Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Müzik » Lütfen bestemi benim gibi çalmayın!

Lütfen bestemi benim gibi çalmayın!

Lütfen bestemi benim gibi çalmayın!23 Nisan 2016 - 01:04
Çağdaş müziğin en önemli isimlerinden, trompet sanatçısı ve besteci Ibrahim Maalouf, 23 Nisan'da Volkswagen Arena'da sahne alacak. Maalouf için müziğin en çekici tarafı, değiştirme özgürlüğü.
Bu yazı Milliyet Sanat dergisinin 685. sayısında (Nisan 2016) yayınlanmıştır.
 
SELAY SARI
 
Kendisine biçilen sıfat ve görevlerden hoşlanmayan biri Ibrahim Maalouf. Mülteci? "Hayır göçmeniz." Caz müzisyeni? "Cazla o kadar ilgili değilim." Belki de dayısı Amin Maalouf'un yazdığı, kendisinin de hep yanında taşıdığını söylediği "Ölümcül Kimlikler"den hareketle, başkalarının size atfettiği sıfatların kimliğinizin inşası için tehlikeli olduğuna karar vermiştir. Arap müziğine trompeti kazandırmış bir baba ve piyanist bir annenin, Lübnan'da doğup ilkokul çağında ailesiyle Fransa'ya göçmüş oğlu, Fransa'nın müzik alanında son yıllarda çıkardığı en önemli isimlerden. Klasik müzik eğitimi aldıktan sonra caza yönelen, sonra da kendini bir türle kısıtlamak istemeyen ama cazın yetenekli besteci kıtlığında acilen sahiplendiği Maalouf, 2007'de çıkardığı ilk albümü "Diasporas"dan itibaren durmadan üreten bir sanatçı oldu. 23 Nisan akşamı Pozitif Live organizasyonuyla Volkswagen Arena'da sahneye çıkacak Maalouf ile Nilüfer Belediyesi'nin Caz Tatili'ndeki konseri öncesi uğradığı İstanbul'da görüştük.
 
Ibrahim Maalouf ve Selay Sarı.
Babanızın (Nassim Maalouf) bir trompet çalış tekniği mi yoksa yeni bir enstrüman mı icat ettiği konusunda karışıklık var. İşin doğrusunu sizden öğrenebilir miyiz?
 
 
İkisi de değil. Kendisi trompetle geleneksel Arap müziği çalan ilk müzisyen. Bunu nasıl yapabileceği konusunda bir fikre vardı ama o fikri ilk bulan kişi değildi. Trompetin üç sübabına bir dördüncüyü ekledi, çeyrek tonları o dördüncüyle çalabiliyorsunuz.
 
Yani sıfırdan bir enstrüman yaratmadı.
 
Hayır, o çeyrek tonlu bir trompet ile geleneksel Arap müziği çalabilen tek trompetçiydi.
 
Siz onun bu fikrine bir şey eklediniz mi?
 
Hayır, ben kendi müziğimi yaratmaya çalışıyorum ama bunu da özel bir enstrümanla yapıyorum. Birileri aslında dört sübaplı trompeti 19. YY. sonlarında icat etmişti, ama kimse bu hâlini çalmıyordu. Mucidin makamlardan haberi yoktu, sadece teknik bir yenilikti. Babam bu trompetin zaten mevcut olduğunu bilmeden tekrar yarattı. '60'larda Lübnan dağlarında bir çiftçiydi, 22-23 yaşında. Trompet diye bir şeyin varlığını o sırada keşfetti, çaldı ve ona bayıldı. Böylece Avrupa'ya gidip bu aletle Arap müziği çalmayı öğrenmeye karar verdi. Bunun yapılamayacağını bilmiyordu tabii. "Neden makam çalamıyorum? Sonuçta bir müzik aleti," diyordu, "Hayır bununla makam çalamazsın, çünkü trompet en fazla yarım tonları çalabiliyor," cevabını alıyordu. O da "Peki, o zaman çeyrek tonlar için bir şey ekleyeceğim," dedi. İşte o sırada bunun daha önce yapılmış olduğunu bilmiyordu. Ama önemli olan bu değil. Önemli olan onun trompette taksim ve maval (uzun hava) çalan ilk kişi olması.
 
Babanızın Avrupa'ya müzik eğitimi için gittiğinden bahsettiniz. Siz Fransa'ya nasıl iltica ettiniz?
 
Lübnan İç Savaşı sırasında ailem Lübnan'dan Fransa'ya taşınmaya karar verdi. Mülteci değillerdi çünkü mülteci bir evi olmayan ve yaşamını nasıl sürdüreceğini öğrenmesi gereken insandır. Benim ebeveynim şanslıydı çünkü babam Lübnan'a dönmeden önce Fransa'da eğitim almıştı, bu yüzden savaş çıkıp da Fransa'ya taşınmaya karar verdiklerinde, orada ona yardım edecek birçok insan vardı. Birkaç kez Fransa'ya gidip döndüler sonra hep birlikte Fransa'ya taşındık. Mülteciden ziyade göçmeniz.
 
 
Çağdaş Fransız müziğinin en büyük yeteneklerinden biri olarak görülüyorsunuz, hatta müziğin geleceği olarak. Sizin de aralarında bulunduğunuz birinci, ikinci hatta üçüncü jenerasyon göçmenlerin topluma katkısı ortadayken, son birkaç yıldır gerçekleşen mülteci göçü ve Avrupa'nın buna tepkisi ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
 
Çok üzücü. Kişisel bazda ve küresel bazda farklı karşılıklar veriliyor; küresel olan tepki bence insanlık dışı. Kişisel tepki daha farklı çünkü birçok yardım kuruluşu, aile, köy ve şehir mültecilere gerçekten yardım etmek istiyor. Bu yüzden kişisel tepkiler çok daha iyi, küresel tepki ise korkunç, utanç verici.
 
Sizin Fransa'ya yerleştiğinizde maruz kaldığınız muameleden ne kadar farklı?
 
Çok farklı bir dönemdi, muamele de çok farklıydı. Öncelikle biz Lübnanlıyız ve Fransızlar Lübnanlılar'a çok özel muamele eder, çünkü Lübnan halkı tarihsel anlamda Hıristiyan kabul edilir. Avrupa'nın sorunu Müslümanlarla.
 
Bu yeni bir şey mi?
 
Bence daha önce de vardı ama son zamanlarda şiddeti arttı. Bazı siyasi partiler daha fazla oy almak için bu korkunun üzerine gitti. İnsanlara güvende olmadıklarını hissettirirsiniz, sonra da onlara "Korkma, ben seni korurum," dersiniz. Çok kolay. Donald Trump'ın ABD'de yaptığı tam olarak bu.
 
Besteci kimliğinize gelelim. Yaratım süreci nasıl işliyor?
 
Benim için beste yapmak nefes almak gibi. Üzerine düşünmüyorum bile, yapmayı gerçekten bildiğim tek şey. Yemek yapmayı bilmiyorum, bilmediğim binlerce şey var, ama beste yapmayı biliyorum. O benim olayım.
 
Bunu nasıl yaptığınızı biliyor musunuz?
 
Hayır. Ama uzun yıllardır yapıyorum. Ne yaptığımı sizin için çizeyim. Müzik benim için bir kağıt parçasının üzerine bir şey kondurmakla başlıyor, ilk anda bunun ne olduğunu bilmiyorum. Sonra başka bir şey koyuyorum, onun da ne olduğunu bilmiyorum, bir anlamı yok. Ancak bir noktada bir şeye benzemeye başlıyor, ben de bir şeye benzemesin istiyorum, o yüzden değiştiriyorum. Bunu bir ay boyunca yaptığımı düşünün. Aptalca şeyler yapmaya devam ediyorum, ta ki nefret etmediğim ve belki de bana bir anlam ifade eden bir noktaya gelene dek. Bir ayın sonunda bu şey, bir anlamı olmasa da, benim için çok önemli oluyor, çünkü buna bir ayımı harcadım, değil mi? İlham bana bu şekilde geliyor.
 
 
Hiphop hakkında sormak istediğim şeyler var. Yakın zamandaki röportajlarınızda Beyoncé hiti "Run the World (Girls)"ü neden coverladığınız soruluyor. Siz de "Elektronik müzik ve hiphopla çok ilgiliyim, bu türlerde çalışmak istiyorum," diyorsunuz. Ve devamı gelmiyor.
 
Evet. Niye biliyor musunuz?
 
Cevap vermediğinizden?
 
Hayır, tabii ki veriyorum. Beni caz müzisyeni olarak gördükleri için, başka şeylerden bahsettiğimde ilgilenmiyorlar. Caz müzisyeniysem cazdan konuşmam lazım. Ki ben cazla o kadar ilgili bile değilim aslında.
 
Peki hiphop ile ilgili planlarınız nedir?
 
2014'te Fransa'nın en yetenekli rap müzisyenlerinden biriyle çalıştım, "Au pays d'Alice" albümünde. "Alice Harikalar Diyarında"nın bize ait bir yorumu. Malili Oxmo Puccino Fransa'nın belki de en iyi hiphop şarkıcısı, inanılmaz sözler yazıyor. Hem ilginç hem de müzikal, ritmi olan sözler yazabilen tanıdığım tek insan. "Au pays d'Alice"te hiphop, klasik müzik, Arap müziği, caz, rock, aklınıza gelen her tür var. Hiphop benim için müziğin en sevdiğim yanı olan özgürlüğü en iyi yansıtan türlerden biri. İstediğinizi yapabilirsiniz; Beethoven'ın bir eserinden sample alırsınız, üzerine bir tempo koyarsınız, alın size hiphop. Özel bir alet, özel bir dil kullanmanıza gerek yok. Ritim varsa, rap olur. Benim için kimlik, kültür budur. New York gibi. Aksanınız, ten renginiz, dininiz ne olursa olsun ait olabileceğiniz benim bildiğim tek şehir New York. Hiphop da öyle.
 
 
Yani yorumlama ve doğaçlama.
 
Tamamen doğaçlama. İhtiyacınız olan tek şey ritim. Ritim sonuçta kalp atışı gibi değil mi? Ritminiz olmadan yaşayabilir misiniz? Ritim olarak kalp atışınız var, onun etrafında da istediğiniz kişi olabilirsiniz. 
 
 
"Beethoven duysa kendini öldürürdü"
 
Caz performansları giderek klasik müzik konserlerine benzemiyor mu? Fazla resmi, fazla kurallı...
 
Kesinlikle katılıyorum. Caz konserlerinin fazla entelektüel olduğu ve dinleyicilerin sadece hayal kurmasına izin vermediğini düşünüyorum. Müzik size hayal kurdurmalı ve belki de bu kadar düşündürmemeli. Beethoven örneğin, çok büyük bir doğaçlama ustasıydı. Ama şimdi bir Beethoven senfonisi çaldığınızda, eğer tam yazıldığı gibi çalmazsanız, insanlar "Ama bu Beethoven'ın doğru bir yorumu değil," diyorlar. Siz de diyorsunuz ki, "Eh, Beethoven'ın umrunda olmazdı." Eğer Beethoven gelip müziğinin bugün nasıl çalındığını duysaydı, bence kendini öldürürdü. Çünkü müziğini 200 yıl önce nasıl çalındıysa öyle çalıyoruz. Eğer 200 yıl içinde mezarımdan kalkarsam ve bestelerimin benim çaldığım gibi çalındığını duyarsam, geldiğim yere aynen geri dönerim. Umarım insanlar müziğimi değiştirir.