Sadece Türkiyeli adayların katılımına açık Siemens Opera Yarışması, 18. yılını tamamladı. Konuştuğumuz jüri üyeleri, kalitenin giderek arttığına dikkat çekiyorTürkiye müzik dünyasında olan ‘iyi şeyler’in ilk sıralarında gelen Siemens Opera Yarışması, bu yıl 18. kez düzenlendi. Avrupa’nın en büyük teknoloji holdingi ünvanına sahip Siemens AG’nin, sadece Türkiye’de düzenlediği yarışma sayesinde, ülkenin dört bir yanındaki konservatuvarlarda yetişen genç sanatçılar kariyerlerini hızlı bir şekilde başlatma fırsatı yakalıyorlar. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü Baş Rejisörü Yekta Kara’nın öncülüğünde ilki 1998 yılında yapılan yarışmanın birincisi, Goethe Enstitüsü’nde dört ay boyunca Almanca eğitimi gördükten sonra Almanya Karlsruhe Operası'nın kadrosunda burslu olarak bir sene yer alıyor, aynı zamanda operanın stüdyosunda da kendini geliştirme şansı buluyor. Yarışma ikincisi Goethe Enstitüsü’nde iki aylık bir Almanca eğitiminden sonra Avusturya Salzburg Mozarteum Müzik Akademisi'nde bir yıllık burslu eğitim hakkı kazanıyor. Üçüncü ise yine Mozarteum Akademisi’nde altı haftalık yaz kursuna gidebiliyor.
Yarışmanın ilk elemelerinin ertesinde, jüri başkanı Yekta Kara ve üyeler Siemens AG Kültür ve Sponsorluk bölümü Direktörü Stephan Frucht, Karlsruhe Operası Genel Müdürü Peter Spuhler ve Münster Operası Genel Müdürü Ulrich Peters ile konuştuk. Jürinin hemfikir olduğu iki konu var: Katılımcıların yetenek açısından güçlü, İngilizce açısından ise zayıf oluşu...
Yekta Kara: "Anadolu'dan katılım arttı"
Üç noktaya değineceğim beni çok mutlu eden. Birincisi, başladığımız zamanki gibi İstanbul ve Ankara’yla sınırlı kalmayıp, Türkiye’nin dört bir yanından, Samsun’dan Mersin’e birçok şehirden genç sanatçının yarışmaya katılması. Listeyi gördüğümde ben bile gözlerime inanamadım. Dokuz Eylül, Ankara, Hacettepe, Başkent, Çukurova, Anadolu Üniversitesi… İkincisi, yaş ortalaması düştü. Geçtiğimiz yıllarda yaş ortalaması 25-30 arasındaydı, bu yıl 20-25 yaş arasında. Üçüncü sevindirici nokta da bu kadar genç sanatçıların şimdiden ulaştığı yüksek seviye. 22 yaşında gençlerin seviyesine inanamıyorsunuz. Bu yıl tenorların çokluğu özellikle ilgi çekiciydi.
Yarışmada daha önce ödül almış sanatçılarımızın uluslararası başarılarını öğrenmek bize ayrıca kıvanç veriyor. En son bariton Orhan Yıldız, önümüzdeki yıl için Viyana Devlet Operası’yla kadro anlaşması yaptı. Bir de şöyle bir hikaye vardı bu yarışmada: Katılanlardan birinin biyografisinde ‘Melih Tepretmez ile Master Class’ yazıyordu. Melih Tepretmez 2003 yılında yarışmadan üçüncülükle ayrılmış, sonrasında uzun yıllar Almanya’da çalışmış bir isim, şu anda da Antalya Devlet Operası’nda. Ne kadar hoş bir şey, bizim ödül kazanmış bir genç sanatçımız, şu anda Master Class veriyor.
Yabancı dil şart. O konuda maalesef biraz tembel davranıyorlar. Bunun ekonomik nedenleri de var elbette. Böyle durumlarda bu gençlerimize burs verilmesi çok önemli.
Peter Spuhler: "AKM'nin durumu çok acı"
Jürideki altıncı senem. Durumdan son derece memnunum, iki taraf açısından da büyük şans bence. En heyecan verici genç Türkiyeli sanatçıları tanıma fırsatım oluyor. Yarışmayı kazanıp şehrimize gelen sanatçı da operanın yanı sıra üniversitemizde sınıflara katılabiliyor, Almanca öğrenme şansı oluyor. Ayrıca Almanya’daki sistem sayesinde yılda yaklaşık 20 opera sahneleyebiliyoruz, bunlarda yer alma şansı da yüksek. Dünyadaki opera evlerinin yarısının Almanya’da olduğunu düşünürsek, genç bir sanatçının kariyerine başlaması için uygun bir yer.
Katılımcıların seviyesinin her geçen sene yükseldiğini düşünüyorum. Geldikleri şehirler de çok daha çeşitli. İlk başladıklarında Ankara ve İstanbul’dan geliyorlardı, güzel şarkı söylüyorlardı ama ne söyledikleri hakkında pek bir fikirleri yoktu. Bu durumun olumlu yönde değiştiğini görüyorum.
AKM’nin durumu çok acı. 15 milyonluk bir şehir, küçük bir opera eviyle yetinmek zorunda kalıyor. 300 bin kişilik Karlsruhe’yi baz alırsak, birbirlerine arabayla bir buçuk saat uzaklıkta tam 11 opera evi var. Bu da seçeneği ve dolayısıyla rekabeti arttırıyor. Bizim kitlemiz çok zengin değil, genelde taşradan geliyorlar. Tabii zengin olmamalarının eğitim seviyeleriyle bir ilgisi yok. Yılda ortalama 7-10 opera izliyorlar.
Ulrich Peters: "İstanbul'un seyirci sorunu yok"
Üçüncü ya da dördüncü kez jüride yer alıyorum. Bu sene katılımcıların seviyesi gerçekten çok yüksekti. Belki eğitimde bir atılım olmuştur. Bu yıl daha eleme safhasında bile Münster operası kadrosunda görmeyi isteyebileceğim 1-2 kişi vardı.
Onlara önerim, en azından İngilizce öğrenmeleri. Ben birini deneme için çağırdığımda eğer onunla iletişim kuramıyorsam felaket oluyor. Almanca öğrenseler tabii ki çok mutlu olurum ama İngilizce gayet yeterli. Opera uluslararası niteliği çok ön planda olan bir sanat dalı. Yönetmenleriyle, birlikte rol alacakları kişilerle iletişim kurabilmeliler.
Münster’deki opera seyircisinin eğitim seviyesi çok yüksek. O yüzden çok da talepkârlar. Normal repertuvar onları tatmin etmiyor, özel şeyler izlemek istiyorlar. 300 bin kişilik şehrimizde 60 bin öğrencisi olan iki üniversite var, üniversite öğrencileri izleyicilerimizin önemli bir kısmını oluşturuyor. Bir temsili beğenmedikleri zaman hemen iletiyorlar.
2011’de İstanbul Opera Festivali kapsamında Brecht ve Weill’ın ‘Mahagonny Kentinin Yükselişi ve Çöküşü’ operasını sahneledik Rumeli Hisarı’nda. Seyirci mükemmeldi. İki temsilin de biletleri tükenmişti, Yekta Kara üçüncü bir temsili bile satabileceğimizi söyledi. Yani İstanbul’un seyirci açısından bir sorunu olduğuna kesinlikle inanmıyorum.
Stephan Frucht: "Çeşitlilik desteklenmeli"
Siemens Sanat Programı, sanatı, özellikle müziği, güzel sanatları ve kültür eğitimini destekleyen uluslararası bir program. Bir inovasyon şirketinin sanat programlarına bu kadar önem vermesinin sebebi şu: Sanat ve bilimde üstün başarı genelde eş zamanlı olarak yaşanan bir durum, yani birinde üstün olup diğerini boşvermek mümkün değil. Bu bakımdan sanatçılar ve bilim insanları kardeş gibiler. Bu yüzden Siemens de farklı beyinlerin yaratıcılıklarının değerlendirilmesi gerektiğine inanıyor.
Bu yıl Kültür ve Sponsorluk Direktörü olarak ilk senem, Siemens Kültür Programı'nda bazı şeyler inşa etmeyi amaçlıyorum. Şu anda yapılan işleri incelerken Türkiye'deki opera yarışmasını keşfettim ve görmek istedim. Siemens'in başka ülkelerde opera alanında ortaklıkları ve sponsorlukları var, ancak opera yarışması düzenlediği tek ülke Türkiye.
Yarışmanın son derece iyi işlediğini düşünüyorum ve başlıca hedeflerimden biri onu uluslararası seviyeye çıkarmak. Bu hem Türkiye'ye hem de Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkiye yardımcı olabilir.
Türkiye'nin şu an gelişmek adına yapabileceği en iyi şey, önemli, eleştirel sanatçıları desteklemek, toplumun kendini geliştirebileceği alanlar açmak. Ülkeleri başarılı kılan bu gibi inisiyatifler. Farklılıkları ortadan kaldırmanın, çeşitliliği bastırmanın bir ülkeye neler yapabileceğinin, onu nasıl çökerteceğinin en tanınan örneklerinden biri Almanya, bu konuda tecrübemiz var.
Yarışmanın birincisi soprano İlkin Alpay, ikincisi tenor Gürkan Gider, üçüncüsü ise bas bariton Uğur Yılmaz oldu.
İlk iki Ankara'dan
Yarışmanın bu yılki birincisi, Bilkent Üniversitesi Opera-Şan Anasanat Dalı mezunu, şu an Başkent Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimine devam eden soprano İlkin Alpay oldu. İkincilik ödülünü Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı öğrencisi, henüz 23 yaşındaki tenor Gürkan Gider alırken, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı mezunu Uğur Yılmaz üçüncü oldu. Mansiyon ödülüne ise Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuvarı öğrencisi Dilara Kaymak değer görüldü.