la bir buçuk yıl Hilton’da çalışmakla kalmayıp Yeşilköy Çınar Otel’e de transfer oldular. Bu yükseliş dönemi askerlikle kesintiye uğrasa da Sivas’ın İşhan köyünde öğretmenlik yaptığı iki yılı ‘hayatının en onurlu dönemi’ olarak anacaktı.
Israr üzerine albüm yaptı
Orkestrasıyla çalışmaları 1974’e kadar sürdü… Çınar Oteli’nde alınan grev kararı orkestranın sonu oldu. Ferdi Özbeğen’in solo kariyerinin de başlangıcı… Sevillanas’ta Şefik Uyguner’in yanında başladığı piyanist-şantörlük dönemiyle İstanbul gecelerinde edinmeye başladığı şöhret, 1977’de onu dinlemeye gelen Polat Tezel’in ısrarıyla yaptığı ilk albümü ‘Ferdi Özbeğen’le 45 Dakika’ ile memlekete yayıldı. Albümdeki 14 şarkıdan 4’üne söz yazan Ülkü Aker ile 175 şarkılık bir yol arkadaşlıkları oldu ve özellikle kadınların kendisine olan sevgisini bir kadının elinden çıkan bu şarkılara bağladı Özbeğen. 1978’de Kervan Plak’a geçip ‘Ferdi Özbeğen’le Sohbet’i, 1979’da ‘Teşekkürler’i 1980’de de ‘Mutluluklar’ı yayınladı. 1980’ler pop müziğini sallarken, Özbeğen’in öncüsü olduğu ‘taverna’ dönemi de hızla altın çağına ulaştı. Ferdi Özbeğen de şöhretinin zirvesine… Vergi rekortmeni olduğu 1982 yılında Devlet Senfoni Orkestrası ile verdiği Şan Tiyatrosu konserleri meslek hayatında en gurur duyduğu işler olarak kaldı hep. ‘Fantezi müzik’ şarkıcılarının film yapması modasına kısa bir süre o da uydu, Gülşen Bubikoğlu ile ‘Tanrıya Feryat’, Banu Alkan ile ‘Kadınca’ filmlerinde oynadı.
Bodrum Torba’ya yerleşti
90’ların ortasına kadar sürdü, parlak günler ve birbirini izleyen albümler… Sonra hayatının önemli bir bölümünü Bodrum Torba’da geçirmeye başladı… Kışları gene İstanbul gecelerinde hasret gideriyordu dinleyicileriyle… 2001, hayatının en çetin mücadelesinin başlangıcı oldu. Bir diş operasyonu için yapılan kan tahlilinin sonuçları, prostat kanserinin habercisiydi. Hiç yılmadı… Tedavisi sürerken 2006’da eski eserlerinden seçilmiş 18 şarkıdan oluşan "Cansuyum" albümünü çıkarttı.
Sağlammış gibi yaşadı
Bir yandan hayatını anlatacak kitap için çalışmalarını sürdürdü. Sahnelerden de uzak kalmadı… Son röportajında dediği gibi ‘sağlammış gibi’ yaşadı… Ama ne yazık ki o röportajın yayımlandığı gün solunum yetmezliği nedeniyle Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisi’ne kaldırıldı ve aynı gün akşam saatlerinde kötü haber geldi…
‘Fazıl Say gibi çalamıyorsan kendine piyanist diyemezsin’ diyen, kendi tanımıyla ‘eğlendirici piyanist’ Ferdi Özbeğen, gece hayatının en renkli dönemini, en sevilen duygusal şarkılarını, o her daim kibar, beyefendi tavrını onu yıllarca sadakatle sevmiş dinleyicilerinin anılarına bırakıp usulca gitti…
“İnşallah siz bu satırları okurken benim rahatsızlığım stabil hale gelecektir…”
Bu satırlarla bitiriyordu Ferdi Özbeğen, Ali Rıza Türker tarafından kaleme alınan ‘Şöhret Dediğin’ adlı biyografisini… Umut, inanç, iyimserlik en yakın yoldaşı olmuştu 12 yıllık kanser mücadelesinde. Pazar günü yayınlanan İzzet Çapa imzalı son röportajında da aynı hastalıkla savaşanlara benzer öğütler veriyordu. ‘Ben sağlamım’ demek bana güç veriyor’ diyordu… ‘Ben kadere inanan bir insanım. Rabbimden gelen her şey onun sayesinde de geçecektir.’
Film gibi bir aşk hikayesi sonucu dünyaya gelen bir çocuk olarak kadere inanmak için geçerli sebepleri vardı Ferdi Özbeğen’in. Ankaralı katolik bir ailenin kızı olan annesi Anita Hanım Mısır’a gelin gitmiş ama koca baskısına dayanamayıp kaçmıştı. İzmir’de hayatının aşkı Girit göçmeni Hasan Özbeğen’le tanışmış. Ancak genç adamın ailesi Anita Hanım Müslüman olmadığı için bu beraberliğe karşı çıkmış, Hasan Bey’i teyze kızıyla evlendirmişti. Bu evlilik bir buçuk yıl sürmüş, Ferdi Özbeğen gecikmeyle kavuşan çiftin oğlu olarak 1941’de İzmir’de dünyaya gelmişti.
Yeteneği annesine çekmişti
Mısır’dayken Ümmü Gülsüm’ün de içinde bulunduğu bir grup kurup şarkı söyleyen Anita Hanım’ın oğlunun müzikal yeteneği annesine çekmişti ve daha dört beş yaşındayken evden kaçıp aynı sokakta oturan Acemyan’ın piyanolarına bakardı hayran hayran.
Babasının dört arabası vardı. Taksi olarak çalıştırırdı. Rahat bir çocukluk geçirdi. İstanbul Pangaltı Katolik Mihitaryan Okulu’nda başlayan okul hayatı Işık Lisesi, İzmir Yusuf Rıza İlkokulu ve İzmir Özel Türk Koleji’nde devam etti. Akordeon ve piyano dersleri alıyordu ama müziği meslek edinmek yoktu hesapta. Liderlik yönü kuvvetliydi, Demokrat Parti’ye bağlı öğrenci birliğinin yöneticilerindendi, niyeti Hariciye’ye girmekti ama sınavı kaçırınca kendisini İstanbul İktisat Fakültesi’nde buldu. İkinci sınıftayken babasının ani ölümüyle evin geçimi onun omuzlarına kalmış oldu. Hobisi de ekmek kapısı… Okulu bıraktı, orkestra kurup İzmir pavyonlarında çalışmaya başladı.
Ferdi Özbeğen Orkestrası'nın üyeleri, Ses Dergisi'nin 23 Temmuz 1966 sayısındaki röportajları için poz veriyor. Soldan sağa: Aydemir Mete (bas), Okay Temiz (bateri), Esin Engin (solist), Mustafa Özkent (elektro gitar) Emin Aydın (saksafon) ve önde Ferdi Özbeğen.
Yeşilçam filmleri gibi
Bir sene sonra, annesiyle beraber İstanbul’a gelip dayısının Bomonti’deki evine yerleştiler ve sonradan ‘büyük sefalet dönemi’ olarak anacağı günler başladı. Saray Muhallebicisi’nin vitrinine burnunu dayayıp tatlıları izlediği açlık dönemi. Buradan çıkışı, sonra oynayacağı Yeşilçam filmleri gibiydi. Hilton’un önünden geçerken bir cesaret girdi içeri, otelin müzik işleriyle ilgilenen Polonyalı Bay Poldi’yi buldu. Bir orkestrası olduğunu iddia etti ve üç gün içinde hayali orkestrayı gerçek yapıp işi kaptı. Baterist Kamil Taşpınar, basçı Mayk, gitarist Aki, sonradan aralarına katılacak saksofoncu Çetin Bükey ve solist Suavi Akkanat’la bir buçuk yıl Hilton’da çalışmakla kalmayıp Yeşilköy Çınar Otel’e de transfer oldular. Bu yükseliş dönemi askerlikle kesintiye uğrasa da Sivas’ın İşhan köyünde öğretmenlik yaptığı iki yılı ‘hayatının en onurlu dönemi’ olarak anacaktı.
80'li yılların başından yıldızlı bir kadro... Sezen Aksu, Adile Naşit, Ajda Pekkan, Metin Akpınar ve Ferdi Özbeğen.
Israr üzerine albüm yaptı
Orkestrasıyla çalışmaları 1974’e kadar sürdü… Çınar Oteli’nde alınan grev kararı orkestranın sonu oldu. Ferdi Özbeğen’in solo kariyerinin de başlangıcı… Sevillanas’ta Şefik Uyguner’in yanında başladığı piyanist-şantörlük dönemiyle İstanbul gecelerinde edinmeye başladığı şöhret, 1977’de onu dinlemeye gelen Polat Tezel’in ısrarıyla yaptığı ilk albümü ‘Ferdi Özbeğen’le 45 Dakika’ ile memlekete yayıldı. Albümdeki 14 şarkıdan 4’üne söz yazan Ülkü Aker ile 175 şarkılık bir yol arkadaşlıkları oldu ve özellikle kadınların kendisine olan sevgisini bir kadının elinden çıkan bu şarkılara bağladı Özbeğen. 1978’de Kervan Plak’a geçip ‘Ferdi Özbeğen’le Sohbet’i, 1979’da ‘Teşekkürler’i 1980’de de ‘Mutluluklar’ı yayınladı. 1980’ler pop müziğini sallarken, Özbeğen’in öncüsü olduğu ‘taverna’ dönemi de hızla altın çağına ulaştı. Ferdi Özbeğen de şöhretinin zirvesine… Vergi rekortmeni olduğu 1982 yılında Devlet Senfoni Orkestrası ile verdiği Şan Tiyatrosu konserleri meslek hayatında en gurur duyduğu işler olarak kaldı hep. ‘Fantezi müzik’ şarkıcılarının film yapması modasına kısa bir süre o da uydu, Gülşen Bubikoğlu ile ‘Tanrıya Feryat’, Banu Alkan ile ‘Kadınca’ filmlerinde oynadı.
Bodrum Torba’ya yerleşti
90’ların ortasına kadar sürdü, parlak günler ve birbirini izleyen albümler… Sonra hayatının önemli bir bölümünü Bodrum Torba’da geçirmeye başladı… Kışları gene İstanbul gecelerinde hasret gideriyordu dinleyicileriyle… 2001, hayatının en çetin mücadelesinin başlangıcı oldu. Bir diş operasyonu için yapılan kan tahlilinin sonuçları, prostat kanserinin habercisiydi. Hiç yılmadı… Tedavisi sürerken 2006’da eski eserlerinden seçilmiş 18 şarkıdan oluşan "Cansuyum" albümünü çıkarttı.
Sağlammış gibi yaşadı
Bir yandan hayatını anlatacak kitap için çalışmalarını sürdürdü. Sahnelerden de uzak kalmadı… Son röportajında dediği gibi ‘sağlammış gibi’ yaşadı… Ama ne yazık ki o röportajın yayımlandığı gün solunum yetmezliği nedeniyle Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisi’ne kaldırıldı ve aynı gün akşam saatlerinde kötü haber geldi…
‘Fazıl Say gibi çalamıyorsan kendine piyanist diyemezsin’ diyen, kendi tanımıyla ‘eğlendirici piyanist’ Ferdi Özbeğen, gece hayatının en renkli dönemini, en sevilen duygusal şarkılarını, o her daim kibar, beyefendi tavrını onu yıllarca sadakatle sevmiş dinleyicilerinin anılarına bırakıp usulca gitti…
Etiketler: Anita Hanım Esin Engin Ferdi Özbeğen Okay Temiz orkestra öldü pavyon Ses dergisi taverna vefat